Yabancı dili dayatma olmaktan çıkar tecrübenin kıymetini bil

Yıl 2009. O zamanlar 15 yıldır medya sektöründe çalışan, gazetecilikten kurumsal hayata terfi almış bir emekçiyim. Kariyerimde dönüm noktası olarak nitelendirdiğim bu mesleki başarımı artık taçlandırma zamanının geldiğini düşünüyorum ve hamlemi de yapıyorum!

Aslında hepimizin aklının bir köşesinde olan bir niyettir bu. Hep isteriz, ama bir türlü denk getiremeyiz. Anadolu’da “Atı verirse meydanı vermez, meydanı verirse atı vermez” lafı vardır. Nedense bu at ve meydan bir türlü denk gelmez hayatımızda. Ancak biz yine de bu denkliği bekler dururuz. İşte ben de naçizane onlardan biriyim.

Fakat öyle bir an geldi ki; nasıl bir cesaret ise, işe güce bir süre ara verip 2 aylığına yurtdışına gitme fırsatı yakaladım. Amacım kariyerimde yeni ufuklar açmama katkı sağlamasını umduğum İngilizce eğitimi almak.

Çalıştığım iş yerinden kullanmadığım izinlerimi toplayıp bavuluma koydum ve ver elini Londra. Oradan da çok ama çok sevdiğim Bridgerton’ın Eastbourne kasabasına.

 Tabi şunu da söylemem gerekiyor. Kendimi bildim bileli İngilizcemi geliştirmek için her fırsatı değerlendirdim. Bu alanda en büyük fırsatı bildiğiniz üzere, yabancı dil kursları sunuyor. Başladım bıraktım, başladım ve yine bıraktım… Kurslardan bir şey öğrenilemeyeceğini öğrenene kadar bu eylemim aynı şekilde devam etti. Bir süre sonra pes ettim. Son şans olarak da ‘dili doğduğu ülkede öğrenmeye çalışayım’ dedim ve denemeye karar verdim.

Yeşiliyle beni benden alan, yağmuru ile sırılsıklam bırakan bu eşsiz kasabada tamı tamına 2 ayımı geçirdim! Gündüzleri, eski bir şato olan kurs merkezinde hızlandırılmış İngilizce eğitimi alırken, akşamları da gündüz öğrendiklerimi pratiğe dökmeye çalışıyordum. Korelisi, Japonu, Kolombiyalısı, Almanı hemen hemen her ülkeden arkadaşlarım vardı. Birlikte markete, sinemaya, kafeye gider İngilizce konuşarak derdimizi anlatmaya ve birbirimizi anlamaya çalışırdık. Bu sayede en azından konuşma çekingenliğimizi üzerimizden atardık. Zaten işin püf noktası da bu değil mi? ‘Biliyorum, ama konuşamıyorum’un açıklaması burada yatıyor. Çekingenliğini kırdığında, dil kendiliğinden çözülüyor.

Neticeye gelecek olursak; 2 aylık dili yerinde öğrenme deneyimim neticesinde çekingenliğimi kırdım, ama yine de sorduklarında ‘yabancı dil biliyorum’ diyemiyordum. Çünkü bu bilgeliği kabul etsem hem kendimi hem de etrafımdaki insanları kandırmış olacaktım. Haliyle de ‘İngilizcem ORTA’ moduyla kariyerimde zirve yapmaya devam ediyorum.

Konuyu nereye bağlayacağımı merak ediyorsanız fazla bekletmeden hemen açıklıyorum.

Çevremde o kadar iş arayan arkadaşım var ki; neredeyse her gün biri bana ulaşıp, iş konusunda yardımcı olmamı istiyor. Ben de elimden geleni yapıyorum, ama bir yere kadar… Kaldı ki; bu arkadaşların her biri 15 – 20 yıllık tecrübeye sahip olan insanlar. Kendi alanlarında iş bulamamaları neredeyse imkansıza yakın.

Bir süredir ‘Acaba neden iş bulamıyorlar’ diye düşünmeye başladım ve bu konuyu araştırmaya karar verdim. Kendimce bir çıkarıma da vardım. Bana göre tek neden işverenlerin tecrübe ile yabancı dil bilgisini eş değer görmeleri. Yani işe alacakları elemanlarda tecrübe ve yabancı dili eş seviyede arzu etmeleri. Ancak bu maalesef ki; imkansız bir çaba… 

Girin Kariyer.net, Yenibiriş.com, Eleman.net, Secretcv.com gibi iş arama platformlarına bir bakın. Size uygun ilanlardan birini açın ve nitelik kısmını inceleyin. Maddeler arasında en dikkat çekeni hemen fark edeceksiniz: “İyi derecede İngilizce dil bilgisine sahip”, “İngilizceyi yazılı ve sözlü akıcı şekilde kullanan”, “İngilizceyi ana dili gibi kullanan”…

Yabancı dil eğitimleri milattan önceki dönemlere dayanan kursların olduğu, İngilizce eğitim veren özel üniversitelerden mezun olmuş, ama dili yetersiz kalan gençlerin olduğu Türkiye ortamında insanlardan akıcı İngilizce dil bilgisine sahip olmasını nasıl bekleyebiliyorsunuz. Bu gerçekçi bir bekleyiş değil.

Hepimiz bu yollardan geçtik ve hala bu yolculuğu devam edenler var. Hadi ben bir şekilde kendimi kurtardım ve mesleğimi yapabiliyorum. Fakat okulundan yeni mezun olan ya da mezun olmuş, 3-5 yıl hasbel kader bir yerlerde tecrübe edinme imkanı bulmuş birileri var.

Anlattım size; benim gibi ülkesindeki kurslardan bir fayda göremeyerek kendini yurtdışına atan, aylarca, yıllarca yurtdışında yaşayan, eğitim alan o kadar insan var ki; iyi de yapıyorlar. Hadi yabancı dil sorununu bu şekilde çözdüler. Peki mesleki tecrübeyi nasıl edinecekler? Bu arkadaşlarımız ya okulu bitirince gidiyorlar ya da henüz işe başlamışken, ani bir kararla “gidip yabancı dil sorunumu çözeyim, sonra gelir daha güçlü bir şekilde iş bulurum” düşüncesi ile hareket ediyor. Fakat olmuyor. Çünkü döndüklerinde yabancı dilleri UPPER seviyesinde olsa da tecrübede sınıfta kalabiliyorlar. Yazık değil mi o kadar harcanan paraya ve zamana?

Buradan iş arama platformlarının yöneticilerine naçizane tavsiyem şudur:

Portföylerinde bulunan şirketlerin İK direktörleri ile bir araya gelerek; tecrübe ve yabancı dil ikilemini anlatmalısınız. Bu iki niteliğin, tıpkı at ve meydan örneğinde olduğu gibi, hiçbir zaman denk gelemeyeceğini belirtmelisiniz. Bu gerçekleri dikkate alarak nitelikleri sıralarken “Tercihen” ifadesini önceliklendirip “İngilizce dilbilgisine sahip olan” inceliğini göstermelisiniz.

Bu sayede yabancı dili bir dayatma olmaktan çıkarıp, tecrübenin de kıymetini anlayan ve bilen bir yaklaşım sergilemiş olursunuz.