Avrupa Birliği'nin Türkiye raporunda sert ifadeler

Avrupa Birliği her yıl yayınladığı Türkiye Raporu ile İletişim ve Strateji Belgeleri’ni yayınladı. Yayınlanan raporda 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' eleştirildi. Belediyelerin çalıştırılmadığı vurgulandı. Sadece mültecilere ev sahipliği yaptığı için Türkiye 'takdir' edildi. Dışişleri Bakanlığı, "Türkiye'ye karşı sorumlulukların göz ardı edildiği ve ilişkilerde yine çifte standartlı yaklaşımın sergilendiği bir Türkiye Raporu" yayımlandığını ifade etti.

Google Haberlere Abone ol
Avrupa Birliği'nin Türkiye raporunda sert ifadeler

Avrupa Birliği her yıl yayınladığı Türkiye Raporu ile İletişim ve Strateji Belgelerini yayınladı.

Raporda, “Başkanlık Sistemi, parlamentonun yasama ve denetim fonksiyonlarını zayıflattı. Cumhurbaşkanı çok fazla yasama gücüne sahip oldu. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ve kararları ile parlamentonun yasama rolünü daha da kısıtladı” değerlendirmesi yapıldı.

Raporda, başlıca öne çıkan unsurlar şöyle:

"DEMOKRATİK GERİLEME DEVAM ETTİ''

Türkiye'nin demokratik kurumlarının işleyişinde ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Raporlama döneminde demokratik gerileme devam etmiştir. Başkanlık sisteminin yapısal eksiklikleri devam etmiştir. Avrupa Konseyi ve organlarının temel tavsiyelerinin halen ele alınmayı beklemektedir.

''GÜÇ CUMHURBAŞKANI’NDA, PARLAMENTONUN GÜCÜ SEÇİMLERLE SINIRLI''

Parlamentonun, hükümete hesap sormak için gerekli araçlardan yoksunluğu sürmüştür. Anayasal yapı yürütme, yasama ve yargı arasında sağlam ve etkin bir güçler ayrılığı sağlanmadan, yetkileri Cumhurbaşkanlığı düzeyinde merkezileştirmeye devam etmiştir. Etkin bir kontrol ve denge mekanizmasının yokluğunda, yürütme organının demokratik hesap verebilirliği seçimlerle sınırlı kalmaktadır.

''HDP’Yİ KAPATMAK ÇOĞULCULUĞA AYKIRI''

Anayasa Mahkemesi'nin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Türkiye'deki ikinci büyük muhalefet partisini kapatmaya yönelik iddianamesini kabul etmesi de dâhil olmak üzere, muhalefet partilerinin hedef alınması devam etmiştir ve bu da siyasi çoğulculuğun zayıflamasına katkıda bulunmuştur. Raporlama döneminde Cumhurbaşkanı, iki kez Merkez Bankası başkanını görevden almıştır.

''OHAL YETKİLERİ DEVAM EDİYOR''

Olağanüstü Hal (OHAL) Temmuz 2018'de sona ermesine rağmen, hükümet mercilerine olağanüstü yetkiler tanıyan ve olağanüstü halin bazı kısıtlayıcı unsurlarını muhafaza eden bazı yasal hükümler, yasaların bir parçası olmayı sürdürmüş; bu durumun, demokrasi ve temel haklar üzerindeki ciddi etkisi devam etmiştir. Temmuz 2021'de Türkiye parlamentosu, olağanüstü halin bu kısıtlayıcı unsurlarının süresini bir yıl daha uzatan bir yasa tasarısını onaylamıştır. Olağanüstü Hal Soruşturma Komisyonu, olağanüstü hal döneminde KHK ile ihraç edilen kamu görevlilerine ilişkin dosya yükünü henüz nihayetlendirememiştir.

''MUHALEFET BELEDİYELERİNE BASKI SÜRÜYOR''

Hükümetin, muhalefet partilerinin belediye başkanlarına yaptığı baskı, yerel demokrasiyi daha da zayıflatmıştır. Muhalefet partilerinden belediye başkanları idari ve adli soruşturmalarla karşı karşıya kalmıştır. Güneydoğuda, zorla görevden alınan belediye başkanlarının yerine hükümet tarafından kayyum atanmasına devam edilmiş; vatandaşlara seçtikleri tarafından temsil edilme hakkı tanınmamıştır. Birçok durumda, göreve gelen kayyumlar belediye meclislerini askıya almıştır. Yüzlerce yerel politikacı ve seçilmiş yetkili, terörle bağlantılı suçlamalarla tutuklanmıştır. Terörle mücadele hükümetin meşru hakkıdır; bunu yaparken hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve temel özgürlüklere uygun davranılması esastır. Terörle mücadele tedbirleri orantılı olmalıdır.

