Yeni bir göç dalgası kapıda. Yol açın Afrikalılar geliyor

Abidemi, Amari, Kofi…

Faraji, Jabari, Kamau…

Kikuyu, Mekina, Taraji…

Zendaya, Zola, Lindiwe…

Sizleri bilemem, ama benim en sevdiğim Afrikalı isimler bunlar. Kulağa ne kadar sıcak ve samimi geliyor değil mi?

Ama zaten siz bu isimlere aşına değil misiniz? Malum, hali hazırda 2 milyona yakın Afrikalı sığınmacımız var ülkemizde. Bunların neredeyse 4’te biri de İstanbul’da yaşıyor. Gidin bakın Fatih, Aksaray, Taksim, Tarlabaşı, Şişli, Dolapdere, Ömer Hayyam ve Zeytinburnu’na. Buralar adeta ‘Kikuyu, Mekina, Taraji’nin ikinci memleketi olmuş durumda.

 “Kardiş bak, saatler var, hepsi orjin”

“Parfümler mis kokar valla…”

Her biri küçük birer girişimci olmuş ülkemizde. Dünyanın dört bir yanından temin ederek gizemli çantalarına sığdırdıkları irili ufaklı ürünleri satmanın derdindeler.  Aralarında okumuş ve ülkemizde doktorluk, mühendislik gibi meslekleri icra edenler de var elbette, ama geneli işporta olarak tabir ettiğimiz bu işlerle uğraşıyor.

Yakın zamanda duyduk ki; 2 milyon sayısı yetersiz kalmış, 10 binlercesini daha ülkemize davet etmişiz. Hem de turist olarak! Hey, soğan ekmek yiyenler, hala orada mısınız? Ne diyorsunuz bu işe?

Yerin kulağı kesik tabi. Siz her ne kadar yasal zeminini de oluşturarak işi kamufle etmeye çalışsanız da gerçekler bir şekilde ortaya çıkıyor. Birçok işinizde olduğu gibi bu konuda da insanları inandıramıyorsunuz. O zaman ne diyelim, gönderin gelsinler.

Madem çaresizce siyahi dostlarımızı bekliyoruz, olası bir kültür şoku yaşamamak adına bizler de hazırlıklı olalım diyorum. “Afrika nedir?” ve “Afrikalı kimdir?” sorularına yanıt aramaya başlayalım.

Önce şu didaktik bilgiyi paylaşmakta fayda var;

Türkiye’de Sığınma Kanunu 11 Nisan 2014’te yürürlüğe girmiş. Aynı yılın ekim ayından bu yana da uluslararası zorunluluk kapsamında, başta Suriyeli ve Afgan olmak üzere farklı ülkelerden insanları ülkemize almaya devam ediyoruz.

 İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Afrika Araştırmacıları Derneği (AFAM), Mülteciler Derneği ve Uluslararası Öğrenci Dernekleri Federasyonu’nun (UDEF) 2017 yılı araştırmasına göre, sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte, ülkemizde 1,5 milyondan fazla Afrikalı yaşıyormuş.

Hatırlarsanız geçtiğimiz günlerde Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, şimdilerde bu rakamın 2 milyona dayandığını açıklamıştı. Demek ki; 7 yılda ülkemize 500 bin civarı Afrikalı dostumuzu daha kazandırmanın gururunu yaşamıyız da haberimiz yokmuş!

Bu insanların önemli bir kısmının ülkelerindeki savaş, iç çatışma, terör ve yoksulluk nedeniyle Türkiye’ye sığınmış olduklarını biliyoruz. Saygı da duyuyoruz açıkçası, ama sizce de 2 milyon rakamı çok yüksek değil mi? Bana mı öyle geliyor sadece?

Peki ya Afrika kıtası! Bu devasa popülasyonun dünyadaki yeri…

Angola, Benin, Burkina Faso, Burundi, Cibuti, Etiyopya, Fildişi Sahili, Gabon, Gambiya, Gana, Kamerun, Kenya, Kongo, Liberya, Malavi, Mozambik, Nijerya, Tanzanya ve Ruanda… 54 Afrika ülkesinden en çok kulaklarımıza çalınanlar bunlar. 1 milyarı aşkın nüfusu ile dünyanın nüfusunun neredeyse yüzde 15’ini oluşturuyorlar.

Geleneklerine de sadıklar!

Bu ülkelerde öyle kültürler, öyle adetler var ki; aklınız şaşar. Birçok kabilede bu kültürler hala yaşamaya devam ediyor.

Mesela Kenya ve Tanzanya;

Bu ülkelerde Masailer yaşıyor. Bu arkadaşlar selamlaşırken birbirlerine tükürmeyi tercih ediyorlarmış. Biriyle el sıkışacaklarsa önce ellerine tükürüp öyle tokalaşıyorlarmış. Aslına bakarsanız bize uyarlanabilecek geleneklerden biri bu olabilir. Çevremizde yüzüne tükürülecek o kadar çok insan var ki; hırsızı, arsızı, tecavüzcüsü, dolandırıcısı, yalakası. Her birini karşına dizip, tükürük manyağı yapacaksın. İnsan o kadar rahatlar ki…

Örneğin Etiyopya;

Hamar kabilesinde bir erkeğin, erkekliğini kanıtlaması için ölesiye dayak yemesi gerekiyormuş. Dayağı kim atıyor derseniz, orası ayrı bir güzellik. Önce güzelce dans ettiriyorlarmış, ardından da kız arkadaşları ve aile büyükleri sopalarla adama dalıyorlarmış. Hem de vücudunda yaralar oluşuncaya kadar. Sizce de müthiş bir terapi örneği değil mi? Bize uyarlayabiliriz bu geleneği de. Sopayı hak eden o kadar insan var ki çevremizde, tekrar saymama gerek yok sanırım. Siz anlıyorsunuz. Önce kol bastı oynatacaksın, ardından ver coşkuyu.

Peki ya Moritanya;

Moritanya'nın yerlilerinde zenginlik olgusu şişmanlıkmış. Bu nedenle de anneler 5-15 yaşındaki kızlarına kilo aldırmak için özel bir uğraş veriyorlarmış. Kadın ne kadar şişman olursa babası ya da eşinin o kadar zengin olduğu anlaşılırmış. Buradan Türk kadınlarına sesleniyorum. Yaz geldi diye diyetler başladı, biliyorum, ama ne yaparsanız yapın fakir görüntünüzden kurtulamayacaksınız. Yol yakınken dönün ve balıketli olmanın yollarını arayın. Zira zenginlik kilo ile eş değermiş Maritanya’da. Bir bildikleri vardır elbet Afrikalı dostlarımızın.

Aslında bu ve bunun gibi birçok gelenek var Afrika’da ve bunlar onları geçmişten geleceğe bağlayan tek gerçeklik.

Ne me lazım? Biz öğrenelim de ilerde elbet lazım olur. Dursun bir köşede. Malum Türkiye’ye geçici süre ile gelen 4 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacı, ülkemin her köşesinde kalıcı olmaya başladı. Her geçen gün Türk kültürünün sığınmacıların yoğun olduğu bölgelerde erozyona uğradığına şahit oluyoruz. Hadi Suriyeliler ile bir şekilde aynı coğrafyanın insanlarıyız ve kültürlerimiz bir nebze de olsa birbiriyle örtüşebiliyor. Ancak Afrikalılar başka usta. Bu bam başka bir göç dalgası!

Her bir karış toprağı Ayyıldızlı, kan kırmızısı bayrağımız ile donatılmış ülkemin, karabasan misali, karanlık bir rüyaya uyanmasını hiç birimiz istemeyiz.