Aydın’ın Çine ilçesinde yayın yapan Çine Madran gazetesinin Yayın Yönetmeni Emin Aydın, iki ayrı köşe yazısından dolayı 10 ay hapis ve 14 bin 160 TL para cezasına çarptırıldı.
Aydın Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Suat Deniz, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla öğlen saatlerinde gazetecilerle birlikte Atatürk Anıtı’na çelenk koydu. Köşe yazısından dolayı gazeteci Emin Aydın’a 10 ay hapis ve 14 bin 160 TL para cezası verilmesine ilişkin kararı değerlendiren Deniz, yaşananlardan dolayı 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü buruk kutladıklarını söyledi. Deniz, “Bayram havasında kutlamamız gereken bir günü yaşananlardan dolayı buruk kutluyoruz. Türkiye’de Gazeteciler Günü’nü tam anlamıyla kutlayan gazetecilerin olduğunu düşünmüyorum. Gazeteciler Günü’nden bir gün önce yazdığı köşe yazısından dolayı bir arkadaşımız 10 ay hapis ve 14 bin TL para cezası aldı. Bu sevincimizi gölgeleyip, bizi burktu. Günümüzü buruk kutluyoruz” dedi.
Çine Madran gazetesinin Yayın Yönetmeni Emin Aydın ise,
Türkiye’de yargının en hızlı işlediği kişilerin başında kendisinin
geldiğini iddia ederek, “Yazımızın çıktığı gün soruşturma
başlatılıyor. Aynı gün soruşturma tamamlanıp dava açılıyor. Son
ceza aldığım konu, ‘Ucuz olmak’ ve ‘Motosikletili Zibidiler’
başlığını taşıyan köşe yazılarım. Çine İlçe Emniyet Müdür Vekili
Hakan Hilmi Yaman, ‘Ucuz Olmak” ve ‘Motosikletli Zibidiler’
başlıklı yazılarımda kendisine hakaret ettiğim ve iftira attığım
iddiası ile Çine Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Cumhuriyet Savcılığı’nın açtığı davalar birleştirildi. 9 Ocak 2012
tarihinde Çine Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada karar
verildi. Hakim, iki davayı birleştirip iftira ve hakaret
suçlarından 10 ay hapis cezası ve 14 bin 160 TL para cezası
hükmetti” diye konuştu.
Çine Madran Gazetesi Yayın Yönetmeni Emin Aydın’ın dava konusu olan
yazıları şöyle:
“Alo, başkanım polisler benim oğlanı motosikletle yakalamışlar.
Ehliyet yok, plaka yok, motorda hız, geçtiği yerde güzel bir kız
varmış, egzozu açık, direksiyonu da yatık. Sen bir emniyet müdürünü
arasan, ceza yazmasalar olur mu?”
- Alo, Mustafa Bey, rahatsız ediyorum.
- Estağfurullah. Buyur başkan!
- Bizim partili bir abinin başına bir iş gelmiş, yardımınıza
ihtiyacımız var.
- Seve seve başkan, yapabileceğimiz bir şeydir inşallah.
- Sizin aranız iyidir. Şirket olarak bir dediklerini iki
etmiyorsunuz. Hatta araba bile alıyorsunuz. Müdür/Amir beye
söyleseniz de şu motosikleti görmezden gelseler.
- Olur başkan, konuşurum. Siz de bizim az işimizi görmüyorsunuz.
Bir eksiğiniz olursa bilgimiz olsun.
Sonra motosiklet serbest kalır. Çocuk çok mutlu olur. Babası evde
karısına hava atar; “Hanım sen, siyasetle uğraşıyorum, delegeyim,
sizden çok siyasete zaman ayırıyorum diye bana kızıp söyleniyorsun
ama bak gördün mü?”
Başkan mutlu olur ve parti toplantısında gururla anlatır; “Filanca
delegenin oğlunun motosikletini kurtardık. Mustafa Bey ve amir bey
sağ olsun”
Mustafa Bey, patrona rapor verir, “Abi başkanın bize artık bir
gebeliği daha var. ‘Halk için, mazlum için, masum için’ safsataları
ile karşımıza zor gelir”
Başka partilerde de benzer durumlar, benzer yollarla çözülür.
