Sezen Aksu’nun müzik kataloğunu Universal Music Group’a devretmesi, sosyal medyada bolca tartışıldı. Kimileri "kültürel miras satıldı" dedi, kimileri "yerli kalmalıydı" diye hayıflandı. Ama ben açık konuşayım: İki taraf anlaşmış. Kimseye laf düşmez. Serçe istemiş, UMC almış. Nokta.
30 Albüm, 21 Single: Büyük Bir Arşiv
30 albüm, 21 single, milyonlara dokunmuş bir repertuvar... Evet, ciddi bir arşiv. Ama sonuçta bu Sezen’in emeği, Sezen’in kararı. Hatırlarsınız, sanatçı 2016 yılında konser vermeyi bıraktığını duyurup “tamam, bu kadardı” demişti.
Bir sanatçı, emeğini, üretimini, arşivini ne zaman, nasıl değerlendireceğine kendi karar verir. Bu, bir miras değil; bir mülkiyet meselesi. Sezen Aksu isterse şarkılarını yakar, isterse satar. Bizim olan, dinlediğimizde içimize işleyen hislerdir. Arşivin kime ait olduğu o hisleri değiştirmiyor.
Kendi Sınırlarımız İçinde Değerlendirmek Gerek
Kültürel olarak yurt dışıyla kıyaslayacak bir sektörümüz yok. Hala maliyetler ile uğraşan yapımcılar, dijital haklar konusunda birbirine düşen sanatçılar... Bu yüzden bu kararı eleştirmeden önce, içinde bulunduğumuz sektörü kendi sınırlarımız içinde değerlendirmek daha doğru olur. Biz zaten uluslararası düzlemde rekabet eden bir müzik sektörüne sahip değiliz. Yani yurt dışıyla kıyaslayacak bir sektörümüz yok. Türkiye’de müzik hâlâ büyük oranda yerli dinleyiciyle ayakta duruyor. Gelir modelleri kırılgan, yapımcılar güçsüz, bağımsız sanatçılar çoğu zaman yalnız.
Universal Music Group gibi bir devin, Sezen Aksu gibi bir efsanenin arşivini arşivine katması elbette ses getirir. Ama bu bir “kaybetmek” değil. Belki de o şarkılar, dünyanın farklı köşelerinde birilerinin kalbine ilk kez dokunacak. Kim bilir?
Müzik Artık Sadece Sanat Değil, Yatırım Aracı
Selim Kaynak, Pelikan Müzik'in kurucu ortağı ve müzik editörü. Konuyla ilgili görüşünü sorduğumda şöyle diyor: “Sezen Aksu’nun eser kataloğunu 18 milyon dolara (700 milyon TL) Universal Music’e satması, yalnızca bireysel bir tercih değil; dünya müzik endüstrisinde son yıllarda yaşanan büyük dönüşümün Türkiye’ye yansıması olarak okunmalı.”
Kaynak ayrıca konuya dünyadan da önemli bir örnek veriyor: “Bob Dylan, Bruce Springsteen, Sting, Neil Young gibi sanatçılar, kataloglarını yüz milyonlarca dolara satarak hem kültürel hem ekonomik açıdan yeni bir dönemin kapısını araladı. Springsteen’in kataloğu 500 milyon dolara Sony’ye, Dylan’ın edisyon (söz-beste) hakları ise 300 milyon dolara Universal’a devredildi. Bu örnekler, müzik eserlerinin artık sadece sanatsal ya da duygusal değerleriyle değil, gelecekte yaratacağı nakit akışı üzerinden birer “finansal varlık” olarak değerlendirildiğini gösteriyor.”
“Neden Sattı?” Yerine “Ne Kazandırır?”ı Sormak
Sezen Aksu gibi bir ismin arşivinin değer görmesi, başka bir ülkede olsa "başarı" olarak manşet olurdu. Bizde ise "neden sattı" sorusu öne çıkıyor. Halbuki bu satış sayesinde belki o şarkılar dünya çapında daha çok yere ulaşacak. Belki “Tükeneceğiz” ya da “Gülümse” bir gün bir Hollywood filminde karşımıza çıkacak. Kim bilir?
Kültürel Hafıza Kimin Elinde?
Kaynak; meselenin yalnızca yatırım değil, kültürel hafıza açısından da kritik olduğunu söylüyor. Bu şarkılar sadece bireysel başarıların ürünü değil, aynı zamanda toplumun ortak belleği. Bu belleğin mülkiyetinin çok uluslu şirketlere geçmesi, kültürel kontrolün üreticiden yatırımcıya kayması anlamına geliyor.
Hâlâ Sezen’in Söz Hakkı Var mı?
Sosyal medyada çok konuşulan bir yanlış anlaşılmayı da Kaynak şöyle düzeltiyor: Sezen Aksu’nun edisyon (söz - beste) haklarını elinde tuttuğu ve bu hakları kendi şirketi SN Müzik bünyesinde koruduğu anlaşılıyor. Bu da eserlerinin film, dizi ve reklam gibi mecralarda kullanımına ilişkin kontrolünü kısmen de olsa sürdüreceği anlamına geliyor.
Belki de Sessiz Bir Veda
Bir de şu var: Sezen Aksu, hayatı boyunca hiçbir şeyi rastgele yapmadı.“Benden sonrası tufan” dediği an da tesadüf değil. Bu devir teslimi, belki de bir vedanın sessiz, sembolik bir ifadesi. Belki artık arşivini kendinden bağımsız bir yere emanet etmek istiyor.