ERTUĞRUL ÖZKÖK / HÜRRİYET
’Masa’dan korkmalı mı
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan dün cuma namazından çıkarken bazı
vatandaşlar kendisine "Terör örgütü ile masaya mı oturacaksın" diye
sormuş.
O da, yine suçu gazetelerin manşetlerinde bulmuş.
Oysa kendisinden, bir gün önce söylediği sözlerin arkasında
durmasını, "Evet aynen böyle söyledim" demesini beklerdim.
Çünkü söylediklerinin özü doğruydu da ondan.
* * *
Dün Başbakan’ın çevresi ile konuştum.
Çok net bir ifadeyle şunu sordum:
"Başbakan masaya gelirsin, konuşuruz" derken kimi kastetti.
Bir kere daha "DTP" cevabı aldım.
DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, geçen hafta üç gazetenin Ankara
temsilcisi ile CNN Türk’te yaptığı konuşmada, Başbakan’dan randevu
talep ettiğini, ancak buna olumlu cevap almadığını söylemişti.
Erdoğan işte bu randevu talebine cevabını vermiş.
"Yani PKK’ya terörist dersen, silahla ilişkini kesersen, ben de
sana randevu veririm, konuşuruz" demek istemiş.
* * *
"Masaya oturma" kavramı haklı olarak hepimize ters geliyor.
Çünkü hepimizin aklına hemen İmralı’da yatan Abdullah Öcalan ve
onun eli kanlı katilleri geliyor.
Şimdi onları bir kenara koyup serinkanlı bir durum tahlili
yapalım.
Başbakan Tayyip Erdoğan bundan bir süre önce, "Türkiye’nin Kürt
sorunu vardır" dedi ve hemen arkasından Diyarbakır’a gitti.
Diyarbakır’da boş bir meydana seslenmek zorunda kaldı.
O zaman ne dedik? "Örgüt Diyarbakır’a hákim."
Hemen karar vermeyin.
Terör örgütü PKK, Abdullah Öcalan’ın yakalandığı günü, "Eylem
bayramı" ilan etmek istedi.
Bazı küçük yerlerde bunu başardı.
Ama Diyarbakır’da ne oldu?
Ne vitrinler kapandı, ne kepenkler indi, ne de halk sokağa
döküldü.
Arkasından Nevruz geldi.
Diyarbakır’da yine olay çıkmadı.
* * *
Örgüt, insanları "ikna ederek" yapamadığı şeyi, bu defa çocukları
sokağa dökerek, insanları tehdit ederek ve vitrinleri taşlatarak
sağladı.
Buna rağmen, sokağa dökülen insan sayısı on binler bile
değildi.
Sadece terörün "sindirme kanunu" bir kere daha işlemişti.
Önümüzdeki gerçek tablo budur.
Belki devletin sözü oralarda pek geçmiyor, ama PKK’nın da sözü ikna
ederek değil, silah gücüyle etkili olabiliyor.
* * *
Durum böyleyse, Başbakan’ın "Önce silahları bıraksınlar" sözü
hayati derecede önemli değil mi?
"Ondan sonra oturur konuşuruz" sözü de en az birincisi kadar
önemli.
Türkiye’de asıl meydan savaşı, "akıl" ile "radikal öfkeler"
arasında geçiyor.
"Akıl" meydanlardan çekildi, yerini, "Vuralım, kıralım, ezelim,
bitirelim" lobisi aldı.
İşte o nedenle ben Başbakan’ın bu sözlerinin arkasında durmasını
bekliyordum ve hálá da bekliyorum.
* * *
Peki kimle konuşacağız?
Bir "muhatap" saplantısına girmek gerekmez.
Elbette terörist örgütle değil.
Ama ortada "legal" bir parti var.
Başbakan’ın dediklerini yaparlarsa niye konuşmayalım.
Yeter ki konuşalım.
Konuşanların sonuç alabileceğini gösterelim.
Önce meydanı, ülkeyi iç savaşa götürmek isteyen fanatiklerden geri
alalım.
O nedenle "masa" kelimesine takılmayalım.
Yürüyelim...