Urla’da Bir Tabak Sinema: Gastronomi Film Festivali Üzerine Notlar
Bu yıl ilki düzenlenen Urla Uluslararası Gastronomi Film Festivali, İstanbul dışındaki illerde yapılan butik festivallerin neden bu kadar özel olduğunu bir kez daha hatırlattı bana. Katılmaktan keyif aldığım bu tür organizasyonlar, yalnızca içerikleriyle değil, bulundukları yerle kurdukları bağla da değer kazanıyor. Urla'da da tam olarak böyle oldu: doğayla, yerelle, mevsimle ve tabii sinemayla kurulan güzel bir ilişki vardı.
Festivalin programı oldukça doluydu; sadece film gösterimleriyle sınırlı kalmayan, oyuncu ve yönetmen söyleşileri ile, deneyim atölyeleriyle zenginleşen bir yapıdaydı. Özellikle "Tasty Cinema" etkinliği, film ve yemeğin nasıl iç içe geçebileceğine dair yaratıcı bir örnekti. Filmdeki sahnelerin izleyicide uyandırması amaçlanan tatlarla yeniden kurgulandığı bu özel gösterim, hem görsel hem de damak duyularına hitap eden unutulmaz bir deneyimdi.
Festivalin gösterimlerinden biri de Alexander Payne’in 2004 tarihli kült filmi Sidewaysdi. Yıllar sonra bu filmi beyazperdede yeniden izlemek, üzüm bağlarının arasında geçen bu hafif buruk ama samimi yol hikâyesini yeniden hissetmek çok keyifliydi.
Sideways, sadece şarapla ilgili değil; en az onun kadar dostluk, hayal kırıklıkları, orta yaş bunalımı ve romantik ilişkiler üzerine de derin bir film. Baş karakter Miles’ın bitmek bilmeyen özgüven sorunları, boşanmanın ardından yaşadığı içe kapanıklık ve hayata karşı kırgınlığı; Jack’in yüzeyde neşeli ama içten içe sorumsuz ve kaçak doğasıyla birleşince ortaya karmaşık ama çok insani bir dostluk çıkıyor. Bu ikilinin yolculuğu, sadece bir şarap turu değil, aynı zamanda içsel bir yüzleşme.
Filmde kadın karakterler Maya ve Stephanie’nin varlığı ise sadece romantik birer eş değil; aksine, erkek karakterlerin kendileriyle yüzleşmesini sağlayan aynalar gibi. Maya'nın şarap üzerine söyledikleri –"Şarap yaşayan bir şeydir... Zamanla değişir"– aslında insanların da nasıl dönüştüğüne dair derin bir metafora dönüşüyor. Maya ile Miles arasında gelişen yavaş, temkinli ama içten ilişki; aşkın aceleyle değil, zamanla olgunlaşan bir şey olduğunu gösteriyor.

Sideways, aşka, dostluğa, pişmanlıklara ve ikinci şanslara dair incelikli gözlemlerle dolu. Bu yönüyle sadece gastronomi meraklılarını değil, ilişkiler üzerine düşünen herkesi yakalayan, zarif ve dokunaklı bir film. Belki de bu yüzden aradan geçen 20 yıla rağmen hala taptaze, tıpkı filmdeki şaraplar gibi yıllandıkça güzelleşiyor.
Tüm bu güzelliklerin yanında, festivalin geleceğine dair birkaç temennide bulunmadan geçemeyeceğim. Urla merkezli etkinliklerin biraz daha bölgeye yayılması, çevredeki üreticilerle, lokantalarla, sokakla daha fazla temas kurması festivalin yerelle bağını güçlendirebilir. Şehirde belirlenen gastronomik duraklarla, izleyicinin sadece sinemayla değil, Urla'nın kendisiyle de derin bir bağ kurması sağlanabilir.
Ancak bu bağların kurulabilmesi için festivallerin birbirine çelme takmaması gerekiyor. Ne yazık ki Urla Belediyesi’nin festivale son anda desteğini çektiğini, üstelik bundan yalnızca bir ay önce kendi gastronomi festivalini düzenlediğini öğrendik. Oysa kültür-sanat alanında rekabet değil, dayanışma elzem. Aynı bölgedeki etkinliklerin birbirini beslemesi, yerel halktan üreticilere kadar herkese daha fazla katkı sağlar.
Sonuç olarak, Urla’da bu yıl başlayan bu yolculuk, umuyorum ki önümüzdeki yıllarda daha da kök salacak. Hem sinema hem gastronomi adına atılan bu adım, küçük dokunuşlarla büyük bir deneyime dönüşebilir. Biz de izleyici olarak o deneyimin bir parçası olmaktan memnuniyet duyarız.