Eskiden yaz mevsimi kültür-sanat için adeta bir uykuya yatış dönemiydi. Okullar kapanır, İstanbullu şehri terk eder, etkinlikler ise eylülü iple çekerdi. Ama artık o günler çok geride kaldı. Ne gençlerin cüzdanı aylarca Ege ya da Akdeniz kıyılarında “influencer” gibi yaşayıp dönmeye müsait, ne de kültür-sanat yalnızca İstanbul’un yaz tatilinden dönen ahalisine sıkışmış durumda.
Dijital platformların yükselişiyle birlikte işler değişti. Dev yapımlar yılın her anı izleyiciyle buluşabiliyor. Disney+, bu yaz ekranları ısıtmayı hedefleyen yeni dizisi Aşkı Hatırla ile geliyor. Başrollerde Hande Erçel ve Barış Arduç var. Romantik dizi kategorisinde sezonun iddialılarından.
Bu noktada bir parantez açmak istiyorum: Açık konuşmak gerekirse, ben Hande Erçel’in oyuncu olduğunu neredeyse unutuyordum. Çünkü medyada karşımıza çıkan Erçel, daha çok “hangi çantası kaç bin TL?” veya “The Orient Express’ten ne kadar poz verilebilir?” sorularının cevabı gibi.
Sahi, bu dizinin adını kullanarak bir çağrı yapabilir miyiz? “Hande, lütfen sen de oyunculuğunu hatırla.”
Umarım bu projeyle yeniden mesleğiyle gündeme gelir. Yoksa, zengin bir adamın yanında poz veren bir vitrin mankeni gibi görünmekten öteye geçemiyor.
Barış Arduç ise tam tersi bir çizgide. Kulüp dizisindeki performansıyla hâlâ hafızalarda. Onun oyunculuğunda geçmişin tozu var sanki. Sadri Alışık selamı ona çok yakışıyor. İzlerken bir an Yeşilçam’a ışınlanmış gibi oluyorsunuz. Tarzıyla da o dönemin ruhuna göz kırpıyor. Gerçekten de Arduç'un üzerinde nostaljik bir hava, zamansız bir duruş var. Şimdiden diziyi onun için izlemeye değer kılan bir şeyler taşıyor.
Sokakta Sanat: "Bu bir devrim ise, biz şahidiz"
Sanat deyince akla hemen beyaz duvarlı galeriler gelmesin. Mekân değil, niyet önemli. Bu hafta Ekin Anıl’ın yaptığı iş buna en güzel örnekti. Bir çiçekçi tezgâhını adeta bir sergi salonuna dönüştürdü. Yalnızca çiçek değil, algı da tazelendi. Patron figürünü kırıp “yönetmek” yerine “dönüştürmek” dedi.
Bu bir devrimse, biz şahidiz.
Müzik Dünyası: Yazın Hitleri, Kayıpları ve Efsaneleri
Sabrina Carpenter’dan yazlık bir pop hiti geldi. Hafif çılgın, plaj çantasına atmalık bir parça.
Öte yandan müzik dünyasına hüzünlü bir haber düştü: The Beach Boys’un kurucusu, müzik dehası Brian Wilson hayatını kaybetti. İngiltere için Beatles neyse, Amerika için Wilson oydu. Onu daha yakından tanımak isteyenlere Love & Mercy filmini tavsiye ederim. Müzikal bir yolculuğa çıkmak isteyenler için etkileyici bir biyografi.
Heyecan verici bir gelişme de tam 23 yıl sonra gelen Pulp albümü: More. Britpop sevenler kaçırmasın.
“Çalma bizi bizden, gitme o ellere doğru.”
Vizyona giren yapımlardan en dikkat çekeni, Past Lives ile Oscar’a aday gösterilen Celine Song’un yeni filmi. Dakota Johnson, Chris Evans ve Pedro Pascal’ın başrollerinde olduğu film, bu kez modern ilişkilerin çelişkilerini anlatıyor. Ancak Past Lives kadar sahici bulunmadı.
Sebebi çok açık: Song, ilk filminde kendi köklerine, Koreli-Amerikalı kimliğine dayanan gerçek bir hikâye anlatmıştı. Şimdiyse, You’ve Got Mail ve When Harry Met Sally gibi romantik komedileri örnek alırken "mış gibi" yapıyor. Sonuç: etkileyici olmaktan çok yapay.
Celine’e Mevlana’dan bir not: “Çalma bizi bizden, gitme o ellere doğru.”
Yaz Konserleri: Müzik Şehrin Her Köşesinde
Yaz sadece güneşiyle değil, sesiyle de geliyor bu yıl. Şehrin dört bir yanında yükselen müzikler, konser alanlarını açık hava tapınaklarına dönüştürüyor.
Haziran ayının son haftasında Parkorman’da, Fransız elektronik müziğinin efsanevi ismi Air, Gezgin Salon kapsamında sahne alacak. Şehrin ortasında, ormanın kıyısında, retro-fütüristik bir gece vadediyorlar.
Aynı günlerde, sahneyi biraz daha güneybatıya çevirdiğinizde bu kez KüçükÇiftlik Park’ta karşımıza Fontaines D.C. çıkıyor. Gürültüsü bol, enerjisi yüksek, post-punk’ın Dublin çıkışlı gururları. İstanbul sahnesini titreteceklerine şüphe yok.
Biraz daha karanlık ve elektronik bir yolculuk isteyenler için ise rotamız 25 Haziran'da Beşiktaş’taki IF Performance Hall. Ay sonunda Boy Harsher, şehirdeki synthwave damarını harekete geçirecek.
Geçen hafta Atina’da izleyiciyi sallayan Turnstile ise hâlâ bir “keşke” olarak duruyor aklımızda. İstanbul’a uğrasaydı, bu yazın en çok konuşulan gecesi olabilirdi.
Özetle kültür-sanat yazın rehavetine kapılmıyor artık. Ekranlarda, sokakta, sahnede, sosyal medyada... Her yerde üretim var, hareket var, dönüşüm var. Tatil planları yaparken kültür-sanat ajandanızı da boş bırakmayın. Çünkü bazı şeyler sadece izlenmez, yaşanır.