Adaletsiz ve Ataerkil bir ülkede ve dünyada yaşadığımız sosyal yapıdaki her türlü hastalıklı tortuda kendisini belli ediyor maalesef ki.
Biyolojik evrimini tamamlayarak kararlı yapıya ulaşmaya yaklaşan insan türü, tarımsal hayatla beraber yerleşik hayata geçmesiyle, toplumsal evriminde adeta kağnı hızından çıkıp motorlu taşıt hızına geçmiştir.
Böylece her geçen gün daha fazla ivme kazanarak hızla kendi kültür ve medeniyetlerini kurmaya başlayan türümüz için toplumsal evrim hız kazanmıştır. Hatta bu hız sebebiyle bazen, aynı dönem içerisinde yaşayan farklı tarihlerde doğmuş kuşaklar bile birbirlerini anlamakta ve uyum sağlamakta zorluk çekmektedir.
“Eğer belli bir zaman aralığında ivme sıfırdan büyükse, cisim git gide hızlanıyor, hızı artıyor demektir. İvme sabitse, zamana göre doğrusal bir hızda artar. Zaman içinde ivme de artıyorsa, hız üstel bir şekilde artar. Kaynak: Gülnur Sönmez"
İşte insan türünün toplumsal evrimindeki gelişimin ivmesi de aynı fizik kuramındaki ivmenin tanımı gibidir. Fizik yasaları, canlılığın olduğu veya olmadığı her yerdedir. Tıpkı yer çekimi kanunu, suyun kaldırma kuvveti, havanın basıncı gibi sayısız onca yasa, fiziksel yasalara örnektir.
Fiziksel yasalar evrenseldir ve araştırmalar sonucu da kanıtlanmışlardır. Maddenin oluşumu, hareketi, değişimi ve yapısı ile ilgili olan ve bilimsel olarak da kanıtlanmış yasalardır.
İnsan türü ve toplumu maddesel ve duygusal bir yapıya sahip olduğundan, insanı fizik biliminden ayrı düşünmek mümkün değildir. Her zaman derim, fiziği anlayan çözmeye çalışan insan hayatı da anlayabilen ve çözebilen insandır.
Örneğin; Fizik bilimine göre zıt kutuplar birbirini çeker, eş kutuplar ise birbirini iter.
Bu yasanın sosyal hayattaki örneği;
Gerek kültürel gerekse bireysel açıdan birbirine zıt olan iki insanın birbirine çok tutkulu bağlandığına şahit olmuşuzdur. Hatta ne kadar çatışsalar bile birbirlerini çok sevdiklerini, ayrı kaldıklarında ise çok özlediklerini söylerler. Burada bir diyalektik vardır. Bu iki zıt insan birbirlerine yeni şeyler katarlar(saygı, sevgi, güveni sağlayabilirlerse bu gelişim gerçekleşir. Sağlayamazlarsa ise ayrılık kaçınılmazdır)
Ancak toplumsal yasalar yalnızca fiziksel yasalarla açıklanamaz. Hatta yalnızca fiziğe göre hareket etmez. Toplumun kendi manevi değerleri ve insani yasaları da vardır. Hukuk, psikoloji gibi sayısız dal ve yasaların oluşum süreci de burada yatar. Ancak ne olursa olsun, işler rayından ne kadar çıkarsa çıksın, doğanın, evrenin ve toplumun kanunları vardır. Bütün bu kanunların meyvesi olan İnsan-Birey, nihayetinde kendisini var eden bütünsel çevrime uyum sağlayacaktır. Sağlayamazsa, kişilik parçalanmaları ve biyolojik hastalıklar yaşamaları kaçınılmaz olacaktır. Sağlayabilenler hayatta kalacak, sağlayamayanlar ise elenecektir.
Konumuzun toplumsal hayattaki Kadın-Erkek ilişkileriyle uçsuz bucaksız bir bağlantısı vardır.
Kadın ve erkek, gerek biyolojik gerekse karakteristik açıdan birbirine zıt kutuplardır. Bu iki zıt kutup ancak eğitimli insanların oluşturduğu toplum içerisinde birbirlerine saygı ve sevgi çerçevesinde yaşayabilir. Yaşamın kanunu olan bu dinamikleri kuramayan toplumlarda suç ve ölümler artar.
Bir çok bilimsel araştırmada da açıklandığı gibi ilk toplum anaerkildi. Tarihin ilerleyen süreçlerinde oluşan ve günümüzde olan ataerkil düzen ise ne yazık ki ne insanca yaşamayı biliyor ne de yaşatmayı( ülkemizde ve dünyadaki suç oranları bunun en büyük kanıtıdır.)
Görünen o ki erkek egemen sistem nihayetinde kendi kendisinin sonunu getirecektir.
Zira insanı doğuran, her iki cinsin de dünyaya gelmesinin mihenk taşı kadındır. Topumun, Kadını yüceltmesi ve koruması gerekir. Kadına zarar veren bireylerin ve sistemlerin sonu kaçınılmaz olarak yok oluş olacaktır. 2x2 = 4
Daha insanca, adaletli olarak yaşayabileceğimiz yeni sistemlerin kurulması ümidi, hayali ve çabası ile… Hayatın her yerinde mücadelesini sürdüren tüm Kadınların, 8 Mart Uluslararası İşçi ve Emekçi Kadınlar Gününü en içten dileklerimle, umutla ve gururla kutlarım…