''HDP’NİN 4000 ÜYESİ CEZAEVİNDE''

Halkın Demokratik Partisi'nin (HDP) aralarında bazı parlamenterlerin de bulunduğu yaklaşık 4.000 üyesi ve yetkilisi, cezaevindedir. Haziran ayında Anayasa Mahkemesi HDP'nin kapatılmasını talep eden, HDP eş genel başkanları ile tüm geçmiş ve mevcut milletvekilleri ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 451 HDP yöneticisine siyasi yasaklama talep eden ve partinin banka hesaplarının dondurulmasını isteyen bir iddianameyi kabul etmiştir. Savcılığın, HDP milletvekillerinin neredeyse tamamının dokunulmazlığının kaldırılması için Meclis'te bekleyen talepleri bulunmaktadır.

''SİVİL TOPLUMA KARŞI GÜVENLİK GÜÇLERİ''

Sivil toplum konusunda ciddi gerilemeler devam etmiştir. Sivil toplum sürekli bir baskıyla karşı karşıya kalmış; özgürce faaliyet gösterme alanları da ifade ve örgütlenme özgürlüklerini sınırlayarak daralmaya devam etmiştir. Kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesine ilişkin yeni yasa, insan hakları savunucularının ve sivil toplumun faaliyetlerine yönelik olası kısıtlamalara ilişkin endişeleri arttırmaktadır. Başkanlık sistemi altında, güvenlik ve istihbarat alanına yönelik yasal ve kurumsal çerçeve, güvenlik güçlerinin sivil gözetimi güçlendirilerek değişmeden kalmıştır. Hükümet, güvenlik güçlerinin sivil kontrolünü daha da pekiştirmek için adımlar atmıştır.

''YARGI BAĞIMSIZLIĞINDA GERİYE GİDİŞ DEVAM EDİYOR''

Yargıda, 2016 yılından başlayarak görülen ciddi gerileme devam etmiştir. Özellikle yargının sistematik olarak bağımsızlıktan yoksun olması ve hâkimler ve savcılar üzerindeki aşırı baskı konusundaki endişeler devam etmektedir. Yeni insan hakları eylem planında, yargı bağımsızlığıyla ilgili önemli eksikliklerin hiçbiri ele alınmamaktadır. Özellikle, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu ve Avrupa Konseyi'nin uzun süredir devam eden tavsiyeleri olarak kuvvetler ayrılığı ilkesine saygıyı iyileştirmek veya Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısı ile üyelerinin seçim sürecini iyileştirmek için hiçbir tedbir öngörülmemiştir. Darbe girişimi sonrası ihraç edilen hâkim ve savcıların hiçbiri, beraat etmelerine rağmen görevlerine iade edilmemiştir. Hâkim ve savcıların işe alınması ve terfi ettirilmesinde objektif, liyakate dayalı, tek tip ve önceden belirlenmiş kriterlerin olmayışı, bir endişe kaynağı olmaya devam etmektedir. Sulh ceza hâkimliği kurumunun yetkileri ve uygulamalarıyla ilgili endişeler devam etti.

''YOLSUZLUKLA MÜCADELEDE ADIM ATILMADI''

Yolsuzlukla mücadele konusunda Türkiye, herhangi bir ilerleme kaydetmemiştir. Türkiye, uluslararası yükümlülükleri uyarınca oluşturması gereken yolsuzlukla mücadele kurumlarını kurmamıştır. Hukuki çerçeve ve kurumsal yapıdaki kusurlar, yolsuzluk davalarının soruşturma ve kovuşturma aşamalarını aşırı bir siyasi etkiye açık kılmıştır. Kamu kurumlarının hesap verebilirliği ve şeffaflığı iyileştirilmelidir.

''MEVZUAT VAR, UYGULAMA YOK''

İnsan hakları ve temel haklar alanındaki kötüleşme devam etmiştir. Olağanüstü hal döneminde getirilen tedbirlerin çoğu halen yürürlükte kalmaya devam etmektedir. Yasal çerçeve, insan hakları ve temel haklara saygı için genel güvenceleri içermekle beraber, mevzuat ve uygulamanın hâlihazırda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarıyla uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir. Gazetecilerin, yazarların, avukatların, akademisyenlerin, insan hakları savunucularının ve eleştirel seslerin faaliyetlerine getirilen geniş çaplı kısıtlamalar, [bu kişilerin] özgürlüklerini kullanmalarını olumsuz yönde etkilemeye devam etmiş ve otosansüre yol açmıştır. Türkiye'nin, özellikle Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarında, AİHM kararlarını uygulamayı reddetmesi, yargının uluslararası standartlara ve Avrupa standartlarına bağlılığına ilişkin endişeleri daha da arttırmıştır. Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi, bu tür standartlara bağlılığının sorgulanmasına sebep olmuştur. Bir dizi alanda reform sözü veren yeni insan hakları eylem planı, kritik konuları ele almamaktadır.

''MEVZUAT, AİHM’DEN UZAK''

İfade özgürlüğü konusundaki ciddi gerileme devam etmiştir. Mevzuat ve uygulanması, özellikle ulusal güvenlik ve terörle mücadele hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ve diğer uluslararası standartlara aykırı olmaya ve AİHM içtihadından uzaklaşmaya devam etmiştir. Muhalif seslerinin yayılması ve ifade özgürlüğü, artan baskı ve kısıtlayıcı tedbirlerden olumsuz yönde etkilenmiştir. Gazeteciler, insan hakları savunucuları, avukatlar, yazarlar, muhalif politikacılar, öğrenciler ve sosyal medya kullanıcılarına yönelik ceza davaları ve mahkûmiyet kararları devam etmiştir.

''TOPLANMA ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜNDE DAHA CİDDİ GERİLEME''

Barışçıl gösterilerde mükerrer yasaklar, orantısız müdahaleler ve aşırı güç kullanımı, göstericilere terörle bağlantılı faaliyetler suçlamasıyla yöneltilen soruşturmalar, idari para cezaları ve kovuşturmalar ışığında, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü alanında daha fazla ciddi gerileme yaşanmıştır. Mevzuat ve mevzuatın uygulanması Türk Anayasası, Avrupa standartları veya uluslararası sözleşmelerle uyumlu değildir. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, ayrımcılık, azınlıklara ve özellikle de lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks ve queer (LGBTIQ) kişilere yönelik nefret söylemi, hâlâ ciddi bir endişe kaynağıdır.

''TEK İLERLEME GÖÇ VE İLTİCA POLİTİKASINDA''

Türkiye göç ve iltica politikası alanında bazı ilerlemeler kaydetmiştir. Türkiye’nin göçmen ve mültecileri, Avrupa’ya Yunanistan üzerinden kara yoluyla ulaşmaları konusunda aktif şekilde teşvik ettiği Mart 2020’de yaşanan olayların ardından durum sakinleşmiştir. Doğu kara sınırlarında gözetim ve koruma kapasitesinin artırılması yönünde bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Vize serbestisine ilişkin kalan kriterlerden hiçbiri yerine getirilmemiştir. Türkiye’nin halen mevzuatını, vize politikasına ilişkin AB müktesebatıyla uyumlu hale getirmesi gerekmektedir.

''TÜRKİYE DIŞ POLİTİKADA AB İLE ZITLAŞMAYA DEVAM ETTİ''

Türkiye’nin giderek daha agresif hal alan dış politikası; özellikle Kafkaslar, Suriye ve Irak’ta askeri müdahaleye verdiği destek nedeniyle Ortak Dış ve Güvenlik Politikası kapsamındaki AB öncelikleriyle zıt düşmeye devam etmiştir. Türkiye’nin ODGP ve Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’na (ODGP) katılımına ilişkin kurumsal çerçeve mevcut olsa da Türkiye bu politikalara yüzde 14 gibi oldukça düşük bir oranda uyum göstermiştir. Türkiye’nin, sahaya yabancı savaşçıların konuşlandırılması dahil, Libya’ya askeri desteği, ve IRINI Operasyonuna yönelik ısrarlı eleştirileri ve bu alanda işbirliğine yanaşmaması, AB’nin, BM’nin silah ambargosunun uygulanmasına sağladığı etkin katkıya zarar vermekte olup Libya’ya ilişkin çelişkili yaklaşımların ortaya çıkmasına neden olmuştur.

KIBRIS VE YUNANİSTAN YİNE RAPORDA

Kıbrıs’ta ilişkilerin normalleşmesi için ilerleme sağlanmamıştır. Yunanistan ile Türkiye’nin görüşmesi AB’nin menfaatinedir.

