Empire of the Sun ile yaza coşkulu veda

Rüya gibi bir yaz oldu desek yeridir. Hani o meşhur “94 yazı” hâlâ hatırlanır ya, 2025 yazı da ileride aynı şekilde anılacak gibi görünüyor. İstanbul sahneleri bu sezon dünya yıldızlarını ağırladı: Guns N’ Roses’tan Limp Bizkit’e, Jennifer Lopez’den Justin Timberlake’e, Fontaines DC'den Empire of the Sun’a kadar uzanan liste adeta bir “best of” gibiydi.

Babylon Soundgarden ise bu yazın müzik sahnesine ayrı bir renk kattı. Empire of the Sun’un görkemli şovunun yanı sıra line-up gerçekten övgüyü hak ediyordu. Any Young Mechanic’in melodik indie folk tınıları, Londra çıkışlı Franc Moody’nin disko ve funk enerjisi, Gaia Ekho’nun klasik altyapılı elektronik müziği, Good Neighbours’un parti atmosferi… Netam’ın synthesizer ve canlı enstrümanlarla ördüğü farklı dokular, Roi Turbo’nun dans rock füzyonu, Victoria’nın DJ setindeki bas hakimiyeti ve Zimmer90’ın alternatif pop zarafeti derken Soundgarden bu yazı unutulmaz kıldı.

Empire of the Sun ise başlı başına bir gösteriydi. Kostümler, ışıklar, teatral performans… Yaza veda için daha görkemli bir kapanış hayal edilemezdi.

Ama yaz biterken kültür-sanat takvimi hız kesmiyor. Önümüzde dopdolu bir Eylül var:

Akbank Caz Festivali bu yıl 35. kez düzenleniyor; 27 Eylül – 12 Ekim arasında caz İstanbul’un dört bir yanına yayılacak.

3 Eylül’de Marilyn Manson Parkorman’da sahneye çıkacak. Rock tarihinin en tartışmalı figürlerinden birinin İstanbul performansı şimdiden merak konusu. Aynı akşam Harbiye’de Evgeny Grinko’nun piyano melodileri dinginlik arayanlara nefes aldıracak.

4 Eylül’de Zorlu PSM %100 Studio’da LUVCAT sahne alacak. Gotik estetiği, teatral anlatısı ve kırmızı ruju ile bu konser, bir müzik performansından çok bir sahne deneyimi olacak.

Sinema tarafında sezon güçlü açılıyor. Darren Aronofsky’nin yeni filmi “Suçüstü”, Austin Butler’ı karanlık bir hayatta kalma hikâyesinde izleyiciyle buluşturuyor. Regina King, Zoë Kravitz ve Matt Smith’in eşlik ettiği film, yönetmenin gerilimle örülü vizyonunu bir kez daha hatırlatıyor. Bir diğer yapım “Güllerin Savaşı” ise kadın-erkek ilişkilerinde rollerin ters yüz oluşunu güncel bir uyarlamayla perdeye taşıyor. Görünüşte kusursuz hayatların hızla çatırdadığını anlatırken, önceki versiyonuna da göz kırpıyor.

Ve tabii Ege kıyılarında bir başka heyecan: Ayvalık Uluslararası Film Festivali (16-21 Eylül). Programda son bir yılın ses getiren yerli ve yabancı yapımları var. Yerlilere bir parantez açmak gerekirse; Türker Süer’in “Gecenin Kıyısı” filmi yakın tarihin karanlık bir gecesine ışık tutarken, Emine Yıldırım’ın ilk uzun metrajı “Gündüz Apollon Gece Athena” izleyiciyi mitolojik bir yolculuğa çıkarıyor. Pelin Esmer’in “O da Bir Şey mi?” filmi gerçek ile kurmacayı buluştururken, Tolga Karaçelik’in *“Saykoterapi”*si kara mizahı güçlü bir hikâyeyle birleştiriyor. Rezan Yeşilbaş’ın beklenen ilk filmi “Uçan Köfteci” Diyarbakırlı bir köftecinin uçma hayalini anlatıyor; Gürcan Keltek’in “Yeni Şafak Solarken” filmi ise mistik bir arayış üzerinden İstanbul’un farklı katmanlarına yolculuk yaptırıyor.

Ayvalık her yıl olduğu gibi yalnızca gösterimlerle değil, yönetmen ve oyuncuların izleyiciyle buluşacağı sohbetlerle de dopdolu olacak. Ege kıyılarında sinemaya dair çok güçlü bir hafta bizi bekliyor.

Sonuç olarak; yazı Empire of the Sun’un ışıklarıyla kapattık ama Eylül’le birlikte İstanbul ve Ayvalık kültür-sanat açısından yepyeni kapılar açıyor. Bu tempo gösteriyor ki, 2025’in geri kalanı en az yaz kadar yoğun, en az yaz kadar unutulmaz olacak.

Etiketler: