Umur Talu/SABAH
Eski dostlarla sohbet
Yamuk zeminlerde hakikat aramaya çalışmak, doğruyu bulmaya
uğraşmak, düşe kalkmak, bazen arazide yamulmak da bu işin doğasında
galiba.
Bir de hatıralar... İnsanı hep kovalar!
Meslekte iyi şeyleri paylaştığım herkesi, o günler için hep
iyilikle anarım.
Sonra aralar, düşünceler açılır bazen.
Kimi belki bende yamukluk görür; kiminin yamuğu ise hatıralarımı
acıtır.
Belki oradan oraya yolculukta her birimiz bir ölçüde çifte
standarda batabildiğinden. Bazen yüzeyde, bazen derin, bazen
çamur.
Genel yönetmen
Bir dönem Cumhuriyet'te (iki yıl) birlikte çalıştığım üç kişiyle az
sohbet.
İkisi zaten Cumhuriyet'e bindiriyor; biri de Cumhuriyet'ten
bana.
"12 Eylül darbesi sonrası, darbe karşıtı Cumhuriyet"te, genel yayın
yönetmenim Hasan Cemal.
"Balbay günlükleri" ne diyor ki, "Bu haberi görmezden gelmenin
gazetecilikte yeri yoktur."
Sansürleri kınıyor. Haklı.
Biz onu "gazeteciye hapis getiren kanunla ilgili her şey" patron
arzusuyla sansür edilirken, aleyhte tek satır yazılamazken,
otosansüre diklenenler kovulurken, "Azledilen Tantan'dan yana"
yazısı cartlanırken de bu pistlerde görmek isterdik.
Olmadı!
Tabii insan değişiyor da...
Sabah'ta yazarken, "Susurluk düzeni yerleştiren Çiller familyası"
destekçisi görmemek isterdik...
Ne tuhaf, tam tersi...
Refahyol'a, yani daha önce desteklediği Çiller'e de 28 Şubat
organizasyonunda yine Sabah'ta vururken görmemek isterdik... "28
Şubat askeri müdahalesi" nden yana yazmasın isterdik...
Olmadı.
Yazı işleri müdürü
"12 Eylül darbesi sonrası Cumhuriyet'i"nde yazı işleri müdürüm Okay
Gönensin.
Doğru tespitler yapıyor ve güm diye diyor ki, "İşlediği gazetecilik
suçu, Balbay'ın bu mesleğe devam etmesine engel."
Gönensin'in patronunun vekilleri benim için "Gazetecilik yapmaya
hakkı var mıdır?" diye esmişti ya... Şunu düşündüm: "Ne olursa
olsun, bir özgürlük, irade ve ifade işi olan gazetecilik her zaman
herkese açıktır. İçine edene bile. Loca, lonca, oda değildir. Hukuk
bir yana, esas karar mercii vicdanlar. Gazetecininki; okur,
meslektaş, müessese, örgüt vicdanları."
Gönensin, "gazetecilik suçları" na titizliği, o günlerde de şimdi
de yanı başında bulunan, "general talimatıyla bazı gazetecileri
hain, alçak ilan etmiş", o dönem "postal postası" olmuş başkalarına
da göstermiş olsaydı, daha "okey" değil miydi?
Çünkü; generaller ve iktidarlarla iç içe haber, manşet, yazı
kotaranlar ona komşu, "mesleğe devam edebiliyor"! Engel yok.
Arkadaş
Üçüncü ahbabım, o yıllarda, "12 Eylül darbecilerine karşı,
Cumhuriyet'te de Vaziyet" aldığımız, o dönemlerin çok sevdiğim,
yeni gazete kurarken hemen davet ettiğim, habere bakışı, Türkçesi,
esprisi en iyi gazetecilerinden Deniz Som.
Geçmişin samimiyetiyle sadece adımı başlık yapıp yazmış.
"Balbay günlükleri"ni yayınlayan "İki eski Cumhuriyet çalışanı
Doğan Akın ve Aydın Engin'e güvenmek, kaynağı doğru kabul
etmek"le suçluyor. Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk
Bildirgesi'ni hazırladığım halde, o maddelere uymamakla
suçlamış.
"Kaynağını bilmediği bilgi ve haberler... Temel bilgilerin yok
edilmesi... Yanıltıcı yayın malzemesi... Çalıntı, iftira, lekeleme,
hakaret, saptırma, dayanaksız suçlamadan uzak durmak" gibileri
ihlalle.
Bildirge'yi okumasına sevindim; umarım tamamını okumuştur.
"Her tür sansür ve otosansürle mücadele... Demokrasi, barış, insan
hakları... Halka sorumluluğun tüm otoritelere sorumluluktan önce
gelmesi... Halkı ilgilendiren tüm olayları izleme, araştırma
hakkı... Kaynakların gizliliği... Gazetecinin mesleğini
propagandacılıkla karıştırmaması... Çalıştığı yer dışında kimseden
işiyle ilgili talimat almaması... Devleti yönetenlerin belirlediği
ulusal ve uluslararası politikalarda önyargılara değil, halkın
haber alma hakkına dayanılması... Asıl olanın kamu yararı
sayılması..." gibi şeyler.
Özellikle, "Özdeşleşmeme". Kimi generalle de özdeşleşmeme; sözcüsü,
kalemi, kâtibi, postası, kuryesi, danışmanı, tahrikçisi olmama.
"Kaynak" meselesine gelince;
Tartışmalı ve elbet tartışılmalı.
Yayınlayanlar kaynaktan emin olduklarını söyleyen "mesleki
titizliği bilinen" iki gazeteci. Günlüklerden "özel hayat"ı ifşa
etmediklerine ise eminim.
Som'un, Cumhuriyet'te onca yıl manşet, haber, yorum yazmış
gazetecilere neye istinaden güvenmediğini ise anlamadım.
Cumhuriyet'te çalışmış olana güvenmeyecek miyiz!
O bir yana; (eksikler de bir yana) doğruluğu biliniyorsa, "Balbay'a
atfedilen günlükler" şu ana kadar reddedilmediği için, "kaynak"
artık "Balbay'ın notları".
Som, titizliği "Genç subaylar rahatsız" manşetinde gösterdi mi,
bilmiyorum. Çünkü "kaynaklar" aynıydı: Aynı generaller, aynı
Balbay, aynı notlar, aynı hard disk.
Cumhuriyet'in pazar manşeti de (Kayseri'de askeriyede "Fettullahçı
örgütlenme") mesela, belki doğru ve önemlidir ama "sorgudaki bir
astsubayın ifadesi" olduğu söylenen (ve söyleyen) bir kaynağa
dayalıydı. Hangi koşullarda ifade alındığı belirsizdi.
Âlem
Deniz;
Madem "benimkini beyenmiyorsun", "Bildirge"nin daha iyisini
yazsaydın da yakın çevren bari ona uysaydı. Benim çevrede pek
uyulmuyor zaten!
Nasıl olsa, Bildirge'ye rağmen, "darbeli veya darbeci gazeteciler"
ödül bile alabiliyor Cemiyet'ten! Nasıl olsa, sansürcü veya sansüre
gık diyememiş gazetecilerin imzaları da "uzanıp sere serpe
yatıvermiş" Bildirge' de.
Nasıl olsa, yanı başında yazı, haber yüzünden kovulanı ıslık çalıp
izleyen, sivil ya da askeri güç gölgesinde tek ayak havada veya
"yeminli" müşavirlik yapan da Bildirge okuyor her köşede.
Nasıl olsa, sansürcü başkasını sansürle, kurye başkasını
kuryelikle, posta başkasını postallıkla, asker emriyle arkadaş
kovan başkasını hukuksuzlukla, başbakan karşısında el pençe divan
durmuş olan başkasını bozuntulukla, kaynakçı başkasını
overlokçulukla suçlayabiliyor bu alemde.
Deniz, geçmiş güzel günlerin hatırasıyla gözlerinden öperim.
Gözlerin kapalı ise, göz kapaklarından mecburen!
Not: Melih Gökçek'in Uğur Dündar ve M. Ali Birand'ı tehdit etmesini
meslek örgütleriyle birlikte kınıyorum.