SERDAR TURGUT: KÖŞE YAZARLARI SAÇMALAMA REKORLARINI TEKRAR KIRDI

´Özellikle dün Türk basını açısından müstesna bir gündü´ diyen Serdar Turgut, isim vermeden bazı köşe yazarlarını ağır bir dille eleştirdi. Bazı yazarların ´dün ve bugün´ yazdıklarından örnekler veren Turgut, "azınlıkta kalan bizler onları her gün çözümlemeye, anlamaya çalışarak siz okuyucularımızı onlardan koruma görevini de üstlenmek zorundayız" diye yazdı. Peki ´çoğunluktaki´ o yazarlar ne yazmıştı?

Google Haberlere Abone ol
SERDAR TURGUT: KÖŞE YAZARLARI SAÇMALAMA REKORLARINI TEKRAR KIRDI

İstemeden yazılan mizah örnekleri



Sadece tek bir gazete okumakla yetinen okuyucular ne kadar şanslı olduklarının farkında değiller.



Bu şekilde kendilerine sabah vakti yapabilecekleri zararı minimuma indirmiş, ucuz kurtulmuş oluyorlar.



Bu işi meslek olarak yapan bizler ise okuyucular kadar şanslı değiliz. Her gün bir sürü deli saçmasını, geri zekalılık akan lafları, içi tamamen boşalmış beyinlerin cümle olarak kağıda döktükleri şeyleri yazı diye okumak zorundayız.



Genelde hep böyle de özellikle dün Türk basını açısından müstesna bir gündü. Bir anlamda denilebilir ki dün köşe yazarlarının zeka ve bilgi özürlüleri kendi saçmalama rekorlarını tekrar kırdılar.



Bunları okurken insan bir taraftan bayağı da üzülüyor ancak bir yandan da gülmekten kendinizi alamıyorsunuz.



Ancak yapılacak bir şey yok üzülseniz de gülseniz de onlar ne yazık ki varlar ve azınlıkta kalan bizler acıma, üzülme hislerimizi bir yana bırakıp onları her gün çözümlemeye, anlamaya çalışarak siz okuyucularımızı onlardan koruma görevini de üstlenmek zorundayız.



* * *



Savaş başlamadan önce 'Türkiye sınırlarını açmazsa, savaşın dışında kalırsa, ABD bu savaşa giremez, Irak kurtulur' diye yazılar yazan, bu konuda hükümete fikirler veren.



Hükümette de fikir olmadığı için abuk fikirleri ciddiye alınan bir yazar dün 'Bağdat rejiminin sonunun yaklaşması, hatta halkın bir bölümünün gelişmeyi coşkuyla karşılaması Amerika'nın savaşının haksız ve adaletsiz olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor' diye yazmış.



Birkaç ay içinde Irak 'Kurtuluş gününü ' resmi bayram ilan edecek, bizdeki kafalar hala daha hak hukuk, mukuk gukuk diyerek kendi fikir enkazlarından tutunacak yan çıkarma çabalarını sürdürecekler.



Ve sonunda Irak halkını da çileden çıkaracak bunlar, biz durumumuzdan memnunuz size ne diyecekler büyük ihtimalle ama ben eminim o zaman da bunlar o memnuniyet durumunun nasıl yanlış olduğu konusunda yazılar yazarak maaşlarını hak ederler.



Onlar durumu her zaman olduğu gibi bir şekilde idare ederler de onlara kanıp memleket yönetmeye çalışanların hali ne olacak.



Memleketin hali ne olacak?



Bir küçük örnek vereyim. Büyük ihtimalle 'Türkiye olmazsa savaş olmaz' dahiyane analizine uyarak savaşın başlamasından bir ay önce onca işadamını alıp Irak'a giden 700 milyonluk iş bağlantısı yapan bakan şimdi o anlaşmaları ne yapacak?



Ben de bir fikir vereyim ona, acele Suriye'ye de bir gezi düzenlesin, Irak'ta kaybedilen işleri oradan bazı ihaleler alarak kurtarmaya çalışsın



* * *



Bir başka gazetede ise kendi klasmanında klasik olabilecek bir başka yazı vardı.



'Biz bunları adam zannettik...' diye lafa başlayan düşünürümüz, 'Bu kadar çabuk pes edeceklerini beklemiyorduk. Amerika'nın teknolojisine, ateş gücüne dayanamayacaklarını biliyorduk da günde beş dolar almak için vatanlarını satacaklarını aklımıza getirmiyorduk. Sattılar' demiş.



Gördüğünüz gibi adamda 'Saddam sorunsalı ' diye bir kavram yok.



Irak'taki insanların vatanlarını 'satmadan' önce hangi rejim altında yaşamakta olduklarıyla da ilgilenmiyor.



Bunlar onun için teferruat.



Ne yapalım böyleyse böyle yapacak bir şey yok da...



Olayın başka bir boyutu da var. Adamda tarih bilgisi de sıfır . Çünkü bilgisi olsa 'Biz bunları adam zannettik...'diye bir cümle de yazmazdı.



Ne yapalım o yaştan sonra kaybolmuş yıllarını telafi edip bilgilenmesini beklemek de abes zaten.



* * *



Gerçekle bağlantılarını tamamen kopardığı için son derece güzel soyut analizler yapan bir yazar dün ilk kez gerçekçi takılmaya karar verdi.



Ve dış politika konusunda yazı yazdı.



Maalesef bu yazısı da başka bir uç örneği oluşturdu. Bir anlamda 'sıfır gerçeklikten' had safhada gerçekliğe ani geçişin yarattığı zihinsel kriz olmalı bu.



Bu aşamada Türkiye'nin İran ve Suriye ile yakın ilişki kurması bu yazara son derece doğal geliyor.



'Coğrafi' nedenlere bağlıyor bunu. Türkiye coğrafyasını başka bir yere taşıyamayacağımıza göre bu yakınlaşma son derece normalmiş.



İnsan bu derin analizi okuyunca keşke Suriye'de de bu arkadaşa benzeyen yazarlar olsaydı diye düşünmeden edemiyor.



Yani yıllar boyu PKK'ya tam destek veren, elebaşıyı ülkesinde saklayan, Türk Ordusu 'yeter artık yoksa geliyoruz' deyince biraz kendine gelen Suriye'yi hiç hatırlamıyor arkadaş.



Yine yıllar boyunca her hafta başı resmi gazetesinde Türkiye'de yaşanan cinayetleri, hırsızlıkları tek tek anlatıp, 'işte bunlar böyle bir ülke' diyen, Atatürk düşüncesinin düşmanı olan İran da problem değil onun için.



Oradalar ne yazık ki oradalar ya biz sadece bu yüzden onlarla iyi olmak zorundayız.



Onların ise böyle bir zorunluluğu yok, kendilerini coğrafya ile bağlantılı yorumlamıyorlar ama olsun.



Karşılıksız olmalı bizim sevgimiz illa da, değil mi ya.



* * *



Konjonktüre uyuyor diye yazarlığa başlatılan, samimi bir şekilde 'aydınlanma ihtiyacı' olan, ancak bu ihtiyacını kendi çalışıp çabalaması yerine çoktan aydınlanmış insanlara sorular sorarak giderme gibi kolaycı bir yaklaşımı sergileyen, ona öğretmenlik yapacak adam bulamayınca da ortada kalan bir yazar da dün aklı sıra cinlik yapmış.



Savaş nedeniyle ettikleri her lafta yanılanların, ettikleri her laf adım adım doğrulanmaya başlayanlarca sıkıştırılmaya başlayacağını hissettiği için zor durumda kalabilecek arkadaşlarına savunma avukatlarının yaptığı gibi bir dizi 'savunma ana konuları' listesi vermiş.



Olanların savaşa karşıt cephede ilk etapta mutlaka bir şaşkınlık yaşayacağını düşünüyor bu kişi.



Haklıya haklı derim ben, bu tespitinde de haklı. Ama hemen ütopik ve irrasyonel tespit de işin içine giriyor kaçınılmaz olarak. 'Ama ben, onların da kısa sürede toparlanacaklarını düşünüyorum 'diyor.



Tabii bu dediği kısa sürede olacaktır da bu 'kısa süre' kavramını nasıl tanımladığınıza bağlı. Bu konuda bir açıklama yok yazıda.



* * *



Engin Ardıç dünkü yazısında Türkiye'de solcuların solculukla dallamalığı birbirine karıştırmaya başladığını yazdı.



Ben buna sonuna kadar katılmakla birlikte bunu savaş durumunun yarattığı ruhsal bunalıma bağlıyorum. Umarım durum geçicidir.



Bir de şu var. Karşı tarafın da yani sağcıların da görüntüsü pek parlak değil.



Diyorum ki acaba Türkiye, fikir yerine dallamalığı birbirine karıştıran insanların sözde tartışmaları nedeniyle mi bu halde ki?


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin