CENGİZ ÇANDAR, WOLFOWITZ DEMECİNİ YORUMLARKEN KENDİ GAZETESİNİN YAZARLARINA DA SİTEM ETTİ

Cengiz Çandar bugün Tercüman´daki köşesinde Wolfowitz´in demecini değerlendirdi. Değerlendiriken kendi gazetesinin yazarlarına da sitem etmeden yapamadı. Çandar´ın sitemi yazısının son paragrafında yer aldı.

Google Haberlere Abone ol
CENGİZ ÇANDAR, WOLFOWITZ DEMECİNİ YORUMLARKEN KENDİ GAZETESİNİN YAZARLARINA DA SİTEM ETTİ

Wolfowitz'in açıklaması; Türk Baasçı-İslamcı beraberliği




Paul Wolfowitz, geçen hafta büyük yankı uyandıran ve 'artçı şokları' hala süregelen televizyon mülakatına ilişkin tepkileri merak ediyor ve izleyebildiği kadar izliyordu. Bir husustaki 'tepkiler'e akıl erdiremedi. 'Özür dileme' konusu.


Hafta içinde tekrar temas ettiğimizde, 'Ben, böyle bir şey söylemedim' dedi, 'anlaşılan, İngilizce, Türkçe'ye çevrildiğinde önemli anlam farkları doğuran sonuçlar çıkabiliyor. Ben, 'öne çıkıp hata yaptığını söyleyen' bir Türkiye'den söz ettim. Bundan kastım, Irak'taki durumu kavramak konusunda hata yapıldığını Türkiye'nin görmesi ve kendi içine dönük olarak bu hatayı tartışmasıydı. Yoksa, bu konuda Amerika'dan özür dilesin anlamında söylemedim. Nitekim, metin dikkatle okunduğunda, bu sözlerimin hemen ertesinde, Irak'ta olan-biteni anlamak konusundaki hatadan söz ettiğim anlaşılır."



Wolfowitz'e, "İsterseniz, bu söylediklerinizi yazılı olarak nakledebilirim" dedim; 'memnun olacağını' söyledi, ben de bu vesileyle bu açıklamasını nakletmiş olayım. Yani, ortada, 'Wolfowitz (veya Amerika) Türkiye'den özür dilemesini istedi' diye bir durum yok. Yanlış kayıt düşmeyelim. Evet, 'Türkiye, hatasını kabullenmeli' diye bir durum var ama bu da 'Türkiye'nin kendisiyle ilgili olarak' ve 'kendisine dönük olarak yapacağı' bir değerlendirme. Yani, bunu Amerika'ya yapması için bir talep de yok. Dolayısıyla, 'abesle iştigal' halindeki bir tartışmanın anlamı ve gereği de yok.



Zaten, Türkiye, bu konuda 'hata yaptığı' gibi bir sonuca varmazsa, Amerika ile 'zedelenmiş' olan ilişkilerinin tamiri de hemen hemen imkansız. Zira, Wolfowitz mülakatı doğru dürüst okunursa, Amerika ile ilişkilerin 'tamiri' için; yani gelecekte o ilişkilerin alacağı şekil için, 'Irak'ın inşasında işbirliği' şartı ifade ediliyor. Bu 'inşa'dan kastedilenin 'müteahhitlik hizmetleri' olmadığını söylemek herhalde gereksiz. Irak konusunda 'çıkar birliği' sağlamadan, Amerika ile 'işbirliği' ve dolayısıyla 'ilişkilerin düzelmesi' de mümkün olmayacağa benziyor.



Ayrıca, Türkiye'nin illa Amerika ile ilişkilerini düzeltmesi gibi bir zorunluluğu da elbette yok. Bu durumda, Türkiye'yi yönetenler, ülkenin Amerika'dan farklı ya da 'ona karşıt bir rota' izlemesi gerektiğine pekala karar verebilirler. Örneğin, 10 Mayıs Cumartesi tarihli Hürriyet'te İlter Türkmen, 'Wolfowitz'den sonra' başlıklı yazısında bunu şu satırlarla gayet güzel ifade etmişti:



"Wolfowitz, Türkiye-ABD ilişkilerinde ortaya çıkan güven bunalımı hakkındaki tahlilinde sözlerini esirgemedi, oldukça haşin bir uslup kullandı. Fakat, bunun ötesinde, bakan yardımcısının temel bir yanlışı var. ABD'yi Irak ile savaşa sürükleyen haklı nedenleri Türkiye'nin anlamadığını ilan ediyor. Oysa, Türkiye ABD'nin algılama ve değerlendirmelerini paylaşma mecburiyetinde değildir. Türkiye ayrıca Irak'a müdahalenin meşruiyetini sorgulamak hakkına da sahipti. Kaldı ki, ABD'nin Irak savaşı ile vahim bir hesap hatası yapıp yapmadığı henüz belli değildir. Bunu zaman gösterecektir."



