Kılıçdaroğlu'ndan, Erdoğan'a 'başörtüsü' yanıtı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Habertürk TV'de gazetecilerin sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu konuşmasına 'helalleşme' çağrısının ne anlama geldiğini açıklayarak başladı. Kılıçdaroğlu, Helalleşme güzel bir kavram aslında. Barış, sevgi, hoşgörüye çağrı yapan bir kavram." dedi. Kılıçdaroğlu, kendisine "Sen önce benim başörtülü bacılarımla helalleş" diyen Erdoğan'a da yanıt verdi.

Google Haberlere Abone ol
Kılıçdaroğlu'ndan, Erdoğan'a 'başörtüsü' yanıtı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Habertürk TV'de gazetecilerin sorularını yanıtladı.

'Helalleşme' tartışması hakkında konuşan Kılıçdaroğlu, "Siyaset çok kutuplaştı, yan yana geldiğimizde birbirimizin yüzüne bakamayacak duruma geliyoruz" ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu, ''Helalleşmenin özünde gelecek var'' dedi.

ERDOĞAN'A BAŞÖRTÜSÜ YANITI

Kendisine "Sen önce benim başörtülü bacılarımla helalleş" diyen AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yanıt veren Kılıçdaroğlu, "İlk başörtüsü yasağının doğru olmadığını hayatımın her alanında dillendirdim. Onların acılarını anlamalıyız. Aynı tabloların yaşanmaması için gelecekte iyi bir vizyon belirlemeliyiz" diye konuştu.

''PARTİ İÇİNDE BİR SORUN YOK''

Helalleşme çağrısının parti içinde eleştirilere neden olup olmadığı yönündeki soruya yanıt veren Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı: ''Parti tabanında bir sorun yok. Ben ilçe başkanlarıyla, il başkanlarıyla görüşüyorum. Eleştiri geldiği anda benim il başkanım bunu çok rahat söyler, milletvekili arkadaşlarımız da rahatlıkla söyler.''

ERKEN SEÇİM ÇAĞRISI

Kılıçdaroğlu ayrıca erken seçim çağrısını yineleyerek, ''Millet, millet diyorsunuz. Tamam gidelim sandığa. Veya referandum yapsınlar, seçime gidilsin mi diye'' ifadelerini kullandı.

''BELEDİYELERİ KAYBEDERİZ''

Kılıçdaroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın cumhurbaşkanlığı adaylığı hakkındaki soruya yanıt verdi.

Kılıçdaroğlu, ''Ankara ve İstanbul’da büyükşehir belediyelerinde Meclis çoğunluğumuz yok. Belediyeleri kaybederiz'' diye konuştu.

''BEN MİLLETİN SAĞDUYUSUNA GÜVENİYORUM''

CHP Lideri'nin konuya ilişkin açıklaması şöyle: ''Bizim iki büyükşehir belediyesinde Ankara ve İstanbul'da meclis çoğunluğumuz yok. En temel sorunlarımızdan birisi o. Siz eğer belediye başkanı olarak seçilmişseniz, bazı sözler vermişseniz o sözleri yerine getireceksiniz. Cumhurbaşkanlığı bir kişiye endekslenemez. Kurala, devlet aklına, bilgiye endekslenir. Toplum nasıl bir cumhurbaşkanı istiyor, buna bakmamız lazım. Ben milletin sağduyusuna güveniyorum. İttifak nasıl bir cumhurbaşkanı adayı olmasını istiyor.''

"BU SİSTEMİN HİÇBİR YERİNDE OLMAYIZ"

Kılıçdaroğlu, ''Biz bu sistemin hiçbir yerinde olmayız. Sorun yüzde 50+1 değil. Sorun sistem sorunu. Yüzde 30 verseniz ne olur? Yüzde 100 verseniz ne olur? Sistem çürüyen bir sistem. Yolsuzluklara yol açıyor. Bağımsız yargı yok. Yargıyı siyaset kurumu tayin ediyor. Savcılar korkudan görevlerini yapamıyorlar. Bu sistem yolsuzlukları besleyen bir sistem. Halkın ifadesiyle dayısı varsa her şeyi yapabilir'' ifadelerini kullandı.

''AK PARTİ DİYE BİR PARTİ YOK ASLINDA''

Kılıçdaroğlu açıklamasında devamında, ''Bu sistemle ilgili gelen her şeye hayır deriz. Bunun dışında yeni sistem asla önermezler, yapamazlar. 50+1 rahatsızlığı nereden kaynaklanıyor? Erdoğan alamayacağı için. Sadece kendisi için özel yasal düzenleme istiyorsa o kişi ülkeyi yönetemez. Zaten yönetemediğini görüyoruz. İçeride aslan, kaplan, dışarıda kuzu. Demokrasiyi içine sindiremeyen insanlarla masaya oturmak doğru değil. Sistemi değiştirmezler, değiştiremezler. AK Parti diyorsunuz değil mi, AK Parti diye bir parti yok aslında, bir kişi var. AK Parti'de kim var?" sözlerini sarf etti.

Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

"Benim CHP'ye mesafeli olan kesimlerle yaptığım toplantıların sonunda pek çok kişi 'helalleşmemiz lazım' diye güzel temennilerde bulundular. Ben bunu kamuoyuna açık toplantılarda da dillendirdim. Birbirimizi anlamamız gerektiğini, oturup konuşmamız gerektiğini ifade ettim. Kavram biraz benden çok, benim dışımda CHP'ye mesafeli olan kesimlerin dillendirdikleri kavramdı. Güzel bir kavram aslında. Barış, sevgi, hoşgörüye çağrı yapan bir kavram.

Pek çok çevreyle yanyana geldik, konuştuk. Bir televizyon programında ifade ettim, bir gazetede manşet oldu. Benim yaptığım video geniş kitleler tarafından paylaşılınca birdenbire öne çıktı. Biz düşüncelerimizi oturup tartışırız, konuşuruz. Yaptığımız çağrı Türkiye ve insanımız açısından son derece değerli. Varolan sorunlara önyargıyla yaklaşıyoruz, önyargılardan kurtulabilirsek çok güzel şeyler yapabiliriz. Farklı düşünceleri biraraya gelerek tartışabiliriz.

"BİR KİŞİYE HAKSIZLIK YAPILIYORSA TARAFINA BAKMADAN TAVIR ALMAMIZ GEREK"

Roboski'yi ve diğerlerini söyledim. Diyarbakır hapishanesindeki işkenceler, 28 Şubat mağdurları diyorsunuz, daha sonra 28 Şubatçıların yargılanması sağlayan FETÖ organizasyonu var. Onlara da yapılan yanlış olduğuna inanıyorum. Bir kişiye haksızlık yapıldığı zaman bizden olup olmadığına, benim yanımda olup olmadığına bakmaksızın haksızlık karşısında net tavır takınmamız lazım.Bir ortak payda oluşturmalıyız. Bir kişi mağdursa yanına gidelim, oturalım, konuşalım, sorunu çözelim.

15 Temmuz'dan hemen sonra bir telefon geldi, 1 hafta geçmiş. Kadın öğretmen Ankara'da gözaltına alınmış. Kadın yeni doğum yapmış. Ben o çocuğun anne sütü emmesi gerektiğini söyledim, 'hayır yapmayız' dediler ve beni FETÖ'cü olarak suçladılar. Bu çocuğun anne sütüne ihtiyacı var. Zaten nezarette kalmayacak bu çocuk. Bunun için mücadele ettikten sonra gerçekleşti bu. Ben bu kadını hiç görmedim. Bir haksızlık var mı? Evet vardı. Geleceğe bakacağız, benzer bir hak ihlali olmasın diye mücadele edeceğiz.

Siyaset kutuplaştı, birbirimize farklı gözlerle bakmaya başladık. Neredeyse yanyana geldiğimizde birbirimizin yüzüne bakamayacak pozisyon içine giriyoruz. Zaten bu toplum ekonomi, aile hayatı, işsizlikte sorunlar yaşıyor. Sorunları çözmek yerine birbirimize önyargı ile bakıp, suçlamanın anlamı yok. Türkiye'nin buradan çıkması lazım. Hep beraber sakince oturup 'Bu sorunu nasıl çözeriz' dememiz lazım. Geleceğe bakmamız lazım, helalleşmenin özünde gelecek var. Oturalım, tartışalım. Nasıl düzeltebiliriz? Önyargıları kırdığımız andan itibaren farklı bir Türkiye, farklı bir anlayış. Yunus'un dediği gibi sevgiyle...

"HELALLEŞME İLE HUKUKU KARIŞTIRDILAR"

Mücadele dün başörtüsüydü belki önümüzdeki gün başka bir şey çıkar önümüze. İnsanların hatalarından ders çıkarması lazım. Bunun yolu oturmak, konuşmak, istişare etmek, danışmak. Her yaptığımız doğru mudur? Hayır, öyle bir kural yok. Hata insana özgü bir kavramdır. Çünkü biz aklımızla hareket ederiz, bizim dışımızdaki canlılar duygularıyla ön sezileriyle hareket eder. Tanrı'nın bize verdiği sorgulamak gibi bir yetimiz var.

Yanlış mahkeme kararları da verilebilir, insanlar mağdur olabilir. Güneydoğu'da hastaneyi basmaları. Kadıncağız adalet diye bekliyor. İnsanın içi eziliyor. Bir kadın oğulları gitmiş, kocası hastanenin içinde tüple öldürülüyor. Bununla ilgili dava açılamıyor, davaya gizlilik kararı koyuluyor. Demeliyiz ki burada adalet olmalı, bir hak teslim edilebilmeli. Helalleşme ile hukuku da karıştırdılar. Hukuk ayrı ama helalleşme biraz daha farklı. Helalleşme kucaklaşma, sevgiyi egemen kılmadır. Böyle bakmamız gerekiyor.

"KADINA YÖNELİK ŞİDDETTE HİÇBİR İNDİRİM OLMAYACAK"

Kadına yönelik şiddetin arttığını hepimiz biliyoruz. Bunun toplumsal, sosyolojik nedenlerine bakmak, araştırmak gerekir. O da akademik dünyanın konusu, bu konuda çok çalışma var. Kadına yönelik şiddet konusunda siyasetçilerin çok duyarlı olması lazım. Siyasiler var olan yasalar karşısında, 'o gün kravat taktı, hakime saygı gösterdi, iyi halden yararlandı, düşük cezadan kurtuldu' bu doğru değil. Bunu kesinlikle bitirmemiz gerekiyor. Hiçbir indirim olmayacak, en ağır şekilde cezalandırılacak. Geçen İstanbul'da öldürülen bir kızcağız vardı. İşine giden kızı elinize alıp kılıçla öldürüyorsunuz. Anne perişan, nişanlısı perişan, baba perişan, hepimiz üzgünüz. Bunun telafisi mümkün değil ama bu tür olaylara yol açan ortamı sonlandırmamız gerekiyor. Burada görev ağırlıklı olarak siyasetçilere düşüyor. Toplumsal barışı sağlamak, kullanacağımız dile özen göstermek. Bütün bunları yapmak mümkün.

Bir, Yargıtay'da bununla ilgili özel bir dairenin kurulması istiyoruz. İki, bu konuda özel mahkemelerin olmasını istiyoruz. Üç, aile içinde çatışma olduğu zaman olay karakola intikal ettiğinde, en az bir kadın polisin olduğu ekip tarafından olayın irdelenmesini, çözülmesini istiyoruz. Kadına yönelik şiddet buralarda görülmeli. Bunu yapmak istiyoruz. Elbette bu yapılabilir. Bu davalara bakıldığında, bizim içtihat dediğimiz benzer olaylar karşısında karar verilmesi gibi bir sonucu da ortaya çıkaracaktır.

CHP'li aydınlar diye özel tanım bildiğim kadarıyla yok. Aydın olarak tanımladığımız kişiler doğal olarak bizi eleştirebilirler, bunları saygıyla karşılamak gerekiyor. Acaba söylediklerimiz doğru mu, buradan yola çıkarak bazı sorular hazırladım. Mesela, bu ülkenin insanlarının helalleşmeye ihtiyacı var mı? Bana göre var. Bu ülkenin insanları toplumsal vasatlıktan kurtulmalı mı, elbette kurtulmalı, daha ciddi bir entelektüel seviyeyi yakalayabilmeliyiz. Birbirimizi saygı ve ölçülü eleştirebilmeliyiz. Önyargılarımızdan kurtulabilecek miyiz? Kurtulabilirsek emin olun çok şeyi çözmüş olacağız.

Buralardan kurtulup, daha derinlikli bir çerçeve içinde olayı alıp, analiz edebiliyor muyuz? Buna da ihtiyacımız var. Benim şahsi kanaatim önyargıların tutsağı olursanız marjinale sürüklenmiş olursunuz, tutsağı olmazsanız oturup tartışabilirsiniz, sorunları sağlıklı olarak analiz edebilirsiniz. İnsanlar yaptıkları hataları kabul edebiliyorlarsa aslında bu bir erdemdir. Hatayı görüyorsunuz, yanlış olduğu pek çok çevre tarafından ifade ediliyor, siz de kabul ediyorsanız hatadan dönmek erdemdir. Olağanüstü gelecek perspektifi çizmemiz gerekir. Geçmişe takılıp, kalma değil helalleşme. Acısı ve tatlısıyla pek çok olay yaşadık. Önceki yüzyılda bu ülkede gencecik çocuklar idam edildi, başbakanlar, bakanlar idam edildi. Darbeler oldu, bütün bunları yaşadık, istiyoruz ki çocuklarımız böyle acılar yaşamasın. Çocuklarımıza güzel bir Türkiye bırakabilirsek olağanüstü olacak.

Bu ülkede acıların yaşanmasını istemiyorum, insanların bir arada özgürce tartışmalarını istiyorum. Bütün isteğim çocuklarımıza güzel bir yüzyıl bırakalım. Yaşanan acılardan ders çıkaranlardan birisiyim ben. 68 olayları yaşadık, gençliğimizde insanlara önyargılarla yaklaşılırdı. Ülkücüler ile devrimciler hapse düşünce 'Biz niye kavga ediyoruz' dediler. Uzlaşma kültürünü hapishanede yapmayalım, masa başında, sohbet sırasında yapalım diye düşündüm.

"PARTİ TABANININ HELALLEŞMEYLE İLGİLİ BİR SORUNU YOK"

Parti tabanında bir sorun yok. Ben ilçe başkanlarıyla, il başkanlarıyla görüşüyorum. Eleştiri geldiği anda benim il başkanım bunu çok rahat söyler, milletvekili arkadaşlarımız da rahatlıkla söyler. Çünkü bizde liderlik sultası yoktur. Bunu sahada gözlemliyoruz. CHP tabanının takip ettiği medya, sosyal medya ve diğer alanlar var. Lehte bu doğrudur diyen yazarlar da var, yanlıştır diyen yazarlar da var. Biz CHP olarak eleştirileri büyük bir saygıyla karşılarız. Bizim hatalarımız olabilir. Çocuklarımıza kavgasız bir Türkiye bırakmak zorundayız. İyiik, güzellik, ekonomi, eğitim, edebiyat, şiir, sporda yarışmalılar. Bunu entelektüel derinliği zaman içinde olmalı. Kısır tartışmalardan biraz çekilelim.

Biz iktidar değiliz. Olaylarda mağdur olanlar var. Roboski'ye milletvekili arkadaşlarımız gitti, güzel bir rapor hazırladılar. Bu bir üstlenme olayı değil. Hak ihlalleri demetinin Türkiye'ye getirdiği açmaz. Yoksa o günlerde CHP iktidarda değil ki. 28 Şubatçılar insanlar adaletle yargılanmadılar. Onların haklarını da savunacağız. Beni severler, sevmezler ayrı bir şey. Haksızlık varsa onun üzerine gitmek zorundayız.