Sonra bir gün, emniyet haddini aşan bir uygulama yapar ve kadına,
kıza baktıkları, laf attıkları için Çine’nin erkeklerine kahvehane
önlerine oturmanın yasaklandığını duyuruverir.
Aslında tüm topluma hakaret olan bu uygulama karşısında, halkın
temsilcisi olan siyasetçiler suskun kalır.
Siyasi otoritesizlik filan diye değerlendirmeyin.
Bütün suç motosikletli zibidilerindir.
UCUZ OLMAK
Geçenlerde değerli bir büyüğümün anlattığı fıkra, ders alınacak
türdendi.
Osmanlı döneminde köyün birine asayiş memuru komutan atanmış.
Komutan köy halkını küçümsüyor, erkeklerini kadınların önünde
rencide ediyor, köyün önde gelenlerini alaya alıyor, kısacası
kendisine verilen kamusal görevi istismar ediyormuş. Bu komutana
ders vermek isteyen köyün ağası bir yemek vermiş ve yemeğe komutanı
da davet etmiş.
Yemek sırasında Ağa’nın torunlarından biri gelerek, “Dede, yan
köydekiler 35 bin lira istediler” demiş. Ağa, “vermeyin oğlum”
yanıtını vermiş. Bir süre sonra ikinci torun gelip, “Dede öbür
köydekiler 45 bin lira istiyorlar” haberini getirmiş. Ağa, “Ona da
vermeyin” talimatını vermiş. Üçüncü torun gelmiş ve “Dede karşı
köydekiler 550 bin lira istediler” deyince; Ağa büyük bir keyifle,
“Tamam oğlum hiç durmadan, hemen verin” demiş.
Bunun üzerine komutan merak etmiş ve ağaya sormuş, “Ağam siz ne
alıyorsunuz?”
“Evlilik çağında bir torunum var, ona gelin alıyoruz”
Komutan, “Ağam 550 bin lira başlık parası mı?”
“Evet”
Komutan, “Ağam çok değil mi, babam bile anamı 2,5 liraya almış”
deyince
Ağa, “Oğlum belli zaten senin ucuz kadından olduğun” diyerek
komutana önemli bir ders vermiş.
Bu fıkrada yaşananların benzerini günümüzde çok farklı alanlarda ve
farklı şekillerde yaşıyoruz.
Kamusal yetkisini kullanarak motosikletine (son üç rakamı aynı
olan) özel plaka takan kurum amirlerini, en üst makama yalakalık
olsun diye yalancı şahitlik yapan kamu görevlilerini, halkın
iradesi ile geldikleri makamları kendilerine çıkar temin etme ve
daha da yükselme yeri görüp kaynakları çarçur edercesine kullanan
siyasetçileri, makam ve mevkileriyle kendini adam sananları, halkın
varlığını yok sayıp zenginin askeri, güçlünün uşağı gibi
davrananları ve çok daha fazlasını “Ucuzlar” sınıfına
koyabiliriz.
Bir de var olan gazeteleri ve gazetecileri şahsi çıkar ve
çakallıkları için kullanamayan, onlar üzerinden sahtekârlıklarını
topluma empoze edemeyip de alternatif oluşturmaya çalışan toplum
mühendisleri ve memleket şekilcilerini de, “Ucuzlar” sınıfına
koyuyorum.
Bu yazıdan kendine pay çıkarıp da, bugüne kadar olduğu gibi bizimle
hesap görmeye çalışanları da malum grubun en başköşesine
yerleştiriyorum.
Ayrıca ucuzluklarında analarının pek bir kabahati olmadığını,
durumlarının kendi şahsiyetsizliklerinden, açgözlülüklerinden ve
çirkin dünya hırslarından kaynaklandığını düşünüyorum.
Ucuza prim yaptırmaya çalışmak da ucuzluktur. O yüzden ucuzlardan
medet ummayı bırakıp, zengin olmasalar da insanlık ve toplum
yararına çok kaliteli iş ve hizmetler üreten kıymetlere değer
vermeliyiz.
Ucuzlar hepimizi ucuzlatmadan!” (İHA)