Bu arada, aynı gün, yine Hürriyet'te Cüneyt Ülsever, 'Wolfowitz'i doğru okumak' başlıklı yazısında, Wolfowitz'in, sözlerinin yanlış anlaşılabileceği kaygısını ve bizim yukarı aktardığımız 'açıklaması'nı gereksiz kılacak biçimde, konuyu doğru anladığını ve nasıl anlaşılması gerektiğini, kendi uslubuyla, ortaya koymuştu:



"Wolfowitz "Özür dileyin!" demiyor, "Hata yaptığınızı kabul edin" diyor... TSK'ya "Liderlik görevini yapmadı" diye sitem etmesini "Vay sen bizim demokrasimize dil uzatıyorsun" diye tepki vermek yine bize has bir kurnazlık. Wolfowitz, TSK'nın kendi uzmanlık alanında liderlik yapmadığını söylüyor. Konu "bayındırlık" olsa idi, mantıken Bayındırlık Bakanlığı'nın liderlik yapması beklenmez miydi?



Eleştirilen konu 28 Şubat tarihli MGK toplantısıdır. Bu toplantıda "Kuzey Irak" gibi aleni bir güvenlik meselesinde TSK konuyu gündeme getirmeyerek asli görevini yerine getirmemiştir.



Malumu ilan etmenin yadırganacak hangi yönü var?
Grossman'da "Kendinizi çok önemsediniz" diyor. Yanlış mı? Dünyada her meseleye böyle bakmıyor muyuz? Ayrıca: a)biz olmadan ABD, Irak'ta başarılı olamaz; b)ayrıca ABD, Irak'a Kuzey Irak'tan giremezse, hiç başarılı olamaz, c)Irak halkı fena halde direnir, diye analiz yapan bizim askerimizi, bizim entellerimiz değil mi? Bütün bu öngürülerimizde şişmedik mi?
Neden Wolfowitz'in, Grossman'ın pozitif davetini görmezden geliyoruz? Davet, geçmişten ders alıp, geleceğe hazırlanma davetidir..."



Yani, M.Ali Birand'la birlikte gerçekleştirdiğimiz, yankıları bir süre daha süreceğe benzeyen 'Wolfowitz mülakatı'nı anlayan anladı; anlamayan anlamadı; anlamak istemeyenler veya anladıklarından hoşlanmayanlar, 'çirkinleşti'ler. Böylelerini ibretle izledim.


Bunlardan, bir zamanlar her nasılsa orgeneral rütbesi taşımış birisinin, söz konusu mülakat için söylediği ve yazdığı şu:



"ABD Savunma Bakanlığı'nın sivil kesimince hazırlamış olan, başrolde Sayın Bakan Yardımcısı'nın, figüran olarak da, bu maksatla yetiştirilmiş ve görevlendirilmiş iki 'Amerikan hoparlörü'nün rol aldığı, sorusundan cevabına önceden hazırlanmış, tam bir 'Senaryo'."



Böylesine komplocu ve hastalıklı bir kafa yapısının Türkiye'de -bir zamanlar da olsa-önemli mevkilerinde bulunmuş olması hayli düşündürücü. Bu kişiyi şahsen tanımam. Ama, rahmetli Turgut Özal, bana 'korkağın biri' olduğunu söylemişti. Korkaklık, insanca bir zaaftır. Olabilir. Başka özellikleri de olduğu yukarıdaki uslubundan anlaşılabiliyor.



Siyasi görüş skalasında, bu kişinin tam zıddında yer aldığı sanılan, kimisi açık, kimisi örtülü 'İslamcı' kalem sahiplerinin, bize saldırmak ya da sataşmak konusunda, bu tür 'Türk Baasçı'ları ile mükemmel bir beraberlik sergilediklerini görmek, işin tuhaf yanıydı.



Benim için daha bile tuhaf olanı, kendi yazdığım gazetede; bu manzaradan özel bir haz duyarak, Birand ve bana dil uzatmayı ihmal etmezken, bu 'garip yatak arkadaşları'nı saygılı bir ifadeyle sütunlarına taşıyan kalem sahiplerini izlemek oldu.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin