2013 yılında Kanada-İspanya yapımı olan ‘Düşman’ filminin yönetmen koltuğunda Denis Villeneuve oturuyor. Psikolojik-gerilim türünde yer alan filmin oyuncu kadrosunda sevilen isimler, Jake Gyllenhaal’ Mélanie Laurent, Sarah Gadon ve Isabella Rossellin yer alıyor. Ünlü yazar Jose Samago’nun “kopyalanmış adam” kitabından sinemaya uyarlanan film modern insanın iç dünyasına ayna tutuyor.
Kaos çözümlemesiyle başlayan film, ilerleyen süreçlerde ortaya çıkacak kaotik hikayenin şifrelerini çözmek için bir başlangıçtır. Adam’ın kaosa dönen hayatı hepimize ayna tutar. Yaşamımızın iplerini tutarlı ve anlamlı tutmayı bilmezsek kaosun eline geçecektir.Sözlük anlamıyla kaos;
1. evrenin düzene girmeden önce içinde bulunduğu, biçimden ve düzenden yoksun, uyumsuz ve karmakarışık olan durumu.
2. kargaşa, karışıklık.
Monoton bir hayat yaşayan tarih öğretmeni Adam Bell, bir arkadaşının tavsiye ettiği filmi izlerken içinde bulunduğu karmaşık ruh halini yansıtmaya başlar. Adam’ın ruh hali, tıpkı derste öğrencilerine anlattığı ‘kaos’ kavramına dönüşür. İçinde yaşadığı monoton hayattan çıkışı ise kendi zihninde yarattığı bu kargaşa olacaktır. Filmi izlerken, gözüne sahnelerin birinde yer alan figüran takılır. Kendisinin kopyası olan bu oyuncuyu gerçek hayatta aramaya başlar. Zamanla anlarız ki, aslında aradığı bu kişi kendisinin gölge arketipidir.
Gölge arketipi bireyin kendi kişiliğinin negatif, istenmeyen, veya korkulan yönlerini temsil eder. Gölgenin birçok ismi vardır: reddedilen benlik, alt benlik, kötü ikiz, bastırılmış benlik, “alter ego”…
Adam asıl hayatında tarih öğretmenidir. Sevgilisiyle düzensiz ve iletişimsiz ilişkisi olan, çoğunlukla yalnız bir kişidir. Kendisinin ikizi olduğunu öne sürerek aramaya çıktığı kişi ise onun tam anlamıyla zıttıdır. Anthony oyuncudur, sosyaldir, düzenli bir yaşamı ve evliliği vardır. Yani asıl benliğinden tamamen farklı olan bu kişi, onun olmayı arzuladığı ancak bastırdığı benliğidir. Adam’ın diğer bir kopyası olduğu savıyla aradığı kişi, yaşamak isteyip de yaşayamadığı duygularıdır. Bastırılan duygular yalnızca kişisel değil toplumsal sebeplere de dayanır.
Örneğin;
Adam annesiyle buluşup, kendisine tıpa tıp benzeyen o kişiyi bulduğunu ona söylediğinde, annesinden aldığı tepki, toplumsal bastırılmayı gördüğümüz en yalın sahnelerdendir.
Annesinin “saygıdeğer bir işin, çok güzel bir dairen var. Madem dürüst davranıyoruz, bence o üçüncü sınıf oyunculuk hayallerinin peşini bırakmalısın.” Cümlesi filmi anlamada bir ipucudur. Adam’ın kopyası olduğunu iddia ettiği Anthony kişiliğinin, aslında maddi gerçeklikte var olmadığını ancak manen içinde taşıdığını ve bastırmak zorunda kaldığı gölde kişiliği olduğunu çözümleriz.
Yaşadığı hayattan keyif alamayan Adam’ın cinsel yaşantısı da renksizdir. Duygusuzca, kısmen aydınlık bir odada, yarı istekli yarı isteksiz bir cinsel hayatı vardır. Günlük yaşamındaki mutsuzluk, cinsel hayatını da duygusuzlaştırmıştır. Aynı yatağı paylaştığı sevgilisiyle aynı dili bile konuşamaz olmuşlardır.
Bir çok insan, yaşadığı mutsuzlukların ardından yeni bir hayat arzusu taşır. Örneğin Adam’ın yansıması olan Anthony karakteri, onun paralel kişiliğini yansıtır. Kendisine yarattığı bu kopya karakterin yaşantısına geçtiğinde her şeyin güzel ve aydınlık olacağını zanneder. Ancak içindeki karanlığı götürdüğü her paralel yaşantıya taşır. Çünkü içindeki karanlığı çözemeyen bir kimse, gittiği her hikayeye o bunalımı da götürür.
Artık cinsellikten başka paylaşacak şeyleri kalmayan çiftler zamanla o bağlamda da birbirlerinden koparlar. Tıpkı bir sahnede, Adam ve sevgilisinin tam cinsellik yaşadıkları anda, sevgilisinin aniden Adam’ı bırakıp gitmesi gibi… Adam sebebini anlayamaz ancak sorgulayamaz da. Oysa ki işaretler çok açıktır. Artık sevgilisiyle bir iletişimleri kalmamıştır. Paylaştıkları tek iletişim yatak odasıdır. O an bile fazlasıyla duygusuzlaşmıştır. Yönetmenin çifti hep aynı pozisyonda göstermesi, ilişkilerindeki monotonluğun, tutku eksikliğinin sinematografik göstergelerindendi.
Anthony karakteriyle yer değiştirdiğinde her şey tam değişti, düzene oturdu zannederken, aslında yine kopmaya başlar. Çünkü asıl karanlık Adam’ın içindedir. Çözümlemesi gereken uzakta yeni bir hayat değildir. En yakınında olan kendi iç dünyasıdır. Aksi takdirde, Mary gibi çekici bir kadınla ya da Helen gibi tatlı, sıcak bir kadınla da olsa mutluluğu yakalayamaz. Sonunda hepsini dönüştürerek kaybeder. Kimi zaman bir tarantulaya, kimi zaman ise hiçbir açıklama yapmadan giden sevgiliye dönüşür...
İşte modern insanın hayatı tıpkı bu Enemy filmi gibidir. Kendi iç kişiliklerine parçalananlar mutluluğu yeni bir paralellikle ararlar. Bu paralellik, çoğu zaman bir öncekinden çok zıt olan yeni bir ilişki ya da yeni bir başlangıçtır. Ancak anlamdan yoksun biçimde var olan bu seçimler birbirinin paraleli olmaktan ileriye gidemez. Çünkü anlam ve emek bütünlüğü olmadan yaşanan her ilişki özünde iki tarafı da tüketir. Ne yazık ki kopyalanarak devam eder.
Oysa ki, “İnsanlar sevilmek için yaratıldılar. Eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni: Eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmasıdır.”