Avrupa’nın en büyük festivallerinden biri olan Sziget’in hikâyesi, 1993 yılında "Diáksziget" yani Öğrenci Adası adıyla başlamıştı. Bir grup Macar gencin, insanların müzik ve macera için bir araya gelebilecekleri bir "rüya ada" yaratma fikri, devletin ve kurumların desteğiyle dev bir kültürel şölene dönüştü. Dil, din, ırk ayırt etmeksizin herkesin özgürce eğlendiği bu alan zamanla “Freedom Island” – Özgürlük Adası ismini aldı. Artık Coachella ve Tomorrowland gibi dev festivallerle yarışır hale gelen Sziget, her yıl yarım milyondan fazla insanı ağırlıyor.
Neden bu hikâyeyi anlattım? Çünkü elin ecnebisi festivali ve eğlenceyi sadece bir kültür olayı olarak değil, bir ekonomik kalkınma modeli olarak görüyor. Bir haftada şehrin yıllık turist gelirini geçen bir etki yaratırken, ülkesini de dünya sahnesine taşıyor.
Peki Bizde Ne Oluyor?
Bizde ise bir festival yapmaya niyetlenenin anasından emdiği sütü burnundan getiriyorlar, sevgili okur. İster saz olsun ister caz, sonuç değişmiyor. Üstelik bu zorlu ortamı kendi çıkarına çevirenler de az değil. Kimi yıldızını parlatmak, kimi seçkin bir azınlığa şov yapmak için sanatı alet ediyor.
Hüseyin Başkadem’in Sessiz Kahramanlığı
Ama hiçbirinin hikâyesi, tam 25 yıldır Afyon’da imkânsızlıklar içinde uluslararası bir klasik ve caz müzik festivali düzenlemeye çalışan Hüseyin Başkadem’in hikâyesine benzemiyor.
Afyon Budapeşte’den Daha Sıkıcı Değil!
Hüseyin Bey sözlerine her zaman olduğu gibi esprili bir giriş yapıyor: “Afyon Budapeşte gibi sıkıcı olmayan çok güzel bir şehirdir. Metallica da düzenli olarak burada konser verir.”
“Her festivalin bir hikâyesi var,” diyor. Ve Afyon’un da aslında dünyanın kültürel mirasında önemli bir yeri olduğundan söz ediyor. Hititler, Frigler, Arap kavimleri, Yahudiler, Endülüs etkisi, Ezop Masalları, Kurtuluş Savaşı… Hepsi bu topraklarda bir iz bırakmış.
Cevat Şakir’in babası Şakir Paşa’nın İstanbul’u bırakıp Afyon’a gelmesi bir tesadüf mü?
‘Fareyi Öldürme’ filmi burada çekilmiş, Şebnem Bozoklu’dan Menderes Samancılar’a birçok usta oyuncu burada rol almış. Afyon’un eski evleri mimari açıdan dünyanın en önemli yapıları arasında gösteriliyor.
Ancak 1950’den sonra Afyon adım adım geriye gitmiş. Hüseyin Başkadem ise bu mirasa sahip çıkmayı bir görev olarak görmüş. “Benim atalarım Cumhuriyet öncesinin ilk belediye başkanı, dedem Kurtuluş Savaşı’nın önemli figürlerinden. Bu genetik miras bana da geçmiş olmalı,” diyor.
Kurtuluş Savaşı Ruhuyla Kültür Mücadelesi
Çocukluğu 60’lı ve 70’li yıllarda güzel geçmiş ama 80’lerde şehirde tüm kültürel faaliyetler durmuş. İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nı bitirdikten sonra Cambridge’e gitmiş. Ancak eğitimini yarıda bırakıp Türkiye’ye dönmüş. Neden mi? Çünkü ona çocukken “vatana millete hayırlı evlat” olmak öğretilmiş.
Üniversitede kalmak yerine, ilkokuldan liseye kadar öğretmenlik yapmayı tercih etmiş. Tıpkı Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi, Sabahattin Ali gibi, Gülten Dayıoğlu gibi…
Afyon’u çok iyi tanıdığı için festivalde bazı ilkeleri kesinleştirmiş:
Okullara muhakkak gidilecek,
Sanat söyleşileri yapılacak,
Disiplinler arası bir program olacak: tiyatro, edebiyat, fotoğraf,
Akşamları konserler düzenlenecek,
Sergi kültürü geliştirilecek.
Dünyaca ünlü bir müzisyeni yalnızca masrafları karşılayarak Afyon’a getirmeye ikna etmiş ancak sponsor bulamamış. Büyük markaların Anadolu’da bir caz festivaline destek vermemesi, karşısına hep bir duvar olarak çıkmış. Buna rağmen gençler için bu festivali yaşatmaya and içmiş.
Cezaevinden Okullara: Kültür Her Yerde
Festival 20 yıldır Çek Cumhuriyeti ile kardeş festival olarak devam ediyor. Oradan gelen Suk Dörtlüsü, Kadın Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda özel bir konser verdi. Okullarda öğrencilerle yazar ve edebiyatçılar buluştu.
Ama bu yıl köy okullarına gidecek minibüs bulamıyorlar. Bütçeler giderek küçülüyor. Tehditler, imkânsızlıklar derken Hüseyin Başkadem hâlâ umutsuzluğa kapılmıyor:
“Salon vermezlerse sokakta yaparım. Dolmuşu nasıl bulurum, biriktirdiğim millerle yurtdışından nasıl bedava bilet alırım, onları hesaplıyorum. Uçakla gelmiyorsa karayoluyla ikna ederim. ‘Bakın burada lokum var, kaymak var, sucuk var, termal var’ diyerek kandırıyorum.” (gülüyor)
Nedir Onu Ayakta Tutan?
Tek bir şey: Sorumluluk duygusu.
“Afyon’un buna ihtiyacı var,” diyor.
Festivallerin önündeki en büyük engel maddi imkânsızlıklar. Ne Hüseyin Bey’in ne de festivalin sosyal medya hesabı var. El broşürleri dağıtıyorlar. “Kulaktan kulağa gelen 300 kişi her şeyden kıymetli,” diyor.
Bu yıl 27-31 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek 25. Afyonkarahisar Caz Festivali’nin Onur Konuğu, “İspanyol müziğini Türkiye’ye sevdiren adam” olarak anılan Salim Dündar.
Bu festival, sadece caz değil, inatla kültüre sahip çıkan bir adamın 25 yıllık sessiz ama onurlu mücadelesidir. Ve belki de bu yüzden, Afyon’un gerçek yıldızı sahnedekiler değil, sahneyi var eden Hüseyin Başkadem’dir. Mustafa Kemal Atatürk’ün hepimize ilham olan o sözü gibi" Şayet bir gün, çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı kendiniz olun!”