MEDYA PATRONLARINI NASIL BİLİRSİNİZ...

Haldun Simavi'nin Günaydın'ı, Dinç Bilgin'in Sabah'ı, Erol Simavi'nin Hürriyet'i... Gazeteci Akgün Tekin medya patronlarıyla yaşadıklarını kitabında yazıyor.

Google Haberlere Abone ol
MEDYA PATRONLARINI NASIL BİLİRSİNİZ...



800 sayfada medya devleri






MEDYA PATRONLARINI NASIL BİLİRSİNİZ...


MEDYA PATRONLARINI NASIL BİLİRSİNİZ... - Resim : 2


45 yıllık gazeteci Akgün Tekin kitabında patronları anlattı.



HALDUN SİMAVİ: Çalışanını korurdu. Kimseyi kayırmazdı. Gazeteciydi.


DİNÇ BİLGİN: Kızdı mı çok kızardı. Çabuk karar alırdı.


EROL SİMAVİ: Haldun Bey'in aksine çalışanını kollamazdı. Kötü tarafı, kolay dolduruşa gelirdi.


AYDIN DOĞAN: Patronluğu önce gelir. Her şeyin hesabını kitabını yapar. Etrafta olup biteni görür.




MEDYA PATRONLARINI NASIL BİLİRSİNİZ... - Resim : 3


45 yıllık gazeteci medya patronlarını anlattı

Haldun Simavi'nin Günaydın'ı, Dinç Bilgin'in Sabah'ı, Erol Simavi'nin Hürriyet'i... Gazeteci Akgün Tekin medya patronlarıyla yaşadıklarını kitabında yazıyor.

Kabadayılardan birinin adamı Günaydın gazetesine gazeteci Rahmi Turan, Akgün Tekin ve Ahmet Vardar'ı ziyarete gelir. Amaç kabadayı hakkında yazılanların durması için bir gözdağı vermektir. Tam konuşurlarken, bir anda adam silahını çıkarır ve ateş etmeye başlar. Ahmet Vardar iki yerinden vurulur, Akgün Tekin de ayağından vurulmuştur ama o karışıklıkta bunu hissetmez bile. İçlerinde en şanslı olan kurşun karnına teğet geçen Rahmi Turan'dır. Turan şaşkınlığını üstünden attıktan sonra havaya ateş ederek kaçmaya çalışan saldırganın arkasından koşar. Korkusuz gazeteci arkasından yakaladığı adamın üstüne atlar ve silahını elinden alır.

CEYAR LAKAPLI PATRON
Akgün Tekin'in nisan sonunda piyasaya çıkacak "Basın dünyasından kayan yıldız, Haldun Simavi'nin Günaydın'ı" isimli kitabı işte bu olayla başlıyor. Akgün Tekin kendi deyimiyle kırk beş yıllık gazeteci, 15 yıllık yazar, kendini bildi bileli "Gezer." Üniversitede jeoloji öğrenimi görürken Türkiye Spor Gazetesi'ne adım atmış. Atış o atış. Günaydın, Sabah, Bugün, Meydan ve Gözcü gazetelerinin kuruluşlarından aktif olarak rol almış. Bir süre Hürriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğü de yapan Akgün, neredeyse bütün ünlü medya patronlarıyla bire bir çalışma imkanını bulmuş. Akgün bu aralar bir sağlık problemi yaşıyor. "Kitabım biraz da bu yüzden gecikti" diyen deneyimli gazeteci ile gazete patronlarını ve herkesin hafızalarından silinmeyen gazetecilik anılarını konuştuk. Keyifle okuyacağınızı zannediyorum.

Günaydın deyince akla ilk gelen haberlerden biri Demireller ve kunduracı haberi. O haber yüzünden gazeteci Rahmi Turan bir ay hapiste yattı. Neydi işin aslı?
-Ankara'dan bir muhabir haber yollamış. "Nazmiye Demirel'in dostu kunduracı öldürülmüş" diye. Aslında haberde hiç bir şey yok. Haldun Simavi'ye gösterdim, "Kullanmayın" dedi. Ben de teleks yazıp "Kullanmayın" dedim ama bir karışıklık olmuş haber çıktı. Demireller bu dost lafını yanlış algıladılar. Demirel'in yanındakiler onu büyük dolduruşa getirdiler. "Vay Süleyman Demirel'i karısı aldatıyormuş" vesaire... Rahmi Turan olaydan haberdar bile değildi ama o tutuklandı. Kelepçeler takıldı. Hapse atıldı. Bir gazeteci için çok büyük bir acı tabii. Aleyhine yazı yazdığınız insanlarla aynı yerdesiniz, düşünsenize. Demirel ile sürtüşme öyle başladı. Ne zaman ki Demirel düştü, Simavi "Düşene vurulmaz" deyip, bu sefer siyasi affı için uğraştı.

