´AĞZINI NE KADAR BOZARSAN O KADAR POPÜLER OLURSUN´

Serdar Turgut futbol yorumcularının ne kadar kavgacı olursa, ne kadar ağzını bozarsa ve ne kadar efelenmeyi bilirse o kadar popüler olduğu yazdı ve futbol açısından herşeyin vahim olduğunu belirtti. Turgut ntv´deki Basın Klübü´nede göndermelerde bulundu.

Google Haberlere Abone ol
´AĞZINI NE KADAR BOZARSAN O KADAR POPÜLER OLURSUN´

Spor basını



Kolektif ruhsal bunalım geçirmekte olan ülkelerde derin kriz dönemlerinde futbola ilgi çok artar.



Futbola ilginin artması kendi başına tabii ki sağlıksız bir olay değildir.



Ancak burada bir doz meselesi söz konusu.



İnsanlar futbolla yatıp kalkmaya, futbol için ölmelere, kendini kurban etmelere filan kalkmaya başladığında, yaşamlarının önemli bir bölümünü futbol konularını düşünerek geçirmeye başladıklarında olay normalden çıkıp anormal boyuta geçmeye başlar.




* * *




Amerika'da bir akrabam var. Neredeyse 30 yıldır bu ülkede yaşıyor. Gençliğinde o da profesyonel futbol oynamış.



Birkaç ay önce Türk televizyon kanallarını izlemek için evlerine uydu taktırdılar.



İyi bir gözlemci de olan akrabamın ilk tepkisi 'bu memlekete ne olmuş böyle Brezilya'ya dönmüşüz, millet ya göbek atıyor ya da futbol konuşuyor' oldu.



Gerçekten de memleketin içinden kısa süreliğine olsa bile çıkınca ülke televizyonundan yansıyan manzaralar son derece vahim ama burada konumuz televizyon sosyolojisi değil.



Konumuz futbol ve orada durum daha da vahim.




* * *




Olayın ne kadar sağlıksız boyutlara ulaşmış olduğunu gösteren bir gelişme birkaç gün önce yaşandı.



Mustafa Denizli bir basın toplantısı düzenledi.



Ve bunu 100 küsur gazeteci izledi.



Bu bir dünya rekorudur bence.



Saddam Hüseyin şu anda Türkiye'de ortaya çıksa ve basın toplantısı düzenlese, o toplantıda bile 100 gazeteci zor bulunur.



Denizli neden bu kadar ilgi gördü? Cevap açık, çünkü dediklerinin kavga çıkarma olasılığı vardı da ondan herkes oradaydı.



Bence spor basınının gelmiş olduğu noktayı net olarak ortaya koyuyordu bu durum.



Artık futbol insanın içine coşkular veren, insanı mutlu kılan, ciddi bir hobi olmaktan çıktı.



Tuhaf bir şekilde bir ölüm kalım meselesi olarak algılanıyor izleyicisi tarafından futbol.



Ve o izleyici futbol yorumları yapan insanların da kendi duygularına tercüman olmasını bekliyor.



Bunu talep ediyor.



Ve piyasa koşulları bizim meslekte geçerli olduğundan bu talebe en uygun arzı sağlayanlar da el üstünde tutuluyor.



Yani ne kadar kavgacı olursan, ne kadar ağzını bozarsan, ne kadar efelenmeyi bilirsen o kadar popüler oluyorsun.



Yanlış anlamayın buna hayret filan etmiyorum. Sonuçta kavga izlemenin insana tuhaf bir keyif verdiği ortada.



Ve bu tür kavgalar, kişisel saldırılar açıkça söylemek gerekirse televizyon programını da çekici yapıyor.



Bu tür konuları yazanlar genelde hep 'kavganın, sataşmanın, sertleşmenin' olmadığı bir televizyon özlediklerini söylüyorlar.



Sokakta da kime sorsanız, öyle diyor sonra bütün bunlar söylenmemiş gibi ilk fırsatta, ilk kavgada ekran başına hücum ediyorlar.



'Sakin tartışmanın' seyirciyi daha fazla çekeceği bir dünyaya henüz ulaşılamadı ne yazık ki!



Ve futbol da temelde kavgaya, sertleşmeye çok açık bir spor dalı olduğundan bunda uzmanlaşan yorumcular da harikalar yaratıyorlar seyirci çekmek açısından.




* * *




Şimdi bir kısır döngüye girişmiş durumda.



Ne kadar fazla kavga o kadar fazla seyirci o kadar daha fazla kavga sarmalı bu.



Sakinleşelim çağrısıyla başlayan programlarda bile 'neden sakinleşecekmiş' deyip kavga çıkarmaya hazır olanlar var.



Açıkça söylemek gerekirse bireyin bu kadar fazla deşarj ihtiyacı içinde olduğu bir toplumda bunun nasıl engelleneceğinin formülünü bulabilmek pek mümkün değil.



Hatırlar mısınız bilmiyorum bundan bir süre önce 'Fair Play' adı verilen bir kampanya başlatılmıştı.



Futbol oyuncusunu, seyircisini centilmenliğe davet eden bir kampanyaydı bu.



O kampanyadan sonra işler daha da azdı! Sanki kampanyayı başlatanlara nispet yapmak iser gibi insanlar daha çok kavga çıkarmaya, sertleşmeye başladılar.




* * *




Kavganın nasıl reyting yaptığına bir başka örnek de NTV'de yayınlanan Basın Kulübü programıdır.



Bu programın yayıncılıktaki en büyük şansı daha ilk programında katılımcılardan ikisinin arasında sıkı bir tartışma yaşanmış olmasıydı.



Mehmet Barlas ile Hasan Cemal birbirlerine sertleşince programın izleyici sayısı aniden büyüdü.



Dediğim gibi bunlar normal bir aşamaya kadar ancak sınırın nerede çekileceği de tartışılmalı.



Basın Kulübü sert içerikli tartışmaları yumuşak üslupla yaptırmayı başardığı sürece büyük izleyici toplayacak



Türkiye bazı konuların sert ama kavgaya dönüşmeden tartışılmasına ihtiyaç duyuyor ve bu ihtiyacı karşılayan yayıncılar da başarılı oluyorlar.



Futbol programlarına da böyle başladılar işe ama gelinen noktada artık neredeyse küfürleşmeye varan yayınlar bir süre sonra bence tıkanacaklar.



Çünkü iş içerik sertleşmesinden çıktı ve artık yumruklaşma aşamasına gelindi. Yumruklaşma aşamasından sonra gidecek nokta yok. Bir tek cinayet var ona da cesaret edecek olan çıkar mı bilmiyorum ama diyelim ki bir de cinayet işlendi, büyük reyting alındı ondan sonra ne olacak?



Cinayetin yaşandığı şovdan daha büyük bir şov yapmak mantıken mümkün olmadığına göre tıkanılacak o noktaya gelmeden önce artık tavırlarda değil de sadece içerikte sertleşen, sert tartışmayı aklı başında ve belirli bir mizah unsurunu da unutmadan yapan programlar yapmak için akıl çalıştırmak gerekiyor galiba.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin