SULTANAHMET'İN ARKA SOKAKLARINDA NELER OLMUŞ NELER?

Medyatava yazarı Neslihan Acu: Gördünüz mü televizyon ekranlarından yayılan afyonlu cümbüşlerden zehirlenen millet uyurken, arka sokaklarda neler oluyor?

Google Haberlere Abone ol
SULTANAHMET'İN ARKA SOKAKLARINDA NELER OLMUŞ NELER?

BİZ UYURKEN MIŞIL MIŞIL, SULTANAHMET’TE NELER OLMUŞ NELER…


Biliyorsunuz televizyon büyük bir güç.
Ama önemli olan, bu gücün nasıl kullanıldığı…
Bizde, 90’lı yıllardan itibaren bir sürü özel televizyon kanalı ortalığı istila etti ve ondan sonra, vur patlasın çal oynasın şeklinde geçti günlerimiz.
“Magazin” bir afyon şeklinde kitleleri bir güzel uyuttu.
Magazinden kusma noktasına gelindiği için şimdi aynı uyutma ve afyonlama işlevi, “din” faktörünün üstüne yüklenmiş durumda.


Bu arada memlekette neler neler olmuş. Kokuları yeni yeni çıkıyor.
Gündemdeki konu, Sultanahmet Katliamı...
Maalesef televizyonlarda bu konuda hiçbir haber yok. Sus pus hepsi. Konuyu, birkaç köşe yazarından ve Facebook’ta grup kurmuş olan bazı arkeolog arkadaşların açıklamalarından takip ediyorum.


Olay şu: 1990’ların başında Sultanahmet’teki eski hapishane binası otele dönüştürülmek üzere bir şirkete (Enternasyonal Turizm Yatırım) tahsis ediliyor. Yapılan otelin işletmesini, Four Seasons oteller zinciri üstleniyor. Otel çok prestijli, güzel bir yer oluyor. Dünyaca tanınıyor, biliniyor, çok beğeniliyor.
Ancak otelde sadece 65 oda var ve ihtiyaca yetmiyor. Bunun üzerine ek otel inşaatı için, Topkapı Sarayı’nın ve Ayasofya’nın sınırlarında tam 17 dönümlük bir arazi, oteli yapan firmaya tahsis ediliyor. Ek inşaat izinleri 2000 yılında alınmış.
Eski Kültür ve Turizm bakanlarından Atilla Koç, Milliyet Gazetesinin konuya ilişkin sorularını yanıtlarken, inşaat iznini veren Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kendi döneminde atanmış olabileceğini belirterek, “Hatırlamıyorum, ama büyük bir ihtimalle öyledir. Dediğim gibi hiç hatırlamıyorum” şeklinde konuşmuş.
Böylesine önemli bir olayı hiç hatırlamayan bir kültür bakanı duymuş muydunuz? Sanırım o izinler alınırken sayın bakan uyuyordu.
Her neyse…..Bu 17 dönüm arazi tarihi bölge olduğu için, ancak arkeolojik kazılar yapılması koşuluyla şirkete tahsis edilmiş. Veee, yapılan kazılarda Ayasofya’ya yakın bölümde Bizans Sarayı kalıntıları ortaya çıkmış.


Yetkili kurullar olayı şöyle tatlıya bağlamışlar: Bizans Sarayı kalıntıları arkeolojik park olarak otel tarafından işletilecek. Yeni otel ise kalıntıların dışında kalan arazide yerden 2.5 metre yükseklikte çelik ayaklar üzerinde yükselecek.


Bu arada 2005 yılında Enternasyonal Turizm oteli ve yeni otel haklarını Astay Gayrimenkul’e devretmiş. Satmış yani.


SONUÇ: Şu anda dünyada eşi benzeri bulunmayan tarihi yarımadada, 2.5 metrelik kazıklar üstünde yükselen 3 katlı beton bir yapı var.
Herkes suçu birbirine atıyor. Eski firma yeni firma Astay’ı suçluyor. Oysa inşaat izni 2000 yılında alınmış. Vatan’dan Necati Doğru’nun yazdığına göre kararların altında tam 132 imza var.


Gördünüz mü televizyon ekranlarından yayılan afyonlu cümbüşlerden zehirlenen millet uyurken, arka sokaklarda neler oluyor?
Yeni turizm bakanı Ertuğrul Günay, “orta yol” bulunacağını söylemiş. Orta yol dediği, 3 katı 2 kata indirmek.


Oturup ağlamalıyız. Siz Roma’da, Paris’te titizlikle korunan “eski şehir” alanlarında beton kuleler gördünüz mü hiç?
Sultanahmet ne demek? Hem Bizans’ın kültür mirası var orada, hem Osmanlı’nın... Paha biçilmez bir yer. Bu kültür mirasının sahibi devletin acizliğine bakın ki, yıllardır bu hazineleri gün ışığına çıkartmak için hiçbir şey yapmamışlar. Tek becerdikleri şey, SATMAK VE KİRALAMAK.
Bu pervasızlığı, bu arsızlığı nereden buluyor peki bu adamlar?
Hemen söyleyeyim: Birincisi, insanlar cahil ve yoksul. Kim takar Sultanahmet’i? Yıllardır İstanbul’da yaşadığını iddia eden ama Ayasofya’yı ya da Topkapı Sarayı’nı bir kez olsun görmemiş yığınla vatandaş var bu ülkede.
İkincisi, bu işleri izlemekle ve vatandaşa haber vermekle yükümlü görsel medya, kendisini rating canavarının kucağına atmış, şehvetten gözü dönmüş bir şekilde mangırlanıyor. O arada ülke kurtlar tarafında yenmiş yutulmuş, hiçbirinin umurunda değil.
Üçüncüsü, bu işleri gerçekten dert edinmiş, üzülen insanlar kendi ekmek paralarının derdine düşmüş tek tek bireyler. Karşılarında koca koca şirketler, teröstler var…Nasıl uğraşacaklar?
Dördüncüsü, bu işlerle tek tek insanlar ya da gazeteciler değil, sesi gür çıkan sivil toplum örgütleri uğraşmalıdır!
Ve beşincisi, “sorun” da tam burada!
Neredesiniz sivil toplumcular? Televizyonlara çıkmadıktan sonra hiç kimse duymaz sesinizi! Uğraşın biraz ya! Zorla çıkın, anlatın! Gündüz kadın kuşaklarına sızın icabında, korsanlık yapın ama insanlara olanları bitenleri anlatın! Kamuoyu oluşturun. Bunun başka yolu yok.


NESLİHAN ACU


neslidost@gmail.com



 

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin