Deprem gerçeğimizi sıvalarla kapatamayız!

Ülkemizde bana göre deprem denilince aklımıza iki tarih kazınıyor: 17 Ağustos 1999 ve 6 Şubat 2023.

Kendi adıma ifade etmem gerekirse bunlardan ilkini yaşadım, diğerine ise şahit oldum. Tanrı bir daha göstermesin diyeceğim ama, bu sanırım artık mümkün değil. Tüm bilimsel gerçeklikler gösteriyor ki; yakın zaman içerisinde özellikle İstanbul ve çevresinde yeni bir tarih yazılacak. Bu kesin. 

Gölcük depremine ben Tuzla’da yakalandım. Önemli bir etkinlik hazırlığı içerisindeydim. Memleketim Gaziantep’ten onlarca akrabamızı İstanbul’da ağırlıyorduk. O gece keyifli bir sohbetin artından uykuya yenik düşmüştük. Saat 03.02’yi gösterdiğinde önce derinden bir uğultu sesi ile irkildik, ardından ise bir türlü bitmeyen sallantı geldi. Hem fiziksel hem de duygusal olarak o an bildiğin yerle bir olduk. Çok şükür ağır bir hasarımız yoktu belki ama, o anı yaşamak bile bizi yerle yeksan etmeye yetmişti. 

Sallantı hafifleyince kendimizi dışarıya zar zor attık. Yaz ayları olmasına rağmen gecenin soğuk yüzünü hiç unutamıyorum. Apar topar dışarı çıkınca insanın aklına üzerine kalın bir şeyler almak da gelmiyor. Sadece biz değil herkes dışarda. Biz iyi durumdaydık belki ama, ya eş, dost, akraba. Telefon çalışmaz, yollar kapalı… Kim nerede nasıl yakalandı bu afete, bilinmez. Öldüler mi yaşıyorlar mı? O anlar tam bir kaos. 

O zamanlar en azından bizim bulunduğumuz Tuzla bölgesinde Kızılay vs. çadır olayı da yoktu. Bildiğin çevreden ne bulduysak sitemizin bahçesinde naylondan derme çatma bir çadır kurmuştuk. 10 – 15 kişi bir arada tutunmanın çaresini arıyorduk. Bu gibi anlarda bir arada olabilmek çok kıymetli. 

Yazarken bile parmakların titriyor. Ancak yaşadı bunları ben ve benim gibi milyonlarca insan. İstanbul’da, Yalova’da, Kocaeli’nde… Semt semt, ilçe ilçe dokundu her birimizin hafızalarına. 

Aradan tamı tamına 26 yıl geçmiş. Dile kolay… O zamanlar deprem bilimciler Kuzey Anadolu Fay Hattı’nda her 30 yılda bir büyük deprem olduğunu açıklıyordu. Ben de o gün bugün akıllara kazınan bu sözleri baz alarak depremsiz geçen her yılımızı adeta kurtarılmış bir yıl olarak takvime işliyorum. Fakat dikkat edin!  Sadece 4 yılımız kaldı. Tabi bu felaketin 4’üncü yıl sonunda olabileceği gibi birinci yılın, yani şu an yaşadığımız zamanın içerisinde yaşanabileceği anlamına da geliyor. 

Bu arada deprem kendini hatırlatmaya devam ediyor. Dilerseniz hafızamızda canlı tuttuğumuz 2 önemli miladı bir akıl süzgecimizden geçirelim. 

Türkiye’nin bir deprem kuşağı olduğu aşikar. Bunun en belirgin kanıtları için 17 Ağustos 1999’da gerçekleşen 7.6 büyüklüğündeki Gölcük Depremi ve 6 Şubat 2023’de yaşanan 7.8 ve 7.5 büyüklüğündeki Kahramanmaraş Depremi. Her ikisi de ülkemizi ekonomik-sosyal yönden derinden etkiledi. 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi tüm Marmara Bölgesi'nde, Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir alanda hissedilirken, 2010 yılında yayımlanan TBMM Araştırması Raporuna göre yaşanılan bu felaket neticesinde 18.373 kişi yaşamını yitirirken, 48 bin 901 kişi ise yaralandı. Yaklaşık 16.000.000 insan, 17 Ağustos depreminden değişik düzeylerde etkilendi. 

6 Şubat 2023’de yaşanan Kahramanmaraş Depremi ise Kahramanmaraş, Hatay, Osmaniye, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Adana, Malatya ve Elazığ’ın da aralarında yer aldığı toplam 11 ili etkiledi. 9 saat arayla 7.8 ve 7.5 büyüklüğünde iki büyük deprem ile sarsılan 11 ilde Türkiye’de resmî rakamlara göre en az 53 bin 537, Suriye’de ise 8 bin 476’nın üzerinde kişi öldü ve 122 binden fazla kişi yaralandı. Depremlerin ardından büyüklüğü 6,7’ye kadar varan 45 binden fazla artçı sarsıntı gerçekleşti. Türkiye ve Suriye’nin yanı sıra Lübnan, Kıbrıs, Irak, İsrail, Ürdün, İran ve Mısır’ın da yer aldığı geniş bir coğrafyada hissedilen iki büyük deprem, yaklaşık 350.000 km2 alanda, Almanya’nın toplam yüz ölçümü kadar bir bölgede hasara yol açtı ve 14.000.000 kişiyi etkiledi.  

Birinde 16.000.000 birinde 14.000.000 insan bu iki depremden etkilenmiş. İnsanın içi ürperiyor değil mi? 

Biz her ne kadar 4 yılımız kaldı desek de Ege sallanıyor, Doğu Anadolu sallanıyor, Karadeniz sallanıyor, Akdeniz sallanıyor. Kısacası yurdumuzun dört bir yanı deprem kuşağı ile sarılmış durumda. Dikkat ederseniz hatırlatmalar sıklaştı da. Bunun ne anlama geldiği ben söylemek istemiyorum, ama görünen köy de kılavuz istemiyor sanki. 

Peki ya Bahçelievler, Tuzla, Avcılar gibi ilçelerde binalardan gelen fayans sesleri ve oluşan sıva çatlakları. Gecenin sessizliğinde depremin kendini hatırlatma çabalarına ne diyeceksiniz?

Aradan geçen 26 yılda kenar semtlerin kaçında kentsel dönüşüme gidilebildi? Peki ya evleri ağır hasarlı olduğu halde kaç binaya hafif hasarlı raporu verildi? Binalar adeta dile gelmiş durumda birer birer kendini ihbar eder nitelikte. Valla sizleri bilemem ama, ben çok endişeliyim ve bu halim git gide korkuya evriliyor. 

Artık deprem gerçeğimizi sıvalarla kapatmaya çalışmayı bırakmalı, kalan zamanda devletimizin tüm kurumları birlikte çalışma kültürünü benimsemeli ve yapabileceklerimize dört elle sarılmalıyız. Zaten başka da ne çaremiz ne de zamanımız kaldı!