Metrobüs kaptanları Formula 1 kaptanlarını solladı!
Bir ona bir bu yana, savrula savrula…
Bundan yıllar önce bir gazeteci arkadaşım haber sitesinde benim ile ilgili “Ünlü iletişimci ölümden döndü! Bir fındık yedi, gitti-geldi” başlıklı bir yazı paylaşmıştı. Yazı o kadar ses getirdi ki, inanamazsınız. Hala arada denk geliyor birileri ve okuyup, en azından başlık kısmına dem vurarak eğleniyoruz.
Bugün ise kendi haberimin başlığını atmak üzereyim. Kendimi zor tutuyorum!
Başıma geleni anlatmadan önce minik bir bilgi notu paylaşayım sizlerle.
18 yıl önce İstanbulluların hayatına girdi. ‘Metro desen değil, otobüs desen uymuyor; o zaman adına Metrobüs dileyim olsun bitsin’ dendi ve o gün bugündür günde 800.000 yolcu taşıyan İstanbul’un 52 kilometrelik en uzun toplu taşıma aracına dönüştü.
Dile kolay 7/24 Söğütlüçeşme – Beylikdüzü arası 44 istasyonda toplam 646 metrobüs gidip geliyor. Araçların bakımları elbette düzenli şekilde yapılıyordur. Araç bu neticede; arıza da yapar, yolda da kalır.
Bir de bu araçları kullanan yaklaşık 1.500 kadar şoför var. İşte benim merak ettiğim nokta burası.
Acaba şoför arkadaşlara bu görev verilmeden önce belirli bir eğitimden geçiyorlar mı? Bu eğitimler belirli dönemlerde tekrarlanıyor mu? Hepimiz insanız ve zamanla mesleki körlük yaşayabiliyor ve bildiklerimizi unutmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz.
Belki de en önemlisi, bu eğitimlerin içeriğinde neler var. İşleri insanlarla olduğu için mesela davranış psikolojisi eğitimi alıyorlar mı? Kısacası şoförlüğün sadece gaz ve fren pedalından oluşmadığını, araç yolcu aldığı andan itibaren kapıları kapamadan önce ve kapattıktan sonra iç ve dış aynalardan yolcu kontrolü yapma gibi bir eğitimsel süreçten geçtiler mi?
Neticede kullandıkları aracın bir toplu taşıma aracı olduğundan ve kendilerine ait özel araçları olmadığından haberdar olarak mı direksiyonun başına geçiyorlar?
Bunları neden yazdığımı merak edenler vardır. Anlatayım!
Geçtiğimiz günlerde bir fuara katılmak için Beylikdüzü’ne gittim. En hızlı ve sağlıklı (!) şekilde nasıl gidebilirim diye kendime sordum. Yanıt gecikmedi ve aklıma ilk gelen metrobüs oldu. Sabahın eken saatlerinde oturacak yer de bularak, yaklaşık 1 saat 20 dakika gibi bir zaman diliminde varmam gereken yere ulaştım.
Aslında giderken de sinyallerini almıştım ama, ‘milyonlarca insan biniyor bu araca, alıştık artık’ diyerek, akışına bıraktım. Fuar kapılarını kapattı ve ben de evimin yolunu tutmak üzere yine metrobüsün yolunu tuttum.
İlk metrobüs geldi binmedim. Sıranın sonunda olduğum için ve dönerken de oturayım niyetiyle ikincisini bekledim. Bu kez sıram gelmişti ve bindim. İlerde gözüme boş koltuk ilişti.
Şoför yolcuyu aldıktan sonra öyle bir kalkış yaptı ki; virajı bile dikkate almadan içindeki yolcuları savura savura uçuşa geçti. Sanırsın Formula 1 Pilotu. Bende haliyle kırk yılda bir boş koltuğa denk gelince, oraya doğru yöneldim, ama daha ne olduğunu bile anlayamadan kendimi metrobüsün içinde yarı takla atarken buldum. Çok şükür bir şeyim yok ama, neden buna bile sevinelim ki…
Acaba dedim, bana mı denk geldi bu orantısız kullanım şekli. Ertesi gün bunu öğrenmek için aynı istikamette belirli duraklarda inip, farklı metrobüslere binerek, şoförleri deneyimleyeyim dedim. İnanın bana hepsinde aynı vaziyet. Duraktan yolcu alır almaz uçuş moduna geçiyor her bir şoför. Aracın içi boşsa yandın zaten. Savrulmaman içten bile değil. İnsanlar bu duruma maruz kalmamak için metrobüsün dolu gelmesine bile razı.
Metrobüs şoförü arkadaşlar! Allah aşkına…
Sizler yolcu taşıyorsunuz, patates çuvalı değil! otobüsün dışında ve içinde aynalar var. İnsan onlara bir göz bakar, kontrol eder. Anlıyorum; Allah bilir sabahtan beri kaçıncı 52 kilometrelik seferinizden birindesiniz ama, biz de yorgun argın işimizden çıkmış, dokunsalar yere yığılacak halde düşe kalka haldeyiz.
Hayatınız gaz ve fren pedalı arasında sıkışmış kalmış. Anlıyoruz da, ama ne yapalım. Neticede bu sizin işiniz ve en iyi şekilde yapmakla yükümlüsünüz. Bildiğim kadarıyla maaşlarınız da çok iyi. Yapacağınız tek şey; dikkat!
Biliyorsunuz neredeyse ayda bire kadar düşen metrobüs kazaları nedeniyle her biriniz mimlenmiş durumdasınız. Bir de buna suçu günahı sadece evine ya da işine gitmek sizleri tercih etmek zorunda kalan insanların araç içinde kaza yaşamalarını eklemeyin lütfen.
Rica ediyorum…