2026'da neler olacak?

1)İsrail ile büyük vekâlet savaşları

2)Terörsüz Türkiye karşısında son kalıntıların temizlenmesi

3)Ekonomide enflasyon ve faizin düşüşü

4)Anayasada belli aşamaya gelinirse yıl sonuna doğru referandum.

Türkiye'yi önümüzdeki süreçte zorlu mevzular beklerken durmadan CHP gündeminde takılı kalıyoruz.

Oysa 2026'ya damga vuracak bambaşka olaylar yaşanacak.

İsrail'deki çocuk katilleri ve insanların aç kalarak ölümüne sebep olanlar dünyada giderek “nefret objesine” dönüşüyor.

İsrail'e karşı dünyada yürütülecek bir vekalet savaşına karşı Siyonizm’in “psikolojik harp teknikleri” işe yaramayacak.

Dünya böyle bir savaşa hazır.

Terörsüz Türkiye askeri ve ekonomik anlamda ülkemizin elini orta ve uzun vadede rahatlatacak. Bu süreç için son ve güçlü bir süpürme operasyonu gelebilir.

2026 ekonomisi şayet bir sürpriz yaşanmazsa enflasyonun hissedilir şekilde azaldığı sene olacak.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in sabırla ördüğü, rasyonel ve ayağı yere sağlam basan politikaları daha görünür hale gelecek.

Yeni Anayasa çalışmaları hızlanırsa “1982 Darbe Anayasasının” en azından kapağı değişerek “2026 Anayasası” halk oylaması ile beraber yürürlüğe girebilir.

Bu süreçte ana muhalefet partisinin artık normalleşmesi gerekiyor. “Yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet” üçgeninden çıkmaları ve bunun için illâki hukuki hamleleri beklememeleri gerekiyor.

CHP'lilerin CHP'lilerle savaşı yaşanıyor.

Birbirlerini “İktidarla işbirliği yapıyor” diye suçluyorlar. Nasıl bir işbirliği olabilir? Recep Tayyip Erdoğan’ın CHP ile işbirliğine ihtiyacı mı var?

Neredeyse çeyrek asırlık iktidarında Başkan Erdoğan hep halkın isteği yönünde hareket ederek yine milletin desteğiyle yol yürüdü.

Sırtını mesela ABD’ye yaslasaydı birçok tartışma yaşanmaz, lakin ülke ilerlemezdi.

Başkan Erdoğan hep zoru seçti ve daima başardı.

2008’de partisini kapatmak istediklerinde “kolay yolu seçip” halkı sokağa davet etmedi.

Bugün birileri iktidarı “hukuksuzluk” ile suçlasa da Başkan Erdoğan “yanlış hukuk kararlarına karşı” yine hukuki çözümler peşinde koştu.

2008 döneminin Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin 2017’deki röportajımızda şunu anlatmıştı:

“Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan çok basiretli bir tavır sergiledi. Ben çok yakınındaydım. Bu davayı (Ak Parti’yi kapatma davası) bir an önce bitirelim diye karar verdi. Nitekim süreçler önemli ölçüde kısaldı. O sıra başbakan yardımcısıyım. Sayın Erdoğan eski başbakanlığa beni çağırdı dedi ki; ‘Her şeye hazırlıklı olmalıyız. Yeni bir parti kuruluşuyla ilgili tüzüğü filan hemen hazırlayalım. Zaten yasaklı olacak kişiler bellidir. Onun dışındaki arkadaşlarımız bu partinin mensupları olur. Zaten biz parlamentoda yeni parti olarak da çoğunluk olacağımız için iktidar olmaya devam edeceğiz..’ Bana bir talimatı daha oldu. Eğer parti kapatılırsa pazartesi günü yeni hükümeti kurma konusunda hazırlık yapmamı istedi. Yani Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan her türlü karara karşı hazırlıklı bir pozisyondaydı.”

Gördüğünüz gibi Recep Tayyip Erdoğan en zor dönemde bile halkı sokağa dökmek yerine hukuki seçimlerden yana olmuştu.

Bugün “Hukuk kararlarını tanımıyoruz” diyerek üyelerini sokağa çağıran CHP var.

CHP İstanbul İl Başkanlığı’nı “son kale” görüyorlar.

Belki Ekrem İmamoğlu için İstanbul İl Başkanlığı kendi ikbalinin son kalesi olabilir. Ancak esas “son kale” Türkiye’nin kendisidir ve bu kale hepimize aittir.

SON SÖZ: Hep “tek adam rejimi” diyen CHP kendi elleriyle Ekrem İmamoğlu’nun ikbaline mahkum oldu. Bundan öte “tek adam” mı olur? CHP’de binlerce Anadolu evladı var iken koskoca partiyi düşürdükleri hâl Türkiye siyaseti adına üzücüdür.