Karşı gazetesi neden kapandı? Eren Erdem'den Kutlu Esendemir'e cevap

Karşı gazetesinin son genel yayın yönetmeni Kutlu Esendemir'in Medyatava- Tek Soru bölümündeki iddialarına gazetenin ilk Genel Yayın Yönetmeni Eren Erdem'den açıklama geldi.

Google Haberlere Abone ol
Karşı gazetesi neden kapandı? Eren Erdem'den Kutlu Esendemir'e cevap

9 Şubat'ta yayın hayatına başlayıp 14 Nisan'da son sayısını çıkaran Karşı gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Kutlu Esendemir, Medyatava'nın 'Tek Soru' bölümüne gazetenin kapanmasıyla ilgili yaptığı açıklamada, gazetenin ilk genel yayın yönetmeni Eren Erdem'in verdiği sözleri tutmadığını dile getirmişti.



Esendemir'in bu açıklamalarına Eren Erdem'den uzun bir cevap geldi. Erdem'in açıklamasını aynen yayınlıyoruz:



Çok büyük bir ümit ve sinerji ile ortaya çıkan Karşı Gazetenin, medya tarihinde görülmemiş bir biçimde kapanması ve ortaya çıkan mağduriyetler, süreci takip eden herkesi içtenlikle yaralamıştır. Şahsım adına yaşayan tanıkların şahadetinde, ilk günden beri; “bu durumun değişmesi adına çok sayıda girişimde bulundum.” Lakin, sürecin ve emekleri için direnen insanlarınn zarar görmemesi ve kişisel polemiklerin, ortaya çıkan süreci baskılamaması adına pek konuşmadım. Şimdiye kadar, t24.com ve Halk TV’de ki Ezber Bozanlar programında konuştum ve orada yaşadıklarımı anlattım.



Ozan der ki; “bir of çeksem, karşı ki dağlar yıkılır.” Karşı Gazetenin emekçilerinin tüm haklarını,”görevimin başında iken” daimen savundum. Bu nedenle, “patronajla büyük çaplı krizler yaşadık.” Hatta “patronajla aram bozuk olduğu için” diyalogları “Genel Yayın Yönetmen yardımcısı yürütüyordu. Sanırım sermaye açısından “hep kötü adam oldum.” Sevilmeyen kişilik...



Büyük bir özveri ile “haklarını arayan” emekçilerin örgütlediği “Karşı Direniş”te neden yokum, niçin susuyorum ve sermaye yapısı hakkında neden konuşmuyorum? Ve kaçtım mı?



İfade ettiğim gibi, bir direniş ve hak arayışını; “yaşanmış kişisel süreçlerin gölgesine itmek, grev kırıcılıktır. Karşı’da yaşadıklarımı anlatmam, ya da gündeme getirmem halinde, bir direnişi kırmış olabilirdim.” Bu yüzden, belirli ölçülerde “hakikatleri” televizyon ve internette açıkladım.



Gazetenin Genel yayın yönetmeni Kutlu Esendemir’in “medyatava” sitesinde ki mülakatında ifade buyurduğu; “bu şirkette 1 emekçinin dahi hakkına zeval gelirse kapının önüne çadır kurarım sözü” şahsıma aittir. Lakin ben bu sözü söyledikten 4-5 gün sonra, “Kutlu bey’in patronaj ile yaptığı görüşmelerde, gazetenin tüm başarısızlığının nedeni olduğum, bu nedenle kendisinin yayın yönetmeni olması gerektiği, aksi taktirde istifa edeceğini” bildirmesi üzerine, patronaj işime son vermiş, beni kovmuş, 3 yıllık sözleşmemin kapsadığı tüm haklarımdan feragat ederek, istifa dilekçesini imzalamam, oluşan psikolojik konjonktürde şahsıma dayatılmıştır.



Gazetenin başarısızlığının “tek sebebi olduğum” fikri, haklı ya da haksız olabilir. Lakin, Karşı Gazete, “Genel yayın yönetmeni, genel yayın yönetmen yardımcısı ve genel koordinatör” üçlüsünün ortak konsensüsünde yönetilmekte idi. Benim bir kaç kişisel tasarrufum haricen, tüm kararlar müşterek alınmakta idi. Lakin, ortaya çıkan başarısızlık, “sadece benim başarısızlığım olarak” ele alındı ve “Kutlu bey ile patronaj arasında ki diyalogda, görevime son verilmesi neticesi ortaya çıktı.