''MERKEZ BANKASI BAŞKANI’NIN GÖREVDEN ALINMASI EKONOMİDEKİ İSTİKRARSIZLIĞIN SEBEBİ''

Para politikası 2020 sonbaharında sıkılaştırılmış ancak merkez bankası başkanının, göreve gelmesinden yalnızca dört ay sonra Mart 2021’de aniden görevden alınması mali piyasa istikrarsızlığına sebep olmuş ve yetkililerin enflasyonun düşürülmesi yönündeki kararlılığını sorgulanır hale getirmiştir."

AB’NİN TÜRKİYE’DEN 6 BEKLENTİSİ

Raporda Türkiye’nin AB adaylığı vurgulandı, süreç ortak çıkarlar temelinde şöyle sınırlandırıldı:

“Türkiye, aday bir ülke ve AB için ortak çıkarların olduğu göç, terörle mücadele, ekonomi, ticaret, enerji, ulaştırma konusunda anahtar bir ortaktır.”

Raporda şu değerlendirme yapıldı:

Üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme yeteneğine ilişkin olarak, Türkiye’nin AB müktesebatına uyumu çok sınırlı olmuş ve daha ziyade plansız bir zeminde sürdürülmüştür. Genel olarak, AB müktesebatı ile mevzuat uyumu için birçok alanda daha fazla önemli çabaya ihtiyaç vardır. Tüm alanlarda, uygulama ve yürütmenin önemli ölçüde iyileştirilmesi gerekmektedir. Düzenleyici makamların bağımsızlığının sağlanması ve idari kapasitenin geliştirilmesi, Türkiye'nin daha fazla ilerleme kaydetmesi bakımından kilit öneme sahiptir.”

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI'NDAN TEPKİ

Dışişleri Bakanlığı, "Türkiye'ye karşı sorumlulukların göz ardı edildiği ve ilişkilerde yine çifte standartlı yaklaşımın sergilendiği bir Türkiye Raporu" yayımlandığını ifade etti.

Bakanlık, rapora ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, AB Komisyonu 2021 yılı Genişleme Strateji Belgesi ile Türkiye dahil tüm aday ve potansiyel aday ülkeler için hazırlanan ülke raporlarının bugün açıklandığı belirtilerek, "AB ile olumlu bir siyasi gündem oluşturmaya çalıştığımız ve üst düzey diyaloğumuzu canlandırdığımız bir dönemde, ne yazık ki aday ülke Türkiye'ye karşı sorumlulukların göz ardı edildiği ve ülkemizle ilişkilerde yine çifte standartlı yaklaşımın sergilendiği bir Türkiye Raporu yayımlanmıştır." değerlendirmesinde bulunuldu.

"Özellikle siyasi kriterler ile Yargı ve Temel Haklar faslındaki mesnetsiz iddiaları ve haksız eleştirileri kabul etmiyoruz." ifadesi kullanılan açıklamada, 23. Yargı ve Temel Haklar ile 24. Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasıllarının önündeki siyasi engelleri kaldırmayan AB'nin, üye devletler bakımından bile tartışmalı olan pek çok konuda Türkiye'ye özgü koşulları değerlendirmeden, Türkiye'nin yönetim ve siyasal sistemine, temel haklara, bazı yargı-idari kararlar ile Türkiye'nin terörle mücadelesine yönelik haksız ve orantısız tespitlerin reddedildiği, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu sınamalar ile PKK/PYD/YPG, FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin tehditlerini dikkate almayan bu yaklaşımının, Avrupa'daki AB ve Türkiye karşıtı radikal kesimleri mutlu etmekten başka bir amaca hizmet etmediği belirtildi.

Açıklamada, Türkiye'nin, 18 Mart Mutabakatı'nın tüm boyutlarıyla güncellenmesi çağrılarına rağmen, raporda Mutabakatın sadece göç boyutuna yer veren ve Türkiye'nin yaptıklarını övmekle birlikte kendi yükümlülüklerinden bahsetmeyen AB'nin, yalnız kendi çıkarlarına hizmet eden alanlarda Türkiye'yle "günlük al-ver ilişkisi" yürütmek istemesinin kabul edilemez olduğu vurgulandı.

Bir yandan aday ülke Türkiye ile dış politika, bölgesel gelişmeler, güvenlik, savunma ve sektörel konularda mevcut üst düzey diyalog ve iş birliği mekanizmalarını engellerken, diğer yandan bu kritik alanlarda AB politikalarına uyumun azaldığını ve çıkar çatışmaları doğduğunu belirtmenin, AB'nin tutarsızlıklarına yeni bir örnek olduğu vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi:

"Raporda, Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs meselelerine ilişkin ve esasen AB'nin yetkisinde olmayan konularda, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi yine tutarsız ve yanlı Rum/Yunan tezlerine yer verilmesini de reddediyoruz. Gerginliğin düşürülmesi, diyalog ve iş birliğinin başlatılması bakımından üzerimize düşeni fazlasıyla yerine getirmemize rağmen, Türkiye'nin ve Kıbrıs Türklerinin hakkını, AB'nin ısrarla teslim etmemesini esefle karşılıyoruz. AB'nin bu taraflı ve haksız tutumu, sorunun çözümüne katkı sunmadığı gibi, gerginliklerin devamına neden olmakta; Birliğin her türlü bölgesel ve küresel güç olma iddiasını da zayıflatmaktadır.

Türkiye ekonomisinin gelişmişliğine vurgu yapılarak, yeni tip Koronavirüs (Kovid-19) salgını ile mücadele kapsamında alınan önlemler sayesinde ekonomideki canlanmanın kriz öncesi seviyelere ulaştığı ve ekonomide kaydedilen toparlanmanın devam ettiğinin kayda geçirilmesi memnuniyet vericidir. Ancak, ülkemizin izlediği bazı politikaların işleyen piyasa ekonomisi açısından eleştirilmesini, Kovid-19 salgınının olumsuz ekonomik etkilerini bertaraf etmek için pek çok ülkenin para ve maliye politikası tedbirleri aldığı ve ekonomide devlet müdahalesinin arttığı bu olağanüstü dönemde anlamak zordur. Zamanın ve koşulların dayatmasına rağmen, Gümrük Birliğinin güncellenmesi sürecini de siyasileştirerek geciktiren AB'nin, Türkiye'ye yükümlülüklerini hatırlatma hakkı yoktur."

Açıklamada, raporda 20 fasılda Türkiye'nin genel uyum düzeyinin iyi olduğunun belirtildiği, son bir yılda ise 20 fasılda çeşitli seviyelerde ilerleme sağlandığının teyit edildiği, bu tablonun Türkiye'nin karşılaştığı siyasi engellemelere rağmen, AB müktesebatına uyum çalışmalarını sürdürmek konusundaki kararlılığını ortaya koyduğu, bu açıdan önemi yadsınamaz olan Katılım Öncesi Mali Araç (IPA) kullanımında hazmetme kapasitesindeki gelişmeyi teslim eden raporun, Türkiye'ye yönelik IPA fonlarının artırılması konusunda da teşvik edici olması gerektiği belirtilerek şunlar aktarıldı:

"Türkiye, AB'ye üyelik yönündeki stratejik tercihini en güçlü şekilde sürdürmektedir. Bunun en somut örneği Yargı Reformu Stratejisi, İnsan Hakları Eylem Planı, AB'ye Katılım için Ulusal Eylem Planı ve başta Paris İklim Anlaşması'nın onaylanması olmak üzere, Avrupa Yeşil Gündemi çerçevesinde attığımız kararlı adımlardır.

AB'nin, ortak genel çıkarlarımızı dikkate alarak, Türkiye'yi günlük al-ver ilişkisi yapılacak bir ortak olarak değil, müzakere eden bir aday ülke olarak görmesi ve ahde vefa ilkesi doğrultusunda bunun gereklerini yerine getirmesi herkesin yararına olacaktır."

"TÜRKİYE RAPORU" KAMUOYUYLA PAYLAŞILDI

AB Komisyonunun aday ülkeler Türkiye, Sırbistan, Karadağ, Kuzey Makedonya ve adaylık başvurusunda bulunan Bosna Hersek ve Kosova'ya ilişkin son değerlendirmelerinin yer aldığı 2021 Genişleme Paketi, AB Komisyonunun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi tarafından duyurulmuştu.

Türkiye ile ilgili olarak demokrasi, temel haklar, yargı gibi konularda önceki yıllarda açıklanan raporlarda yer verilen eleştiriler bu yıl da tekrarlanmış, göç politikası, ekonomi, iklim gibi başlıklarda ise Türkiye hakkında olumlu ifadelere yer verilmişti.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin