Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 16 Eylül'de Katar dönüşü bir soruya verdiği cevapta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilgili olarak, “Hangi siyasi partinin veya adayın kazandığı önemli değil.” diyerek, Türkiye’nin garantörlük haklarının Kıbrıs Türk halkının varlığını ve Doğu Akdeniz’deki yetki alanlarını güvence altına aldığını vurgulamıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu garantörlük haklarının BM kararlarıyla tanındığını hatırlatarak, Türkiye’nin Kıbrıs Türk halkının hak ve çıkarlarını korumaya devam edeceğini belirtmişti.
KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “açık” bir taraf belirtmeyen Başkan Erdoğan esas olanın “Kıbrıs Türk halkının varlığı” olduğunu söylemişti.
Birileri “federasyon” çığlıkları atıyor, ancak Rum kesimi bile bunu istemiyor. Siz neyi zorluyorsunuz?
Adada üç seçenek var:
1)İki devletli çözüm
2)Rum ve Türk tarafının tek devlet çatısı altında federasyon olması
3)KKTC’nin Türkiye’nin şehri olması
Bunlardan ilk iki seçenek yıllardır KKTC siyasetinin ana eksenini ve ayrım noktasını oluşturuyor. Her iki seçenekte de ilerleme kaydedilemedi.
Üçüncü seçenek ise ne Türkiye’de ne KKTC’de bir “denklem” olarak gündeme gelmedi.
Ancak MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “KKTC parlamentosu acilen toplanmalı, seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almalıdır” sözleri ilk kez güçlü şekilde yapılan çıkış oldu.
KKTC seçimlerini kim kazanırsa kazansın daima Türkiye ile beraber hareket etmesi tarihi gerçekliktir.
KKTC bir devletten ziyade bir Türk şehridir, ancak küresel politikalar onun “devlet” olarak konumlanmasına sebep olmuştur.
Devlet mi şehir mi?
Net bir karar verip sonuç almak elzemdir.
Dünya çerçevesi şayet Türkiye’nin gücünün sınırlarında ise KKTC’de bu yeni formülün uygulanma zemini oluşabilir.
Adada “iki devlet” diyenler ile “federasyon” diyenler 5 yılda bir değişimli şekilde iktidara geliyor; ancak sonuç değişmiyor.
Jeopolitik denklemin ağırlık merkezi daima Ankara’da.
Federatif çözüm 2004’te denendi ve “olmayacağı” açıkça görüldü. Türk tarafı %65 “olur” derken, Rum tarafından %75 “olmaz” dedi. Hâl böyleyken hâlâ “federasyon” demek hayalciliktir.
KKTC seçimini “federasyon” vaadiyle Tufan Erhürman’ın kazanması Türkiye’deki muhalefet partileri tarafından neden coşkuyla karşılandı?
Çünkü onlar Ersin Tatar seçimi kaybedince Recep Tayyip Erdoğan da kaybetti sanıyorlar.
Oysa Başkan Erdoğan için önemli olan kimin kazandığı değil; Kıbrıs’ın bizzat kendisi!
CHP ve İyi Parti başta olmak üzere Türkiye’deki “masalarda” kuramadıkları iktidar sergüzeştini, dış politikada küçük denklemler üzerinden tahkim etmeye çalışıyorlar.
Kıbrıs için sevinmiyorlar, “Erdoğan kaybetti” zannederek bir çürük ipliğe hülya diziyorlar.
Muhalefet için “Federasyon, Batı, Rum Kesimi” gibi ifadeler hâlâ cazip geliyor.
Oysa Türkiye’nin KKTC’de etkisinin azalması herhangi bir seçimin neticesi olamaz.
Seçimlerde şahıslar, bakış açıları değişebilir; ancak Türkiye’nin egemenliği, halklar ve Doğu Akdeniz gerçeği değişmez.
SON SÖZ: Şahıslara bakanlar ve bağlananlar kaybedebilir. Şahısların temsil ettiği ideallere bakanlar ve o ideallere bağlanarak sürdürülebilir stratejiler üretenler daima kazanır ve kazandırır.