GÖKHAN KİMSESİZCAN: GİTTİĞİM MEKANLARDA EN ÇOK ALTAYLI, MUHTAR VE HAKAN'I GÖRÜYORUM

MEDYATAVA RÖPORTAJ-Hürriyet’in Kelebek ekinde hem magazin muhabirliği yapan hem de “VIP” köşesini yazan, bunların yanında Magazin Gazetecileri Derneği Başkan Yardımcılığı görevini de yürüten Gökhan Kimsesizcan, Sayım Çınar’ın sorularını yanıtladı.

Google Haberlere Abone ol
GÖKHAN KİMSESİZCAN: GİTTİĞİM MEKANLARDA EN ÇOK ALTAYLI, MUHTAR VE HAKAN'I GÖRÜYORUM

 


 


 


Gökhancım yıllarca hem televizyonlarda çalıştın hem de yazılı basında VIP köşeler yaptın. Bu köşelerini yazarken kişilik aşımına uğradığın zamanlar oluyor mu? Bize biraz köşenden bahseder misin?


Yüksek sosyeteyi takip ettiğim için köşemin ismini “VIP” olarak belirledim. Daha önce “Gece Kuşu” başlığıyla yazıyordum; o başlık altında da şimdiki köşemde yazmaya devam ediyorum. Onun da öncesinde “Gece Işıkları” ismiyle Tempo’da köşem vardı. Hürriyet’te çalışmaya başlayınca, yeni bir isim gerekliydi. Yazılarıma konu olan insanlar ve mekânlar VIP olduğu için köşemin ismini de “VIP” yaptım.


Haberler konusuna gelince; 1991 yılında Rıfat Ababay yönetiminde Klips’te yazmaya başladım. O yıllarda başka bir magazin dergisi yoktu.


 


VIP köşeler yazanların işsiz kalmasını düşünemiyorum. İşsiz kalmayı düşündüğün anlar oluyor mu?


Bizler işadamı değiliz, haber amacıyla takip ettiğimiz o dünyanın içinde değiliz, sadece gazeteci olarak oradayız. Ben bunun farkında oldum her zaman.


 


Magazin gazetecileri arasında, yüksek sosyeteden tanınmış kişilerle kurduğu dostluklara çok güvenen ve daha sonra büyük hayal kırıklığı yaşayan insanlar var. Bu durumlara düşmemek için nelere dikkat etmek gerekir?


Bunlara dikkat etmek gerekiyor, içine girdiğiniz dünyanın ışıltısı gözlerini kamaştırsa da yaptığınız işi unutmamalısınız.


Annem bana söylerdi, “Avusturya’dan buraya yetişin diye döndük ama sen daha kötüsünün içine düştün”. Ben de ona cevaben, “Anne ben bataklıkta bir gülüm, böyle düşün” diyordum. Benim içkim yok, sigaram yok, kötü alışkanlıklarım olmadığı gibi bunlara karşı merakım da yok.


 


Sana dedikodu yazarı dendiğinde bozuluyor musun? Yaptığın işi tarif edebilir misin?


Bana dedikodu yazarı denmesinden rahatsız olmuyorum çünkü ben yaptığım işi o şekilde tanımlamıyorum. Aynı şekilde muhabir arkadaşlarımıza paparazzi denmesine de karşıyım. Bizler bu işe muhabir olarak başladık, bütün gün haber peşinde koşturuyor arkadaşlarımız. Geceleri de çeşitli mekânları takip etmeye devam ediyorlar. Bu yüzden bana da dedikodu yazarı diyemezler, ben sosyal hayatı takip eden bir gazeteciyim.


 


Hürriyet gazetesi birçok gazeteci için bir adım önde olmak demek. Bir adım önde olmak sana tam olarak neler kazandırıyor?


Her şeyden önce daha fazla insana ulaşabiliyorsunuz. Yaptığınız haber daha çok insana ulaşıyor ve dolayısıyla yaptığınız haber daha değerli oluyor. Bu nedenle daha dikkatli ve daha fazla çalışıyorsun.


 


Türkiye’nin en çok okunan magazin eki Kelebek’te yazıyorsun. Burada yazarlar arasında tam olarak nasıl bir rekabet var?


Ben köşe yazarı değil muhabir-yazar olarak kabul ediyorum kendimi. Köşe yazarlarının durumu farklı; onların kendileriyle ilgili de yazdıkları olabiliyor, ben tamamen haberi yazıyorum. Haberlerimin yayınlandığı yerde bir köşem ve orada resmim de var ama bununla köşe yazarı olunmaz.


 


Akşam gazetesinden Hürriyet’e geldin. Bu durum hayatında ne gibi değişimlere yol açtı?


Akşam’a gitmeden önce de Hürriyet’teydim. O dönemde kurumsal dergiler çıkarabilmek için gazeteciliği bırakmıştım. Prodüksiyona ağırlık vermiştim. O dönemde Akşam’dan gelen teklif üzerinde tekrar gazeteciliğe döndüm. Barış Kocaoğlu isimli magazin servisi müdürü arkadaşımın yanında çalıştım. Açıkçası kendimi oraya ait hissetmediğim için sadece işimi yaptım. Çok az kişiyle tanıştım. Gazete içinde diğer arkadaşlarla sosyalleşmedim, işimi yapıyordum sadece.


 


Ben şunu soruyorum; bir magazin gazetecisi olarak Akşam ve Hürriyet arasındaki önemli farklılıklar neler?


Hürriyet bir kurum. Ben mesleğe de burada başlamıştım, burası benim için yuva.


 


Magazin gazetecileri daha çok Taksim-Tünel-Nişantaşı gibi yerlere odaklanmış durumdalar. Bu semtlerin dışına çıktığında neler görüyorsun?


Magazin gazetecilerinin bu saydığınız yerlere odaklanmalarının sebebi sanatçı, oyuncu, şarkıcı, futbolcu gibi tanınmış isimlerin bu bölgelerde bulunmaları. Bazen de gazetecilerin bulunduğu mekânlara tanınmış isimler gelmeye başlıyor, haber olmak için bunu yapıyorlar. Dolayısıyla hep benzer mekânlarda bir araya gelmiş oluyoruz.


 


Birçok köşe yazarı da magazin yazıyor. Kendini bir magazin yazarı olarak nasıl farklı kılıyorsun?


Magazin gazetecilerinin yaptığı bir haber gündeme taşınınca bazı köşe yazarları da kendi yazılarında magazin haberini işliyorlar. Onların yazıları bizim yaptığımız haberlerden besleniyor. Haberi önce biz yazıyoruz, yaptığımız haber gündem olduktan sonra, haberin detayını bilmeden kendi köşelerinde kullanıyorlar bu haberleri.


 


Kelebek’te sadece mekân ve dedikodu yazmıyorsunuz. Bu durum sizi daha özgür kılıyor, değil mi? Kelebek’te köşe yazmanın avantajları neler?


Gazeteciliğe başladığımda gece hayatını yazıyordum, yeme-içme ağırlıklı olarak. Muhabirlik yaptığım dönemde aldığım haberlerin çoğunu mekân çalışanları veya sahipleri bildirmiştir bana. Dolayısıyla yeme-içme mekânları ve çalışanlarıyla özellikle ilgilendim ve haberlerimin odağı bu şekilde belirginleşmiş oldu. Yeme-içme üzerine yazarken de belirtmek isterim; ben gurme değilim ve yemeğin lezzeti hakkında yazmam. Mekânın dekoru ve atmosferini öne çıkaran yazılar yazarım.


 


Büyük gazetelerde köşe yazan yazarların gittiği mekânlar hakkında neler söyleyebilirsiniz? Sizce en çok sosyalleşen gazeteciler kimlerdir?


Fatih Altaylı, Reha Muhtar ve Ahmet Hakan’ı çok sık görüyorum.


 


Daha çok nerelerde görünüyorlar?


Ahmet Hakan, Nişantaşı’nı tercih ediyor. Orada yaşıyor zaten. Fatih Altaylı’yı Papermoon’da görüyorum. Reha Muhtar’ı Cipriani’de görüyorum.


 


Kelebek ekinde yazan Cengiz Semercioğlu, Onur Baştürk, Ömür Gedik, Tuna Kiremitçi, Yonca Tokbaş, Melike Karakartal hakkında neler söyleyebilirsiniz?


Cengiz, televizyon haberleriyle başlamıştı ve zaman içinde kendini çok geliştirdi. Değişik konularda yazabiliyor. Uyarıcı nitelikte müdahalelerde bulunuyor, kulak çeken adam gibi görüyorum onu.


Onur, trendleri yazan bir arkadaşım. Ömür, sinemanın nabzını tutuyor. Tuna, kitaplarındaki gibi romantik tarzına devam ediyor. Melike ve Melis’in yazılarını da beğenerek okuyorum. Melis, modayı yazıyor. Ben de bir dönem köşemde şık-rüküş yazılarına yer verdim. Moda hakkında yazılanların ne kadar etkili ve dikkat çeken yazılar olduğunu biliyorum. Bu bakımdan Melis’in yazıları çok etkili.


 


Kelebek, Günaydın, Cadde gibi gazete ekleri günümüz Türkiye’sine ne kadar yanıt verebiliyorlar? Sizce magazin eklerinin günümüz hayatına ne gibi yararları var?


Ana gazeteler her zaman ağırlıklı olarak ciddi yazılara yer vermek zorundalar. Magazin ekleri bu bakımdan önemli, bu işin tadı tuzudur gazete ekleri. Magazin, hayatın her yerinde var. Magazin Gazetecileri Derneği olarak Ertuğrul Özkök’e yaptığımız bir ziyarette, Ertuğrul Özkök, en çok okunan sayfaların magazine ait olduğunu ve dünyanın her yerinde en ön rafların daima magazin gazetelerine ait olduğunu söylemişti. Çok da doğru söylemişti, ülkemizde de böyledir.


 



 


Ünlü şarkıcı Rihanna ile


 


Kardeşiniz Ayhan Kimsesizcan gazeteciliği bırakıp, Amerika’da fotoğrafçılık yapmaya başladı. Sizin gelecek planlarınız nelerdir?


Ailemin dışa açılmasına sebep olan benim. Kardeşimin gazeteciliğe başlamasına sebep olan da benim. Avusturya doğumluyuz, bu bakımdan yurtdışına zaten açıktık. Hiçbir zaman kendi kabuğuna çekilen insanlar olmadık, her zaman girişimci olduk, atılım yapmaya çalıştık.


 


Son olarak şunu sormak istiyorum, hep alıştığımız gibi yurt içindeki ünlüler değil de uluslararası üne sahip isimlerle ilgili haberler yapan magazin gazetecilerimiz var, sen de bu tür haberler yapıyorsun. Yurtdışından yaptığın ilginç bir haberden söz eder misin?


Londra gezilerimizden birinde kaldığımız otelin önü gazetecilerle dolmuştu. Bazılarının kafasında kask vardı. Otelde kalan, hayranı olduğu ünlüyü görmeye çalışan insanlar, ellerinden imza almak için hazır bulundurdukları not kâğıtlarıyla çok enteresan bir manzara oluşturmuştu. Bizde o kadar büyük olaylar yaşanmıyor.


Magazincinin şöyle bir artısı var; spor muhabiri, takip ettiği kulübün çalışanlarını tanır, onları bilir. Ekonomi servisi muhabiri işadamları ve CEO’larla muhatap olur, onları tanır. Magazinciler ise herkesin ortak buluşma noktasının nabzını tuttuğu için toplumun her kesiminden insanlarla tanışır. Ben muhabir olarak çalışırken, sanatçılarla da tanıştım, emniyet müdürleriyle de, yeraltı dünyasının tanınmış isimleriyle de tanıştım. Bütün bu insanlarla daha ziyade eğlence mekânlarında karşılaştığımız için ilişkilerimiz hep daha sıcak oldu. Bu bakımdan kurduğunuz ilişkinin yakınlığına samimiyetine güvenip, karşı tarafı zor durumda bırakacak haberler yapmaktan kaçınmak için dikkatli olmalı ve çok titiz çalışmalısınız.


 


SAYIM ÇINAR


sayimc@superonline.com

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin