Anadolu zenginlerinin gözü İstanbul’da!

Anadolu zenginlerinin gözü İstanbul’da

Yatırım için konut alıyor, kira gelirlerini ikiye katlıyorlar

İstanbul’un taşı toprağı altın…

1950’li yıllarda bir şekilde kendi memleketinden ayrılıp İstanbul’a göç eden insanımızın o yıllarda bizzat deneyimleyerek kurduğu bir cümledir bu. Bunlardan biri de benim babamdı. Hiç unutmuyorum, 15 yıl yaşadığı İstanbul’da cebinde tomarla para ile gezdiğini anlatır dururdu rahmetli. 

-Oğlum yeter ki; çalışalım. Hiçbir şekilde parasız kalmazdık. Yoruluyorduk belki, ama alnımızın teriyle kazandığımız parayı sonuna kadar hak eder ve harcardık. 

Babamın bu sözlerini hatırlayınca, Cem Yılmaz’ın gösterisinde anlattığı bir fıkra aklıma geldi.

Temel bir gün Almanya’ya göç etmiş. Uçaktan inmiş. Daha havalimanındayken yerde 10 mark bulmuş. Demiş ‘İlk günden işe mi başlanır?’ Yerdeki parayı almadan yoluna devam etmiş.

Babamınki de o hesap. 

Günümüzde ise ‘Aman birileri parasını düşürsün de çaktırmadan alıp cebe atalım’ arzusuyla sürekli kaldırımları keser haldeyiz. 

İstanbul’un taşı toprağı altın (!) 

Peki sıradan bir vatandaşın artık bu memleket için böyle bir cümle kurma lüksü var mı sizce?

Bence yok. Çünkü hayat pahalılığının en yoğun hissedildiği ilimiz maalesef İstanbul. 

Dile kolay 16 milyon vatandaşız bu memlekette. Neredeyse 24 saat hareket halindeyiz. Kimilerimiz çalışıyor, kimilerimiz okuyor, kimilerimiz gezerken kimilerimiz ise hayatı sorguluyor. Kısacası her birimiz ayrı telden çalarak, kendimize bir türkü tutturmaya çalışıyoruz. Akordu bozuk bir keman gibi de ezgimiz hep acı ve hüzün dolu. 

Geçenlerde Anadolu’nun farklı şehirlerinden birkaç arkadaşım ile sohbet ederken, aldığım bilgi beni fevkaladenin fevkinde şaşırttı ve yeniden anladım ki; İstanbul’un taşı toprağı yine göz kamaştırmaya başlamış. Ancak bu kez önemli bir fark var. İçinde debelenenlerin değil de dışarıdan seyredenleri gözleri ışıkla dolu... 

Debelenenler kimler? 

Yıllar önce ailesi göç etmiş ve kendisine ikinci memleket olarak hediye edilmiş insanlar ya da benim gibi okumak için bu güzide şehre gelmiş, mesleğini burada icra etmek durumunda olduğu için de kalakalmış, bir daha da dönememiş insanlar. 

Dışarıdan seyredenler kimler? 

Bana göre debelenenlerin dışındakilerin hepsi dışarıdan seyredenler grubunu oluşturuyor. 

Peki günümüzde dışarılı olana İstanbul’un taşı toprağı neden bu kadar altın görünüyor? 

Yanıtı da en az sorusu kadar güzel… 

Kayseri’den, Gaziantep’ten, Sivas’tan ve Samsun’dan gelen arkadaşlarımdan edindiğim bilgiye göre; Anadolu’daki gizli zenginlerimiz, kendi memleketlerinden değil de İstanbul’dan yatırım amaçlı konut almaya başlamışlar. Peki sizce ikinci memleketimiz olan İstanbul’u seçmelerinin nedeni nedir? 

Arkadaşlarım bu durumu şu şekilde özetlediler: 

“Anadolu’da alacağınız bir konut için 5-6 milyon lira para ödüyorsunuz. Kiraya verdiğinizde ise elde edeceğiniz gelir 10.000 – 15.000 TL civarında. Aynı konutu İstanbul’un herhangi bir semtinden aynı fiyata aldığınızda kira geliriniz bir anda 30.000 – 40.000 TL’ye çıkabiliyor. Buna ek olarak konutunuzun değeri Anadolu’da yılda yüzde 3-5 artarken, İstanbul’da bu oran yüzde 15-20’lere kadar çıkabiliyor. Aynı koşullarda yatırım için ev sahibi olma imkanı bu kadar avantajlıyken neden kullanılmasın?” 

Valla doğru tespit. 

Hani hep çenemizi yorduğumuz bir konu vardır ya, “Kardeşim, sürekli kentin her noktasında konut yükseliyor. Bu memlekette hala kim ev alabiliyor?” 

İşte! Alan alıyor, alamayan da diline doluyor. Durumumuz bu. 

Sizleri bilemem ama benim ev alma umudum tükendi. Belki yaşımdan dolayıdır bilemiyorum, ama artık hiçbir şey gözüme güzel gözükmemeye başladı. Ailenden birileri çalışıp didinip sana kıyıda köşede bir şey bırakmadıysa, boşuna hayal kurmanın da alemi yok. 

Özellikle genç kardeşlerime sesleniyorum. Ailenizin kıymetini bilin. Özellikle size bir yerlerde bir şeyler bırakabiliyorlarsa, yanlarından kıpırdamayın, ellerini öpün ve saygıda kusur etmeyin…