Siz Rahmi Turan ile Haldun Simavi'nin vazgeçilmezlerindendiniz. Nasıl oldu da Günaydın'dan ayrılıp Dinç Bilgin'in yanına geçtiniz? Tabii bu soru Sabah gazetesinin kuruluş öyküsünü de kapsıyor aslında.
-Haldun Bey'e isyan edip ayrılan ilk gazeteciler bizlerdik. Bazı tatsız olaylar yaşadık, sonra kendi ayaklarımızın üzerinde durduğumuzu ve kemale erdiğimizi hissettik. Bize evlatça yaptığı nasihatler ve azarlamalar ağır gelmeye başlamıştı. Dinç Bey, gazeteciliğin ne olduğunu bilen bir isimdi. İzmir ona dar geliyordu ve İstanbul'da Yeni Asır'ı çıkarmak istiyordu. Dışa açılmak isteyince aklına biz gelmişiz. Rahmetli Kemal Ilıcak ona Ceyar dermiş. Biz de karşılaştığımızda kendisine bunu söyledik, gülüştük. Hikayemiz böyle başladı.

Ama Yeni Asır'ı yapmadınız.
-Yapmadık çünkü bölgesel bir gazeteyi ulusal yapmak bir ölüyü yeniden diriltmek gibiydi. Yeniden doğum yapmak daha çok işimize geldi. O sayede Sabah ortaya çıktı.

KAZIK ATARAK GİTTİK
Simavi gidişinizi nasıl karşıladı?
- "Ben geçiciyim, çoluğum çocuğum ilgili değil herkes kendi havasında, bunları yarın öbür gün kime bırakacağım, aptallık etmeyin" tarzında bir konuşma yaptı. Bunu tamamen söylemedi ama buna benzer bir konuşmaydı. Tabii ki gazeteyi bize bırakmazdı ama "Emin ellerdesiniz" demeye getirdi. Dinlemedik ayrıldık. Sabah samimi bir yuvaydı. Dostluk vardı, kötü niyetli insanlara yaşama hakkı verilmiyordu.

Ama oradan da ayrıldınız.
-Bazen böyle şeyler olur. Sabah'ı bırakıp Günaydın'a geri döndüğümüzde tamamen Dinç Bey'e kazık atarak gittik. Giden, yürüyen arabanın tekerlerine çomak soktuk ve bıraktık gazeteyi, bundan büyük kazık olur mu? İşin garibi Günaydın'a giderken Zafer Mutlu "Hadi gidelim" demişti bir tek o kaldı.

O da size mi kazık attı yani?
-İmkanları gördü, profesyonelce düşündü ve kaldı. Üstelik biz kalsaydık Sabah bugünkü çizgisinde olmazdı. Ama Zafer Mutlu da birinci adam olamazdı çünkü Rahmi Turan kendini harcatmazdı. Sonra tekrar Sabah'a dönüp, Bugün Gazetesi'ni yapmaya başladık. O ara Hürriyet'ten teklif aldık ve oynaya zıplaya gittik.

BİZİ ŞİKÂYET EDERLERDİ
Hürriyet nasıldı?
- Hürriyet'te bir yıl çalıştık ama 15. gününde mutlu olamayacağımızı anlamıştık. Halbuki göbek atarak gitmiştik. Kan uyuşmazlığı oldu. O zamanki Hürriyet'te entrikalarla dolu bir hava sezdik. Kapılar arkasında çok şey dönüyordu. Patrona yaranmak için, her şeyi yetiştirenler vardı. Erol Simavi'ye her şey yetiştirilirdi. Bir gün unutmuyorum Fatma Girik'in bir fotoğrafını bastık, Jean D'arc gibi. Ertesi sabah bir baktık resim çıkmış. "Hürriyet'e bu kadar magazin yakışmaz" diye düşünülmüş. Şimdi bakıp gülüyorum, arka sayfa güzeli, orta sayfa güzeli. Cumhuriyet bile mayolu kadın koyuyor.

Siz yazı işlerindeydiniz sizi kim patrona şikayet ediyordu?
-O zamanlar biz onlara "Postacılar" derdik. İsim vermem bugün bile doğru olmaz. Sayfanın provası bize gelmeden Erol Simavi'ye, İsviçre'ye gönderilirdi.


SABAH


http://www.sabah.com.tr/gnd102.html

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin