'YAZICIOĞLU BU MEMLEKETİN EVLADI DA HRANT DİNK DEĞİL Mİ SAYIN CUMHURBAŞKANI'

Nedim Şener, Posta’daki köşesinde faili meçhul cinayete kurban giden Uğur Mumcu ile Hrant Dink'i andığı yazısında, helikopter kazasında ölen BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu hakkında DDK raporu hazırlatan Cumhurbaşkanı Gül’ü eleştirdi.

Google Haberlere Abone ol
'YAZICIOĞLU BU MEMLEKETİN EVLADI DA HRANT DİNK DEĞİL Mİ SAYIN CUMHURBAŞKANI'

Şener, Yazıcıoğlu hakkında TBMM’nin iki DDK’nın bir olmak üzere devletin üç rapor hazırladığını belirtern Şener, ”Gül’e soruyor, Yazıcıoğlu bu memleketin evladı da Hrant Dink değil mi?”
 
İşte Nedim Şener’in Posta’daki yazısı:


Cumhurbaşkanı Dink için DDK’yı neden çalıştırmıyor?
 
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu(DDK) Büyük Birlik partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun öldüğü helikopter kazasıyla ilgili raporunu tamamladı. detayları basında yer alıyor. Ancak benim anlamadığım Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, DDK’yi neden Hrant Dink cinayeti için devreye sokmuyor.


Bilindiği gibi Yazıcıoğlu’nun ölümü hakkında TBMM’de bir araştırma raporu hazırlandı. Bir şeye ulaşamadı. Ardından yeni bir komisyon kuruldu. Şimdi de DDK raporu çıktı.
Yani devletin en üst denetleme birimleri üç rapor hazırladı. Dink için yalnızca İnsan Hakları Komisyonu altında bir inceleme komisyonu üç aylık bir çalışmayla işlevsiz bir rapor hazırladı.


Oysa polisin, jandarmanın, MİT’in ihmallerini duymayan kalmadı. AİHM Türkiye devletini mahkum etti. Hükümet hiç bir devlet görevlisini yargıya göndermiyor. Raporlar sümen altı ediliyor, Başbakan soruşturmalara izin vermiyor. Her şey kamuoyunun gözü önünde yaşanıyor ve Dink’in kardeşi Hosrof Dink ile 1.5 saat görüşen Cumhurbaşkanı nedense DDK’yi devreye sokmuyor.
Yazıcıoğlu bu memleketin evladı da Hrant Dink değil mi Sayın Cumhurbaşkanı?
 
 
Susmayacağız....
 
Dün soruşturmacı gazeteciliğin efsane ismi Uğur Mumcu cinayetinin yıldönümüydü. 1993 yılının 24 Ocak günü yaşadığımız şok ve sahipsiz kalmışlık duygusu ile kendimizi Cumhuriyet gazetesinin önüne atmış, açılan deftere, “Susturamayacaklar” yazmıştık.
Sonra on binler, yüz binler ve milyonlar hep bir ağızdan “Susmayacağız” diye bağırmıştık.
Uğur Mumcu, kalemiyle ülkesindeki tüm adaletsizliklere savaş açmış, devlet görevlilerinin içinde olduğu ya da göz yumduğu tüm suçları deşifre etmişti.
Bakın yazdıklarına, halkını ve yurdunu seven vicdanlı bir gazeteci ile devlet içinde hukuksuzlukları şikayet eden namuslu bürokratların çırpınışlarını okursunuz.
Devlet görevlilerinin, hükümet yetkililerinin karıştığı, yolsuzluk, hayali ihracat, vergi kaçakçılığı, terör, uyuşturucu, silah kaçakçılığı, ne varsa toplumla paylaştı.
Türk basın tarihinde bir gazetecilik idealinin adı oldu.       İyi gazetecilik onun adı anılmadan yapılamaz.


İddia ediyorum, eğer 1993 yılında öldürülmeseydi Türkiye 1990’ların sonundaki o kirlenmeyi-yozlaşmayı, yolsuzluğu ve banka hortumlamaları yaşamaz, bütçesi iflas noktasına gelmezdi.  Bunun sonucunda siyasi tablo bile başka olurdu.
Uğur Mumcu, gazeteciliğin özellikle güç odaklarına karşı yapılan soruşturmacı gazeteciliğin demokrasi için de ne denli önemli olduğunu ispatlamıştı, hayatı pahasına.
Ama sonraki yıllarda gazeteciler bırakın bu kirliliğe karşı savaşmayı içinde yer aldılar. Gazetecilik Uğur Mumcu cinayetini bile tam olarak aydınlatamadı.


Evet susmadık ve susmayacağız.
Tetikçinin arkasında “güç” vardır, tetikçi gazetecinin arkasında da güç odağı. Devlet içinde kümelenmiş çetelerin tetikçileri namuslu gazetecileri susturmaya çalışıyorlar ama Mumcu’nun mücadelesi karanlıklarla savaşımızı aydınlatıyor.
Gerçek er ya da geç ortaya çıkacak. Çıkmasa da onlar asla kazanamayacak.
 
Mumcu’da zaman aşımı olmasın
 
Faili meçhul cinayetlerin hala toplum vicdanının kanatmaya devam ediyor.


Tetikçilerin dışında  rağmen devlet görevlilerinin yargı önüne çıkarılamaması bunda en önemli neden.
Ve 18 yıl sonra Uğur Mumcu’nun eşi Sayın Güldal Mumcu ile Kızı Özge ve oğlu Özgür adalet için bir kez daha savcıları göreve çağırıyor.


Dün Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na bir dilekçe verdiler. Cinayette ihmali olanların bulunması ve davanın “zamanaşımına” kurban gitmemesini istediler.
Dilekçeyi, “Mumcu Suikastı düzenleyicilerinden yargı karşısına çıkarılamayan suçun asli failleri ve azmettiricileri hakkında yürütülen soruşturma ve kavuşturmada ihmali görülen yetkililerin cezalandırılmasını” talep ettiler.
18 yıl önce yapılamayan soruşturmayı şimdi neden yapamayalım.


Şimdi sıra yargıda ve hükümette.
 
 
Cumhurbaşkanı Dink için DDK’yı neden çalıştırmıyor?
 
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu(DDK) Büyük Birlik partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun öldüğü helikopter kazasıyla ilgili raporunu tamamladı. detayları basında yer alıyor. Ancak benim anlamadığım Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, DDK’yi neden Hrant Dink cinayeti için devreye sokmuyor.


Bilindiği gibi Yazıcıoğlu’nun ölümü hakkında TBMM’de bir araştırma raporu hazırlandı. Bir şeye ulaşamadı. Ardından yeni bir komisyon kuruldu. Şimdi de DDK raporu çıktı.
Yani devletin en üst denetleme birimleri üç rapor hazırladı. Dink için yalnızca İnsan Hakları Komisyonu altında bir inceleme komisyonu üç aylık bir çalışmayla işlevsiz bir rapor hazırladı.


Oysa polisin, jandarmanın, MİT’in ihmallerini duymayan kalmadı. AİHM Türkiye devletini mahkum etti. Hükümet hiç bir devlet görevlisini yargıya göndermiyor. Raporlar sümen altı ediliyor, Başbakan soruşturmalara izin vermiyor. Her şey kamuoyunun gözü önünde yaşanıyor ve Dink’in kardeşi Hosrof Dink ile 1.5 saat görüşen Cumhurbaşkanı nedense DDK’yi devreye sokmuyor.


Yazıcıoğlu bu memleketin evladı da Hrant Dink değil mi Sayın Cumhurbaşkanı?

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin