- Askerdeyken bir gün bölük komutanı geldi, “Evladım” dedi, “var mı bir derdin”. Ben de “Var ama size söyleyemem komutanım” dedim.
Ya bırak ya! Allah aşkına bırak…
Yahu bazen askerlik anılarını o kadar çok abartıyoruz ki; inanın bana bile artık gına gelmeye başladı. Sadece bana mı? Hayır tabi ki; özellikle kadınlar erkeklerin olur olmaz yerde bu askerlik anılarını anlatmaya başlamasından oldukça sıkılmış durumdalar.
- Bir gün yine nizamiye nöbetindeyim.
Eee!
- Bir de ne göreyim? Haski kırması bir köpek, sanırsın kutuplardan gelmiş, bembeyaz tüyleriyle ahenkli ahenkli dolaşıyor.
Eee!
- Nizamiye dediysem, devasa bir kapı ve orası bölüğümüzün karşılama noktası. E bizi de bizi boşuna dikmediler herhalde buraya.
Tabi tabi. Aynen…
- Kışt dedim, köpek bir anda nizamiye kapısından dışarı fırladı, uçtu gitti.
Vah vah! Sonra…
- O an nasıl gururluyum, nasıl? Anlatamam. Neticede binlerce askerin güvenliğini bana emanet etmişler.
Yaw he he!
- Sonra bir de baktım, uzaktan acı bir ses bana doğru geliyor. Bizim Çanakkaleli Murat. Üst ranza arkadaşım.
- A be yavrum ne yaptın sen!
- Niye ne oldu ki?
- Kurmay albayın köpeği Karabaştı o. İşte şimdi hem kendini hem bizi yaktın. Bir an önce bulamazsak, işimiz zor!
Arkadaş siz ne anlatıyorsunuz? Az önce ne dedim ben? Artık kadınlar bile sizin bu uçsuz bucaksız askerlik anılarından bıkmış usanmış. Artık kimse de inanmıyor. Bilmem kaç yıl geçmiş askerlik anılarınızın üzerinde. Rahat bırakın onları. Hiç mi sıkılmadınız?
Geçtiğimiz ay bir iş seyahati için şehir dışına çıkmıştım. Havalimanı ile şehir merkezi arası biraz mesafeli olduğu için, servis aracı ile bizi almışlardı ve güzel insanlarla dolu araçta hep birlikte yol alıyorduk.
Fırsat bu fırsat deyip, hani tanışmak babında, sohbetin arasına bir askerlik anısı sıkıştırmak istedim. Daha “Bizim bir komutan vardı. Bir gün beni çağırdı ve dedi ki” cümlemi kurmaya başladığımda ekibimizdeki kadın arkadaşımızdan birisi içine içine konuşmaya başladı.
- Hadi bakalım, başlıyoruz. Bitiremediler anlata anlata. Amannn!
“Sen gazeteciymişsin. Geç bakalım şu daktilonun başına. Ben okuyacağım sen yazacaksın. Bu sayede bölüğün bütün dosyalarını fiziki arşive kavuşturacağız”.
“10 binlerce sayfa. Ben de o kadar hızlı yazıyorum ki, adeta parmaklarım dans ediyor!”
Anlatmaz olaydım arkadaş. Sohbeti ortaladığım kadın arkadaşımız hiç sezdirmeden ince ince serzenişte bulunuyor. Haliyle duvara tosladım. Ya ettiği sözler;
-Erkeklerin askerlik anılarını bu kadar sık anlatmasının altında yatan sebepler nelerdir acaba? Çok merak ediyorum! Neden bu kadar uzatıyorsunuz acaba?
Peş peşe gelen darbeler. Sağlı sollu. Kurtulman imkansız. Bir taratan haklılık payı da var.
Hayatımda ilk defa bir kadının sözleri karşısında nakavt oldum desem, yeridir. Genelde bir şekilde üste çıkmasını bilirim ama, bu kez konu o kadar ciddi bir noktada ki; servis aracından indim ineceğim. Tek çare bu çünkü o an.
Neyse ki; yanımda azıcık da olsa beni destekleyen arkadaşlar vardı da konuyu, susmak suretiyse, tatlıya bağladık.
Beni en çok yaralayan cümle ne oldu biliyor musunuz?
“Neden bu kadar uzatıyorsunuz acaba?”
Haklı!
Sayın hemcinslerim! Öz eleştiri yapacak olursam, artık ben de aynı noktadayım.
Yeter artık. Anlattık ve bitti. Daha fazla uzatmanın kimseye bir faydası yok. Hele ki; bunu bir ortamda muhabbet açmak için kullanıyorsanız, insanları sıkıyorsunuz, daral geliyor. Ayrıca anlattıklarınız kimsenin umurunda da değil. Kaldı ki; anlatamıyorsunuz da.
Bazen susmak en güzelidir. Susarak da kendinizi en güzel şekilde anlatabilirsiniz.