Bu süreçte, ben gazetenin kapanacağını falan bilmiyordum. Yaşadığım elim hadisenin şoku ile, büyük bir kırgınlık ile binadan ayrıldım. Ertesi gün “patronajın önüme koyduğu” istifa dilekçesini imza ettim ve bir daha gazeteye dönmemek üzere binayı terk ettim.



3 Gün sonra, gazetenin kapatıldığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Çünkü “istifamı verirken” patronaj; “Kutlu beyin elinde projeler olduğunu, gazeteyi şahlandırabileceğini” ifade etmişti. Benim “köşe yazarı olarak kalmam gerektiği, ayrılırsam gazetenin batacağı ve bunun mesuliyetinin bana kalacağı yönünde telkinler ile, orada bitişe sebep olmuş kişi olmama adına, “istifa ettiğimi ifade edip, yazı vermeye devam ettim.” Ve bir daha “medya mahallesine, yazarlık dışında kat’i suretle dönmeme adına yemin ederek, yeni bir yol çizme gayesine giriştim.”



Gazete kapatılıp, emekçiler mağdur edildiğinde ise; “dışarıdan, patronaja yakın kişilerle iletişim kurarak, sürecin çözülmesi adına, fevkalade yoğun girişimlerde bulundum. Hatta bu süreçte, yeni yatırımcılar dahi buldum. Lakin, şirketin mali tablosunu gören herkes, bu işten uzak durmayı yeğledi.” Halen daha süreci yakinen takib ediyorum. Gazetecilerin gazeteyi devralması yönünde ki girişimlerden tutun, bir çok sürece kadar sürekli diyalog aradım. Mağduriyetlerin giderilmesi için çabaladım ve halen daha kendi ölçeğimde çabalamaktayım.



Şirketin sermaye yapısı hakkında sustuğum ifade edilmektedir. Sanıyorum bu hususta en yetkin bilgi, patronajın “yakını olan bir siyasetçi ile dyalog kurarak şirkete istihdam edilen” Kutlu bey’dir. Keza, şirkete istihdamı “patronajın yakını olan bir siyasetçiyle diyalog kurarak” olduğundan, patronajı; zannediyorum ki benim kadar tanımaktadır.



Keza, hali hazırda durum ortadadır. Patronaj; “verdiği 1 yıllık sözü ekranda da yinelemiştir.” Sermaye yapısına dair, yüz yüze tüm görüşmelerimizde “mesai arkadaşlarımı da sürece katmış ve şeffaf bir biçimde sürecin ilerlemesine katkı sunmuştum.” Hatta gazetede patronaj namına “kötü adam” olduğum için; “Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı, diyalogları yürütmeye başlamış” süreç bu şekilde ilerlemeye devam etmişti.



Tüm bu olup bitenleri bir kenara bırakıp, yaşanan bu tecrübelerden çıkarttığım yegane ders,Türkiye gibi bir ülkede, böylesi girişimlerin gerçekten de yaşamasının imkansız olduğu gerçeğidir. Ümidim odur ki, en kısa zamanda; “emekçilerin hakları teslim edilir.” Keza, tüm emekçiler gibi, ben de bir çok açıdan hırpalandım. Gazetenin aldığı reklamdan, yaşadığı son sürece kadar, fevkalade itibar kaybetmemize sebep olan bir dönem yaşadık ve yaşıyoruz. Sosyal medyada “doldurulmuş zihinlerin” ifade ettiği gibi sefahat içinde yaşayan biri falan değilim. Kitaplarımda yazdığım gibi yaşayan biriyim. Kira ödeyen, hiçbir birikimi olmayan bir insanım. Ben, haklarımdan “kendi rızamla vazgeçtim.”



Bunu diğer emekçilerin yapması gerekmez. Çünkü benim işime son veriliş şekli sonrası, şahsiyetim gereği bunu yapmam gerektiğine inandım.



İşime son verildikten sonra, Kutlu bey’in yolunu başarıyla sürdürmesini temenni ettim. Orada çalışan her arkadaşımla, tüm mesaidaşlarıma başarılı bir gazete üretmelerini umud ettim.



Sermayenin hangi gerekçe ile, ne tür bir süreç yaşayarak “bu kararı aldığını bilmek imkansız.” Ortaya koyulan gerekçeler, “maddi zarara dayandırılmakta.” Her ne kadar, “bu gazete hiç satmazsa da ben 1 yıl sübvanse ederim” sözü verilse de, ne tür bir kaygı ya da zarar bunu sağlar bilemiyorum. Ve elbette, “ortaya bir proje koyarsınız, sonra ortak tanıdıklar vasıtasıyla tanıştığınız insanlar yatırımcı olarak bununla ilgilenir ve işe girişir. Bir muvaffakiyet oluşmadığında, ne ortak tanıdıklarınız tanır,  ne patronaj.” Sürekli bir “günah keçisi aranır.”



Karşı Gazete öncesi “hiç tanımadığım”  insanlarla bu gazetede tanıştım, güzel tecrübelerimiz oldu. Lakin, ifade ettiğim gibi; “kuruluş öncesinde de, kurulduktan sonra da, gerek çalışanlar, gerek se gazetenin yazarları” herkesle patronajı bir araya getirdim. “Çünkü elçiye zeval olabileceğini düşünüyordum.” Herkes sordu, tarttı, ölçtü, biçti. Benim kötümser olduğum günlerde, diğer dostlar “iyimserlerdi.” Ben, “galiba yanlış yaptık” dediğimde, “sen abartıyorsun” diyenler oldu...



Yani ben “cebimden bir yatırımcı çıkartmadım.” Şeffat bir biçimde, proje ile yatırımcının buluşmasına vesile oldum. Ve akabinde, “bahsettiğim konsensüs, bu gazetenin şekillenmesini sağladı.” Gelinen noktada, ortada ciddi bir mağduriyet söz konusudur.



Bir gazetenin “patronajı, haber müdürü tarafından hadi aranıp, abi bugün kaç tiraj geldi” diye bir diyaloğun parçası ise, yani “genel gazetelerin mantığının dışında, fevkalade yatay bir ilişki modeli uygulanıyor, genel yayın yönetmeni, elinde sopayla gezmiyorsa” o gazetenin sermaye yapısı hakkında bir soru işareti olmaz. Keza, yola çıkarken, hangi vaad ve temenniler ile çıktıysak, bunları şeffaf biçimde herkesin içinde ele aldık ve aldırdık.



Gelinen noktada ise büyük bir mağduriyet ve sorun vardır. İnşallah, en kısa zamanda bu sorun çözülür ve problemler biter. İnsanların haklar teslim edilir. Ve hatta umuyorum ki, bir şekilde, bir sahiplenme duygusu ile, bu gazete yaşamını sürdürür.



Ayrılış/Kovuluş şeklim ve akabinde yaşananlar nedeniyle, patronaj ile aramda oluşan derin gerginlik ve çelişkiler akabinde ayrılış şeklimin yakın tanıkları, sanıyorum süreci gayet iyi biliyorlardır. İfade edildiği gibi, susmamda ki yegane maksat, geçmişe dönük, anlamsız polemikler üretmenin, direnişe zarar vereceği, grev kırıcılık gibi bir durum oluşturacağı gerçeğidir. 



Velev ki, “yaşanan süreçleri kenara koyup, hiç bir şey olmamış gibi davranmam da pek mümkün olmamıştır. Bu nedenle, az açıklama yapıp, dışarıdan direnişe katkı sunma çabasına girişme tercihimle, sürecin zarar görmemesi adına hassasiyet ortaya koydum.” 

Bundan sonra da, süreçle ilgili, bir polemik ve tartışma üretmek gibi bir niyetim yoktur. Yapılan açıklamalarda ismimin kullanılış şekillerine binaen açıklamalar yapıyorum. Tek derdim, şu sürecin “emekçilerden yana” sonuçlanması. Akabinde, konuşacak bir şey varsa konuşulur. Bu nedenle, kamuoyunu bilgilendiririm...



Kutlu Esendemir'in Tek Soru bölümündeki açıklamaları için TIKLAYINIZ



 


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin