Alışmak mı daha zor yoksa sevmek mi?

Bir zamanların çok dinlenen parçasında geçen şu sözler bana bir şeyleri çağrıştırdı. Öncelikle sözleri paylaşayım.

“Alıştım sana, bir tanem
Alıştım her gün görmeye
Bir nefes gibi muhtacım
Sevilmeye, sevmeye
Her sabah uyandığımda
Seni bulurdum yanımda
Yokluğun bir zehir gibi
Dolaşıyor kanımda
Alışmak sevmekten daha zor geliyor
Alışmak bir yara, bağrımda kanıyor
Sen yoksun, kollarım boşluğu sarıyor
Alıştım, bir tanem, alıştım sana”

Aslında “alışmak” ve “sevmek” farklı duygusal süreçlerdir, ama ikisi de kendi içinde zorlayıcı olabilir:

Sevmek zor olabilir, çünkü sevmek bir risk almaktır. Kalbini açmak, karşı tarafın seni incitme ihtimalini kabul etmek ama yine de bağlanmak kolay değildir. Sevgi, bir güven ve teslimiyet ister.

Alışmak zor olabilir, çünkü alışmak demek, hayatını birine göre şekillendirmek demektir. Onun yokluğuna tahammül etmek zorlaşır. Bir insana, bir düzene, bir varlığa alıştığında, onu kaybetmek çok daha ağır gelir.

Kısacası;

Sevmek yürek ister,
Alışmak sabır ister.

En zor ama en özel olanı ise bence: Sevdiğine alışmak, çünkü hem kalbin hem de hayatın aynı anda bağlanmış olur.

Sevmek

Duygusal kökenli bir süreçtir. Kalbinin derininden gelir.
• anlık ya da kısa sürede oluşabilir. İlk görüşte etkilenmek, birinin zekâsına, şefkatine ya da varlığına karşı duyulan çekim buna örnektir.
• Sevmek; hayranlık, güven, değer verme gibi duyguları içerir.
• Ama tek başına sevgi, ilişkinin sürmesi için yeterli değildir. Çünkü sevgi duygusal bir alev gibidir, bakılmazsa sönme ihtimali vardır.

Alışmak

• Daha çok alışkanlıklar üzerinden gelişir.
• Zamanla oluşur, yani bir süreçtir. Onun varlığına, sesine, yazdığı bir mesaja, yanında uyumaya, hatta tartışma şekline bile alışabilirsin.
• Psikolojik olarak alışmak, beynin “güvenlik ve konfor alanı” yaratma isteğiyle ilgilidir. İnsan tanıdık olana daha çok bağlanır.
• Alışkanlıklar, sevgiden daha katı olabilir. Çünkü sevgi azalabilir ama alıştığın birine boşluk hissetmeden kolay kolay uzaklaşamazsın.

Sevmek: Daha çok duygusal bağ.

Alışmak: Daha çok bağımlılık/alışkanlık bağı.
Bu yüzden bazı ilişkilerde “Seviyor muyum, yoksa sadece alıştığım için mi yanındayım?” sorusu çok sık sorulur. Bazen insanlar artık çok da sevmediği halde, alıştığı için ayrılamaz.

Ancak burada önemli olan sevginin dönüştüğü duygudur. Çünkü sevdiğin kişiyle geçiriler yıllar arttıkça sevgi de şekil değiştirir. Bu süreçte sevgiyi güzel ve anlamlı duygulara dönüştüren çiftler mutlu olur ve sevgileri hiç sönmez. Ancak sevgiyi olumsuz duygulara teslim edenler ya da sevgiyi tüketen çiftler için aynısını söylemem mümkün değil.

Kısaca;

• Sevmek, kalbin işidir.
• Alışmak, beynin ve yaşam düzeninin işidir.
• En kıymetlisi ise ikisinin birleşimidir: Sevdiğin kişiye alışmak. Çünkü hem duygusal hem de alışkanlık boyutunda bağ kurarsın ve ondan kopmak çok daha zor olur.

Peki modern insan bu ikilemi nasıl sentezliyor ya da sentezleyemiyor?

Her gün yeni bir enformasyon ve tüketim ürünü ile kişileri meşgul eden modern çağın elindeki en büyük silah kişileri kendine bağımlı etmekti. Bu şekilde onları daha kolay yönetecek ve kendi kapitalist döngüsünü hızla, katlayarak büyütecekti. O yüzden bütün sistemleri en korkutan olgu bağımlı olmayan bilinçli insanlardı.

Eğer insanlar seçici olur ve hayatlarına aldıkları kişileri sever, sayar, alışır, bağlanır ve onunla sağlıklı bir ömür geçirirse güven içinde bireyler yetişir. Güven, huzur, eğitim, bilgi, hukuk, adalet gibi temel dinamiklere sahip olan bireylerin oluşturduğu toplumlardaki insanlar daha hümanist ve çevreci taleplerde bulunur. Kendi haklarını ve toplumun haklarını gözetir. Sömürüyü kabul etmez. Böylece kişiler gelip geçici maddi metaları şuursuzca tüketmektense daha insani amaçlar için yaşar. Gerek topluma gerekse tabiata olan görevini yerine getirmiş olur.

Ancak bu durum kapitalist sistemin yönetici güçlerini korkutur. Sermayelerini genişletmek için ‘bilinçsizce davranan, tüketen kalabalıklara ve onların iş gücüne’ ihtiyaçları vardır. Benim “Obur Adam” olarak adlandırdığım bu düzende, obur adam doyma yetisini kaybettiği için çatlayana kadar durmayacaktır. Bir gün patlayana kadar yiyen bu obur adam patladığında, umarız ki dünyada kurtarılabilecek çevre ve sağlıklı insanlar hala kalmış olur.

Ancak hal bu kadar çıkmaza doğru sürüklenmeden sağlıklı ve iyi bir çıkış yolu bulabiliriz. Nihayetinde bizleri diğer canlılardan ayıran bilincimizi faydalı amaçlara yönlendirebilmek olacaktır diye düşünüyorum.

Sevmeyi, değer vermeyi, saygı duymayı, incitmemeyi, kıymet bilmeyi, sadık olabilecek kadar yürekli olmayı ve aslanlar gibi alışabilmeyi başarabilen insanlara selam olsun.

Zira inanıyorum,
“Orda bir köy var uzakta,
O köy bizim köyümüzdür,
Orda bir yol var, uzakta
O yol bizim yolumuzdur…”