TÜİK’in araştırmasına göre en çok kazanan meslek erbaplarının başında pilotlar ve mühendisler geliyormuş. Bu arkadaşları da;
Avukatlar
Cerrahlar
Diş Hekimleri
Siber Güvenlik Uzmanları
Hava Trafik Kontrolörü takip ediyormuş.
Yalan! Vallahi yalan…
TÜİK iyisin güzelsin ama, bu sefer gerçekten de olmadı. Ağzınızla kuş tutsanız, beni buna inandırmanız mülkün değil. Ben size söyleyeyim en çok kazandıran meslekleri…
Elektrikçi!
Tesisatçı!
Tamirci!
Kesin bilgi bu. Atmıyorum! Tecrübeyle sabit. Her zaman yaptığım gibi, yaşıyorum, öğrendiklerimi kaleme alıyor ve sizlerle paylaşıyorum.
Ayıptır söylemesi; geçenlerde sanki birbirleriyle haberleşmişler gibi, aynı anda bulaşık makinamız ve klozet takımımız arızalandı. Tabi bende de bir telaş.
Hayatta en korktuğum şeydir bu. Evde bir şeyler bozulmaya başladığı anda kendime hakim olamıyorum. İstemsiz titremeler, soğuk soğuk terlemeler, bakışlarımda keskinlik… bildiğin ben benlikten çıkıyorum. Çünkü biliyorum ki; gıdım gıdım köşeye attığım minik birikimim buhar olup uçacak. Araya bir şey sıkışmış deriz ya, o misal.
Eskiden bir usta çağıracağınız zaman cebinizden yaklaşık olarak ne kadar çıkacağını bilirdiniz. Şimdi öyle mi? Tabii ki hayır. Arayıp, sorunun ne olduğunu anlatsanız bile ‘gelip bakmamız lazım. Ona göre fiyat verebiliriz’ diyorlar. Bu cümle bile uykunuzu kaçırmaya yetiyor. Hatta ustayı rüyanızda ağırlayıp, pazarlık yaptığınız bile oluyor.
Peki netice! Elbette usta gelince…
Neyse; zaman kaybetmeden aradım ustayı…
-Adem usta selam. Evde kaos var yine. Çamaşır makinamız ve klozet takımımız SOS veriyor.
Usta hazır zaten ama, hemen gelmeye değil, kendini ağırdan satmaya.
- Abi selam. Valla şu an başka bir işe gidiyorum. Orası öğlene kadar sürer. Ben seni arayayım mı, iş bitince?
Şimdi bu cümlenin iki anlamı var: Ya işin aciliyetini anladığı için işi yokuşa sürüp, fazla para isteyecek ya da ‘ustayım ben usta, sen kim oluyorsun, ben ne zaman olur dersem, o zaman olur’ egosunu gösteriyor.
- Telefon bekliyorum senden o zaman. Gözünü seveyim dön hemen de şu işimizi halledelim.
Öğlen gibi aradı beni ve saat 15.00 gibi gelebileceğini söyledi. Ben de çaresizce ‘tamamdır’ dedim.
Zil çalması ile birlikte yakışıklı oğlum Lucas ile uçarak kapıya yöneldik.
- Hoş geldin Adem usta. İçeri gel göstereyim sana hastaları.
Usta bir ona bir diğerine baktı, ama benim kalbim o kadar hızlı atıyor ki; gitti gidiyor konumundayım. Çünkü az sonra soracağım sorunun yanıtı beni benden alacak, eminim…
- Peki günahımız nedir ustam?
Her iki işin sadece işçilik ücreti 1.500 TL güzel abim.
- Ne, nasıl yani?
Öyle abi valla. Öğlenden sonra komple buradayım. Günümün yarısını sana ayırıyorum. Az bile aslında ama, seni severim. İyi adamsın.
Gel de o an iyi adam ol. Mümkün değil, ama ne yapayım. Elim kolum bağlı. Elimiz tornavida tutmuyor ki; hep kalemle yazmışız hikayemizi, dahası yok…
Bir yandan tamirat işleri başladı. Usta ikide bir “abi makinanın hortumu gitmiş, bağlantı kısmının komple değişmesi lazım. Ayrıca elektrik kısmında da sorun var. Güçlendirici aparat takarsak hem tasarruf sağlar hem de sağlıklı bir kullanım sağlamış oluruz” cümlelerini ağzında geveleyip duruyor.
Adem efendi konuştukça adeta içim eriyor. Çünkü olay işçilik maliyetini çoktan aştı bile. Hem de henüz klozete bile gelmeden.
Artık öyle hale geldim ki; ustayı gözümüzün ucuyla çaktırmadan takip edip, bir şeyler kapabilirsem, bir daha ona ihtiyacım kalmaz, işimi kendim hallederim merakındayım. Ama olmuyor. Eli o kadar çabuk ki, yakalaman imkansız. Bakakalıyorum sadece.
Neyse, konuyu fazla dağıtmayayım. Neticede her iki iş için de ustaya yüklü bir ödeme yapıp, ayı kapattık çok şükür. Kalan günlerde artık ağzımızı havaya açıp yaşayacağız. Yapacak bir şey yok.
Emek elbette çok kıymetli. Hepimiz işimizde gücümüzdeyiz. Hayat pahalı, geçinmek gerçekten de birçoğumuz için çok zorlaştı. Ancak milyonlarca gencimiz üniversitelerde ne olacaklarını bile bilmedikleri meslekler için dirsek çürütürken, iki vida sıkmanın maliyeti de binlerce lira olmamalı. Benim kızgınlığım buna. Yoksa tabi ki; işimizi yapalım paramızı kazanalım. Hakkımız da bu zaten.
Bunun yanı sıra eskisi gibi işin hamuruyla yoğrulmuş ustalar tarihe karışmış durumda. Ortalık Yeni Nesil Ustalarla dolu. Kısacası halden anlamadığı için pazarlığa bile yanaşmayan yeni nesil kafa her biri.
Eskiden ‘usta’ dediğinde gelen adamların bir ağırlığı olurdu, saygıları vardı. Üslubuyla, naifliğiyle seni kendine hayran bırakırdı. Onların referansı tecrübeydi. Şimdi bu özellikleri ara ki bulasın! Her meslekte olduğu gibi ustalık konusunda da maalesef yeni nesile yenik düşer hale geldik.
Buradan velilere sesleniyorum!
İster erkek ister kız olsun, eğer eğilimi var ise çocuklarınızı kesinlikle meslek liselerine yönlendirin. Öyle illa doktor, avukat olacak diye zorlamayın. Ustalığın altın yıllarını yaşadığı bir dönemden geçiyoruz. Verin bir elektrikçinin, tesisatçının ya da tamircinin yanına hayatı kurtulsun. Hem siz mutlu olun hem de çocuklarınız.