27 Mayıs'ta siyasal idamların yapılması aslında doğru değil. Orada da biz yokuz zaten. İktidara en yakın olduğumuz dönemde askeri darbeler olmuştu. 27 Mayıs olmasaydı ilk seçimde CHP iktidar olacaktı. Ben genel başkan olduğumda ilk ziyaret ettiğim yerlerden birisi Adnan Menderes'in mezarıdır. Celal Bayar'ın mezarına karanfiller bıraktım. Devlet hoşgörü ve engin insan sevgisiyle yönetilir. Kin, intikam, hesabını soracağım vs. Hesabı siyasetçi değil varsa bir suç mahkemeye göndereceksiniz.

''BAY KEMAL DEMESİNDEN RAHATSIZ DEĞİLİM''

Devlette liyakat kalmamış, bakanlar bakan değil. Bakan 'Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla yangınları söndüreceğiz' diyor. Ne demek bu? Yangınları söndürmek için talimat mı olur. Cumhurbaşkanının 'Bay Kemal' demesinden rahatsız değilim. Biz onun çözüm üretmesini istiyoruz. Emekliye iki maaş ikramiyeye direndiler, taşeron işçiye direndiler, en son TRT payını kaldırdılar. Şimdi zamlar yeterince yansımadı. Toplumada ciddi tedirginlik var. Bunun altından nasıl çıkacaklar bilmiyorum. Hiçbir karar yok. Aldıkları kararlar toplumu asla rahatlatmıyor. Gerginliği yaratan kendisi gerginlikten besleniyor. Eleştirdiğim her konunun altında çözümünü söylüyordum.

Şimdi bir konuyu eleştiriyorsak nasıl çözülmesi gerektiğini söylüyoruz. Bazen uyuyorlar bazen uymuyorlar. Bu sistem Türkiye'yi buraya getirdi. Bundan sonra daha da kötüye götürecek. Bizim erken seçim talebimiz vatandaşımız daha büyük problemle karşılaşmasın diye. Bakın kış aylarında kaç kişinin elektriği kesildiğini duyacaksınız. Numan Kurtulmuş asgari ücretin yükseltilmesini savunuyor, iktidarda değil misiniz siz? Yönetilemeyen bir Türkiye gerçeği var.

"SİSTEMİ DEĞİŞTİREMEZLER"

Biz bunu deyince hakaret ediyorlar, hiçbirisi umrumda değil. Sistemi değiştiremezler. Bir kişi egosuna yenilmişse sistemi değiştiremez. Biz buna kibir diyoruz. Herşeye ben karar veririm, herşeyi ben bilirim noktasına gelmişse, bu ruhsal yapıdan kurtulamamışsa onun sistemi değiştirmek diye bir düşüncesi yok.

Yüzlerce, binlerce kişinin ataması bir kişinin imzasına bağlanmış durumda. 72 bin kadrolu ataması bir kişiye bağlanmış. 72 gün atama için kaç gün olması lazım. Dünyada böyle bir devlet yok, tarihte de yok aslında. Bunu söyleyince hakaret ediyorlar, gerginlik yaratıyor. Millet, millet diyorsunuz. Tamam gidelim sandığa. Veya referandum yapsınlar, seçime gidilsin mi diye.

BAŞÖRTÜLERİN KAMUDA YER ALMASINA NASIL BAKIYOR?

Göreceksiniz, en ufak bir şüpheniz olmasın. Hem söyleyip hem yapmamak samimi durmamak demektir. Benim temel özelliğim söylediklerimin arkasında durmamdır. Ben samimi bir insanım. Bu olay beni dahi aştı. Toplumun her kesimi bu olayı tartışmanın dışına çıkarmış durumda. Biz geleceğe yaraları kaşıyarak değil daha güzel bir gelecek inşa edelim diyorum. Yaralar hala açık, ama yapacağız. Çocuklarımız, geleceğimiz için yapacağız. Bir tarafa yazın, gazetecesiniz.

''DAMAT GİDERKEN AT İZİ İT İZİNE KARIŞTI DİYE AÇIKLAMA YAPTI''

Sayın Erdoğan şunları yapacağız diye paket açıklıyor mu? Açıklayamaz. 128 milyar dolar, o tarihlerde dolar 7-8 lira mıydı, belki de 6 lirayıdı bilmiyoum. 128 milyar alanların elde ettiği kara bakın. Damat giderken at izi it izine karıştı diye açıklama yaptı. Merkez Bankası bunu neden araştırmadı? Yasal yetkisini bir protokol ile Hazine ve Maliye Bakanlığı'na devredemez. Bütün bu değişimler oluyor, sessizliğini koruyan Hazine ve Maliye Bakanı. Hiç konuşmuyor? Niçin?

"600 MİLLETVEKİLİ ÇOK, İDEALİ 450"

Toplumun bunu sindirmemesi lazım, buna tepki göstermesi lazım. Her kesimin tepki göstermesi lazım. Bir kişiye 10 bin dolar veriyorsanız ve siz sesinizi çıkarmıyorsanız o kişi de ona ortaktır. Erdoğan da bu işin ortağıdır. Böyle bir olayı devletin televizyonda dinleyip sessiz kalıyorsa o da suçludur. Balık baştan kokuyor. Meclis'te ihale takipçisi, rüşvetçi, liyakatsız adam yerleştiren kişiler. Niye 600 milletvekili var? 450 idealidir. Komisyonlarda olmayıp genel kurulda olanlar haftanın üç günü el kaldııp indiriyorlar. Çoğu da gelmiyor Meclis'e. Kanun teklifi geliyor, bakıyorlar grup başkan vekiline el kaldırıyorlar. İçeriğini bile bilmiyorlar. İttifakı oluşturacak olan partilerle bu konuyu konuşmadık ama benim şahsi kanaatim 450 mlletvekili olmalı.

"AK PARTİ VEKİLLERİ GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM İSTİYOR"

Sayın Erdoğan isterse yetkilerin bir kısmını delege edebilir. Niye etmiyor? Tüzük çıkarabilir, genelge çıkarabilir. Yeni bir bakanlık kurabilir. Amaç ekonomiyi bir tarafa tutup, halkın gözünden kaçırmak. Erdoğan asla yetkisinden vazgeçmez.AK Parti'nin içinde milletvekili arkadaşlar 'Biz siyaset yapamıyoruz, bu sistem engel oluyor' diyorlar. Siyaset yapabilmeleri için parlamentonun güçlü olması lazım. Milletvekillerinin yetkisi olması lazım. Milletvekili çıkıp bir eleştiri yapamaz. Eleştirdiği zaman üstü çizilecek, hayatı boyunca bir defa milletvekili olamaz.

AK Partili milletvekilleri güçlü bir parlamenter sistemi istiyorlar. Varolan sistemin Türkiye'nin başına bela açtığının farkındalar. Saray iktidarı ile bakanlıkların birbirinden kopuk olduğunu düşünüyorlar. Cesaret edip şunu söyleyemiyorlar, muhalefet güçlendirilmiş parlamenter sistem istiyor, gelin arkadaşlar getirelim diyemezler.

"UYUŞTURUCU BARONLARI SİYASETİ TESLİM ALMIŞ"

Yargıyı başka organlar etkiliyor. Uyuşturucu baronları siyaset kurumu teslim almış vaziyette. Dava bile açılamıyor. Zindaşti'yi ben mi serbest bıraktım. Polis yakalıyor, hakim serbest bırakıyor. Güney Afrika'dan gelen kokainler. Sedat Peker konteynırların numaralarını yayınlıyor. Evet uyuşturucu buralardan geldi diyor. Nerede bu hükümet? Tonlarca kokain geliyor. Kocaeli'nde, Mersin'de yakalanan uyuşturucu. Hepimiz biliyoruz. Usulen yakalanıyor birisi ama asıl mal arkadan geliyor. Siz dava açamıyorsanız siz baronlardan besleniyorsunuz demektir. Siz onlara karşı çaresiz kalıyorsunuz.

Anneler çocuğun okuldan gelirken cep telefonu yoksa uyuşturucu aldı endişesi içindeler. Uyuşturucu tedavi merkezlerin hiçbir işe yaramadığı, bazen oralarda da uyuşturucu ticareti olduğu şeklinde bana yazılan rapor var."

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin