4 Mevsimi yaşayan güzel ülkemiz son yıllarda bizleri kara hasret bıraktı sanki. Eskiden ne güzel lapa lapa kar yağardı, çok da güzel tutardı diyenleri duyar gibiyim. Acaba uzmanların yıllardır bas bas bağırdığı bu küresel ısınma laneti kapıya dayanmak üzere mi? diye sormadan geçemeyeceğim.
Peki nedir bu küresel ısınma?
"İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma denir." Bakınız ben demiyorum, il tarım orman müdürlüklerimizden birinin açıklamasıdır bu.
Araştırmalara göre insanlar sanayi öncesi döneme kıyasla dünyanın 1,0ºC ısınmasına neden olmuştur. Ve bazı araştırmalara göre sera gazı emisyonları bu şekilde devam ederse, küresel ısınmanın 2030 - 2050 yılları arasında 1,5ºC sınırını geçeceği öngörülmektedir.
Bazı bilinçsiz ve bilgisiz kişilerin umarsızca yorumlarına zaman vermeden küresel ısınmanın ne kadar tehlikeli etkileri olduğundan bahsedeyim. Kulak arkası yapılacak kadar basite alınacak bir konu değil. Çünkü çanlar bu kez hepimiz için çalıyor. Türümüzün bekası ve dünyada yaşamını sürdüren her bir canlı için tehlike çanları çalıyor...
"Küresel ısınma aynı hızda devam ederse, Türkiye’nin batısında yaz ayları 5-6 derece daha sıcak geçecek. WWF’in yayımladığı araştırmada, Orta ve Doğu Anadolu ile Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sıcaklıkların 3 ila 4 derece yükseleceğini öngörüyor. Güneyde yağışlar azalacak ve kuraklık artacak. Karadeniz’de ise yağışlar artacak ve sel felaketleri sıklaşacak. Sıcaklık değişimi ile birlikte toprak yapısı da değişecek. Bu durum tarımsal veri kaybına yol açacak. Ekosistemlerin bozulması ve canlı türlerinin kaybolması da beklenen etkiler arasında. Biyolojik çeşitliliğin azalması sadece canlı türlerini değil, tüm ekosistemleri etkileyecek. Dahası, şimdiden kuraklaşmaya başlayan havzaların çölleşeceği öngörülüyor. Ülkemizin su kaynaklarında ciddi derecede azalma bekleniyor."
Gördünüz mü bir kar yağmasından nerelere geldik. İnsan etkileri doğrudan ve dolaylı olarak iklimde değişiklikler yaşanmasına sebep oluyor. Yine araştırmalara göre, iklim krizinin ileriki yıllarda etkisini artarak göstermeye devam edeceği öngörülüyor. Savaşlar, salgın hastalıklar gibi insan kaynaklı çıkan bu kitlesel etkileri olan problemlerin yanına, 21.Yüzyıla geldiğimizde, bir de iklim krizi eklendi. Doğaya ve canlı türlerine verdiği zararların yanında, insan hayatını ve neslini de tehdit ediyor. Sistem tarafından kanın son damlasına kadar karıştırılmaya çalışılan Endüstriyel hayatın bir gün bizlerin sonunu getireceği belliydi. Devletlerin ve kurumların son zamanlarda süreklilikle iklim krizinden bahsetmesine şaşmamalıyız. Zira, önce dünyada var olan her türlü doğal gıda, yaşam biçimini sanayiyle tepetaklak edip şimdi de ‘sürdürülebilirlik’ kelimesini dillerine pelesenk ederek çözüm üretebileceklerini mi söylüyorlar?
Önce sanayiyi şuursuzca kullanıp kendi mal varlıklarına varlık kattılar, kendilerini maddi olarak ömür boyu garanti altına alacak kadar kazandılar. Ve bunu yaparken de dünyadaki canlı yaşamını hiçe saydılar. Sonra baktılar ki Kapitalizmin bu üretim ve tüketim çılgınlığı dünyayı bir sona sürüklüyor, küresel ısınma ve iklim değişikliği kapıya dayandı dayanacak "sürdürülebilirlik" diye bir kavram bulalım da insanlar kendine çeki düzen versin. Bittabi İnsanlar tabi ki bilinçlensin. Çevreye karşı hassasiyetli olsun. Bu bilinçli yaşam biçimini hayatının her aşamasında gönülden gelerek yaşasın. Ancak büyük endüstri güçlerini elinde tutan şirketler şuursuzca sanayileşmeye devam ederse, toplumun tek başına dikkat etmesi bir işe yarar mı? Tabi ki de yaramaz.
Toprağa zehir atılırsa, o toprakta yetişen tohuma da zehir karışır. O tohumla yetişmiş besinleri alan insanlara 'aman sakın siz bu besinleri almayın, onlar zehirli. Çevreye zarar vererek yetişmiş' diyerek mi "sürdürülebilir" hayat kurulacak? Önce o toprağa zehri karıştırmayın. Zaten akli dengesi yerinde kimse zararlı yetişmiş bir gıdayı bile isteye yemek istemez.
Sözlerimi bu hayati cümleyle sonlandırmak istiyorum. “Doğayla savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak, kaybedeceğiz”