Akşener'e 'mertçe cinayet' tepkisi: Oğlumu mertçe getirdim, siz kalleşçe yok ettiniz. Cumartesi Anneleri, 982'nci haftada Abdullah Canan için adalet istedi

Cumartesi Anneleri, kayıplarının akıbetini öğrenmek ve faillerin yargılanması için adalet talebiyle 982'nci kez toplandı. Galatasaray Meydanı'nda bir araya gelen Cumartesi Anneleri bu hafta bu hafta Abdullah Canan’ın akıbetini sordu. Yakınlarını gözaltında kaybedenler "Biz geçmişimizde siyasi cinayetlere tanık olduk ama mertçeydi" diyen Akşener'e tepki gösterdi.

Google Haberlere Abone ol
Akşener'e 'mertçe cinayet' tepkisi: Oğlumu mertçe getirdim, siz kalleşçe yok ettiniz. Cumartesi Anneleri, 982'nci haftada Abdullah Canan için adalet istedi

Cumartesi Anneleri, kayıplarının akıbetini öğrenmek ve faillerin yargılanması için adalet talebiyle 982'nci kez  Galatarasay Meydanı'nda toplandı. 

Galatasaray Meydanı’nda 1995 yılından beri oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri/İnsanları bu hafta 28 yıl önce Hakkâri Yüksekova’da gözaltında kaybedilen Abdullah Canan için adalet istedi.

İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, ve oğlu Murat Yıldız'ı gözaltında kaybeden Hanife Yıldız,  Sivas'ta katıldığı programda "Sinan Ateş’i torbacılar katletti. Biz geçmişimizde siyasi cinayetlere tanık olduk ama mertçeydi, onun için de hiçbirimiz korkmadık" açıklamasında bulunan İYİ Parti lideri Meral Akşener'e tepki gösterdi. 

"AKŞENER'İN AÇIKLAMASI SUÇUN İTİRAFI"

İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri,  "Akşener’in açıklaması suçun itirafıdır. Eğer mertçe işlendiyse neden bu suçlar hala karanlıkta. Neden hala failler yargılanmaktan korkuyorlar. Neden biz 28 yıldır mücadele ediyoruz? Neden biz her hafta susturuluyoruz?” dedi.

"OĞLUMU MERTÇE GETİRDİ, KALLEŞÇE YOK ETTİNİZ"

Gazete Duvar'dan Ferhat Yaşar'ın haberine göre, oğlu Murat Yıldız, kendi elleriyle götürdüğü İzmir’de bir karakolda kaybedilen Hanife Yıldız ise Akşener'in açıklamasıyla ilgili şunları söyledi:  “Ben bir anne olarak size oğlumu mertçe getirdim, siz benim evladımı kalleşçe yok ettiniz. Meral Hanım, sen kim oluyorsun? Mertlik kim sen kim. Bırak Kürt düşmanlığını, Alevi düşmanlığını, halk düşmanlığını. Lanet olsun sizin siyasetinize de. Başkanlığınız da sizin başınızı yesin. Yeter artık gençlerin başını yediniz.”

Haftanın açıklamasını İHD İstanbul Şube Başkanı Yoleri okudu. Yoleri, Canan'ın kaybedilmesi ve dava süreciyle ilgili olarak şu bilgileri paylaştı: 

982. haftamızda bilinen failleri cezasız bırakılan Abdullah Canan için adalet istiyoruz. 43 yaşındaki Abdullah Canan, Yüksekova’da yaşayan bir iş insanıydı. 17 Ocak 1996 sabahı Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Tanık beyanlarına göre Yüksekova - Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı. Askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü. Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak, Canan’ın bulunmasını istedi. Ancak Canan’ın gözaltına alındığı inkâr edildi. 21 Şubat 1996 tarihinde Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu. Canan Ailesi, Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu.

 Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç, savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak, gözaltına alındığı inkâr edilen Abdullah Canan’ı o dönem tabur karargâhındaki revirde gördüğünü söyledi. Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nca soruşturma açıldı. Bu kişiler, Abdullah Canan’ı tasarlayarak öldürmekle suçlandı.

 Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı. Bunun üzerine Canan Ailesi, 1 Aralık 1997 tarihinde AİHM’e başvurdu. AİHM, ‘Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır.’ tespitinde bulundu. Türkiye'nin iç hukuktaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirip oy birliği ile mahkûmiyet kararı verdi. Gözaltında kaybedilişinin 28. yılında bir kez daha hatırlatıyoruz: Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar, işkence ile katleden ve kaybedenlerin isimleri yazılıdır. Devlet, Abdullah Canan’ın gözaltında kaybedilmesindeki sorumluluğunu üstlenmeli, fail ve sorumlular üzerindeki koruma kalkanı kaldırılarak yeniden yargılanıp cezalandırılmaları sağlanmalıdır. Kaç yıl geçerse geçsin Abdullah Canan için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten; devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin