Spor basını
Kolektif ruhsal bunalım geçirmekte olan ülkelerde derin kriz
dönemlerinde futbola ilgi çok artar.
Futbola ilginin artması kendi başına tabii ki sağlıksız bir olay
değildir.
Ancak burada bir doz meselesi söz konusu.
İnsanlar futbolla yatıp kalkmaya, futbol için ölmelere, kendini
kurban etmelere filan kalkmaya başladığında, yaşamlarının önemli
bir bölümünü futbol konularını düşünerek geçirmeye başladıklarında
olay normalden çıkıp anormal boyuta geçmeye başlar.
* * *
Amerika'da bir akrabam var. Neredeyse 30 yıldır bu ülkede yaşıyor.
Gençliğinde o da profesyonel futbol oynamış.
Birkaç ay önce Türk televizyon kanallarını izlemek için evlerine
uydu taktırdılar.
İyi bir gözlemci de olan akrabamın ilk tepkisi 'bu memlekete ne
olmuş böyle Brezilya'ya dönmüşüz, millet ya göbek atıyor ya da
futbol konuşuyor' oldu.
Gerçekten de memleketin içinden kısa süreliğine olsa bile çıkınca
ülke televizyonundan yansıyan manzaralar son derece vahim ama
burada konumuz televizyon sosyolojisi değil.
Konumuz futbol ve orada durum daha da vahim.
* * *
Olayın ne kadar sağlıksız boyutlara ulaşmış olduğunu gösteren bir
gelişme birkaç gün önce yaşandı.
Mustafa Denizli bir basın toplantısı düzenledi.
Ve bunu 100 küsur gazeteci izledi.
Bu bir dünya rekorudur bence.
Saddam Hüseyin şu anda Türkiye'de ortaya çıksa ve basın toplantısı
düzenlese, o toplantıda bile 100 gazeteci zor bulunur.
Denizli neden bu kadar ilgi gördü? Cevap açık, çünkü dediklerinin
kavga çıkarma olasılığı vardı da ondan herkes oradaydı.
Bence spor basınının gelmiş olduğu noktayı net olarak ortaya
koyuyordu bu durum.
Artık futbol insanın içine coşkular veren, insanı mutlu kılan,
ciddi bir hobi olmaktan çıktı.
Tuhaf bir şekilde bir ölüm kalım meselesi olarak algılanıyor
izleyicisi tarafından futbol.
Ve o izleyici futbol yorumları yapan insanların da kendi
duygularına tercüman olmasını bekliyor.
Bunu talep ediyor.
Ve piyasa koşulları bizim meslekte geçerli olduğundan bu talebe en
uygun arzı sağlayanlar da el üstünde tutuluyor.
Yani ne kadar kavgacı olursan, ne kadar ağzını bozarsan, ne kadar
efelenmeyi bilirsen o kadar popüler oluyorsun.
Yanlış anlamayın buna hayret filan etmiyorum. Sonuçta kavga
izlemenin insana tuhaf bir keyif verdiği ortada.
Ve bu tür kavgalar, kişisel saldırılar açıkça söylemek gerekirse
televizyon programını da çekici yapıyor.
Bu tür konuları yazanlar genelde hep 'kavganın, sataşmanın,
sertleşmenin' olmadığı bir televizyon özlediklerini
söylüyorlar.
Sokakta da kime sorsanız, öyle diyor sonra bütün bunlar söylenmemiş
gibi ilk fırsatta, ilk kavgada ekran başına hücum ediyorlar.
'Sakin tartışmanın' seyirciyi daha fazla çekeceği bir dünyaya henüz
ulaşılamadı ne yazık ki!
Ve futbol da temelde kavgaya, sertleşmeye çok açık bir spor dalı
olduğundan bunda uzmanlaşan yorumcular da harikalar yaratıyorlar
seyirci çekmek açısından.
* * *
Şimdi bir kısır döngüye girişmiş durumda.
Ne kadar fazla kavga o kadar fazla seyirci o kadar daha fazla kavga
sarmalı bu.
Sakinleşelim çağrısıyla başlayan programlarda bile 'neden
sakinleşecekmiş' deyip kavga çıkarmaya hazır olanlar var.
Açıkça söylemek gerekirse bireyin bu kadar fazla deşarj ihtiyacı
içinde olduğu bir toplumda bunun nasıl engelleneceğinin formülünü
bulabilmek pek mümkün değil.
Hatırlar mısınız bilmiyorum bundan bir süre önce 'Fair Play' adı
verilen bir kampanya başlatılmıştı.
Futbol oyuncusunu, seyircisini centilmenliğe davet eden bir
kampanyaydı bu.
O kampanyadan sonra işler daha da azdı! Sanki kampanyayı
başlatanlara nispet yapmak iser gibi insanlar daha çok kavga
çıkarmaya, sertleşmeye başladılar.
* * *
Kavganın nasıl reyting yaptığına bir başka örnek de NTV'de
yayınlanan Basın Kulübü programıdır.
Bu programın yayıncılıktaki en büyük şansı daha ilk programında
katılımcılardan ikisinin arasında sıkı bir tartışma yaşanmış
olmasıydı.
Mehmet Barlas ile Hasan Cemal birbirlerine sertleşince programın
izleyici sayısı aniden büyüdü.
Dediğim gibi bunlar normal bir aşamaya kadar ancak sınırın nerede
çekileceği de tartışılmalı.
Basın Kulübü sert içerikli tartışmaları yumuşak üslupla yaptırmayı
başardığı sürece büyük izleyici toplayacak
Türkiye bazı konuların sert ama kavgaya dönüşmeden tartışılmasına
ihtiyaç duyuyor ve bu ihtiyacı karşılayan yayıncılar da başarılı
oluyorlar.
Futbol programlarına da böyle başladılar işe ama gelinen noktada
artık neredeyse küfürleşmeye varan yayınlar bir süre sonra bence
tıkanacaklar.
Çünkü iş içerik sertleşmesinden çıktı ve artık yumruklaşma
aşamasına gelindi. Yumruklaşma aşamasından sonra gidecek nokta yok.
Bir tek cinayet var ona da cesaret edecek olan çıkar mı bilmiyorum
ama diyelim ki bir de cinayet işlendi, büyük reyting alındı ondan
sonra ne olacak?
Cinayetin yaşandığı şovdan daha büyük bir şov yapmak mantıken
mümkün olmadığına göre tıkanılacak o noktaya gelmeden önce artık
tavırlarda değil de sadece içerikte sertleşen, sert tartışmayı aklı
başında ve belirli bir mizah unsurunu da unutmadan yapan programlar
yapmak için akıl çalıştırmak gerekiyor galiba.
´AĞZINI NE KADAR BOZARSAN O KADAR POPÜLER OLURSUN´
Serdar Turgut futbol yorumcularının ne kadar kavgacı olursa, ne kadar ağzını bozarsa ve ne kadar efelenmeyi bilirse o kadar popüler olduğu yazdı ve futbol açısından herşeyin vahim olduğunu belirtti. Turgut ntv´deki Basın Klübü´nede göndermelerde bulundu.
Sıradaki Haber İçin Sürükleyin