İzahı olmayan şeyin mizahı…

Gibi 6.sezonuyla genellikle toplumsal mesaj kaygıları taşıyan bir sezon olmuş. Bu durum dizinin bu sezonuna ayrı bir tat, ayrı bir doku katmış diyebilirim. Diğer sezonlara nazaran, bu sezonu daha az komik bulanlar da mevcut. Ama durum komedisi, kara mizah yapan dizilerin bazı sezonlarında mesaj odaklı anlatımlar söz konusu olabiliyor. Hatta bu durum o diziye zenginlik katıyor. Zaten yapısı bakımıyla, mizah ya da gülmece böyle bir sanat dalıdır. İnsanları gülmeye sevk ederek belirli fikirleri ifade etmek için kullanılabilir. Yani mizah yalnızca boş bir güldürü unsuruna dayanmaz. Güldürürken sorgulatan, sorgulatırken de güldürebilen önemli bir sanat dalıdır. Mizahın bu derin yapısının kurulması elbetteki kıvrak bir zeka gerektirir. Her mizah yazarı bu derin yapıyı kuramaz. Kimisi mesaja fazla odaklanır güldürü unsuru zayıf kalır. Kimisi güldürüye fazla odaklanır mesaj unsuru zayıf kalır. Bu yüzdendir ki mizah yapmak çok ince bir çizgide yürümek gibidir.

6.Sezon 8.bölümde dikkatimi çeken bazı toplumsal mesajlardan bahsetmek istiyorum.

Yılmaz, İlkkan ve Ersoy’un kaplıca tatilinden dönüşüne odaklanan bu bölümde “kaşıntıyı” takip ettik. Kaplıca tatilinin otobüsle dönüş yolculuğunda, bütün yolcuların kaşıntıya yakalanması, Yılmaz karakterinin bu sorunu sorgulamasına sebep olur. Yılmaz, bu hastalığı kaplıca tatilinde yer alan ve onlarla otobüse de binen bir çiftin bulaştırdığını öne sürer. Dikkatli bakıldığında bütün şüpheler de onları göstermektedir.

“Zaten planınız buydu, bizi mecbur bırakmaktı”

Yılmaz’ın, bu hastalığı bize bulaştırdılar çünkü aldıkları ilaçları bize satmak için, diyerek başladığı diyalogda ve devamında toplumsal bir konuya değinildi. Hastalıkları ortaya çıkaranlarla, tedavi yöntemlerini satan kişilerin aslında aynı kişiler olduğu, hepsinin sistemin bir parçası olduğuydu…

Kaplıca tatilinden dönen otobüsteki yaşlı yolcular, problemin çözülmesi için “temsilci olarak seni seçtik Yılmaz, biz senin konuşmalarını beğeniyoruz sen konuş” diyerek kendi haklarının araması için Yılmaz’ı lider olarak seçerler.
Toplumun, özellikle de yaşlı kesimin hala lidere ihtiyacı olduğunu, kendi enerjilerinin kendilerini kurtarmaya yetmediği için kendilerine temsilci olarak sürekli Yılmaz’ı seçmelerinden anlıyoruz.

Kaşıntı hastalığını bulaştırıp, sonra merhem satmaya çalışan çiftin kendilerini savunmalarından sonra otobüsteki diğer kişilerin yorumları.

Yolculardan birisinin kulaklığını hiç çıkarmayıp yorum yapmak istememesi, toplumdaki duyarsız kişileri temsil ediyordu.

Bir başka kişinin de, “hanımefendiye inanıyorum akrep kadını asla yalan söylemez” şeklinde yorum yapması. Burçlar gibi mantıksal dayanağı olmayan olguların toplumu uyuşturduğunu, düşünme ve mukayese etme yeteneğini yok ettiğini gösteren bir diyalogtu.

Ayrıca bölümdeki bir diğer ilginç sahne ise muavinin ani öfke patlamasıydı. Muavinin, kaşıntı olayını duyar duymaz, suçlu olduğu düşünülen kişilere elindeki bıçakla saldırmaya kalkması gerçekten absürd bir durumdu. Bu duruma, otobüsteki diğer kişiler tarafından, “çok efendi çocuktu hiç böyle bir tepki beklemezdim” yorumunun yapılması da bir o kadar komikti…
Dışarıdan çok efendi ya da içe kapanık görünen kişilerin, bastırılmış bir öfke problemi olabileceğine ayna tutulmuş GİBİydi. Adı üstünde Gibi de Gibi anlayacağınız… Mizah sevenlerin keyifle izleyebileceği bir dizi yapmışlar. Durum komedisinde son derece başarılı bulduğum dizilerden. Kabiliyetleri yerinde. Ancak şunu da eklemek isterim ki, vermek istedikleri mesajlarda, inceliği iyi ayarlamaları gereken bazı durumlar mevcut. Çünkü mesaja odaklanırken güldürü unsurunun zayıf düştüğü noktalar olmuş. Ancak yine de alanında son derece başarılı yapıtlardan. Emeği geçen herkesi takdir ediyorum.