ASAF HOCANIN TEZKERE AHLAKI

Ekonomi yazarı Mustafa Sönmez Asaf Savaş Akat´ın tezkere üzerine yazdığı ve televizyon ekranında söyledikleri üzerine bir değerlendirme kaleme aldı. İşte yaşanan günleri anlamak açısından önemli olan yazı..

Google Haberlere Abone ol
ASAF HOCANIN TEZKERE AHLAKI

MUSTAFA SÖNMEZ “.., ben doğrusu ya Türkiye'nin tezkereyi reddetmesinden fevkalade memnunum. Bundan sonra da eğer bu Amerika'dan gelecek parayı alması için herhangi bir fedakarlık yapmasına karşıyım.” Bu sözler, 1 Nisan’da, Celal Pir’in sunduğu NTV’ye Sorun programına katılan Prof. Dr. Asaf Savaş Akat’a ait.



TÜSİAD üyeliğini, öğretim üyeliğini, köşe yazarlığını, şirket danışmanlığını, kimilerinin “Televoleci iktisatçılar” dediği grupla haftalık TV ekonomi söyleşileri programı yapımcılığını aynı koltukta yürüten yılların Asaf Savaş Akat’ının bu sözlerini duyunca, irkildim. İnanamadım.



İnanamadım. Çünkü tezkerenin oylandığı 1 Mart’tan 2 gün once, zapping yaparken Hoca’nın TV’deki programına takılmış; Deniz Gökçe ve Ege Cansen ile tezkere konusundaki tavırlarını izlemiştim. Hoca, tezkerenin geçmesinden, Kuzey Irak’a ABD askerlerinin Türkiye topraklarından geçmesinden yanaydı. Hoca’nın serüvenlerini izleyen biri olarak çok da şaşırmamıştım. Oysa bugün, " ben karşıyım” diyordu...



Yine de emin olmak, haksızlık etmemek için ertesi gün NTV’nin web sitesine girip, program metinlerini kontrol edeyim dedim. İçimden de inşallah yanılıyorum, bu kadar insanın gözünün içine baka baka yalan söyleyecek değil ya, diye geçirdim. İşte 27 Şubat’taki programın metnindeki cümleler: 27 Şubat Perşembe (Ekodiyalog)



Asaf Savaş Akat konuşuyor, " Deniz(Gökçe) biraz farklı düşünüyor, o daha... Tezkere geçerse mutlu olacak, ben de galiba tezkere geçerse mutlu olacağım. Tezkere geçmezseden rahatsızım, hem ahlaki nedenlerle rahatsızım, ondan sonra, ben kendi pozisyonumu da söyleyeyim, yani saklanıyor gibi olmayayım, hem de pratik nedenlerden de, yani sonuçlarından da biraz..”. Demek ki ki Asaf Hoca, tezkere oylamasından iki gün önce beyan etmiş ki, tezkerenin geçmesinden memnun olacakmış. Geçmezse rahatsız olacakmış. Kendi pozisyonu itibariyle de (yatırımlarını kastediyor herhalde ) tezkerenin geçmesini istermiş… Ama 1 Nisan’da ne diyor? (Eğer 1 Nisan şakası yapmadıysa !) “Türkiye'nin tezkereyi reddetmesinden fevkalade memnunum…”



İnsan inanmak istemiyor. Bu kadar mı kolay ? Ama, bir dakika… işin kolayına kaçmamak biraz daha araştırmak lazım. Gerçekten bu yargımız doğru mu ? Bir de Hoca’nın köşe yazısı yazdığı Vatan Gazetesi’ni tarayalım. Esas muradını anlayalım, haksızlık etmeyelim. Hoca, Vatan’da , önce 20 Şubat’ta tezkerenin geçmesi karşılığı gelmesi muhtemel ABD parasının analizini yapmış.



Demiş ki, “ Dolaşan rivayete göre ABD iki yöntemden birini seçin demiş. 20 milyar dolar borç kefaleti ya da 6 milyar dolar hibe önermiş. Acaba hangi yöntemde Türkiye daha fazla tazminat almış oluyor? Bu soruya cevap arayacağız….”



Hoca, tezkerenin siyasi,ahlaki yönüyle ilgili değil. Ekonomisi ile ilgili ve vardığı sonuç: “ 20 milyar dolar borç kefaleti bu hesaba göre 6 milyar dolar hibeye kıyasla yüzde 30 daha fazla imkân sağlıyor. İskonto oranını yüzde 10'a indirince avantaj yüzde 43'e çıkıyor.” Ve…geliyoruz tezkerenin reddi sonrası Hoca’nın tepkisine…



Bu bildik bir tepki. 4 Mart 2003 tarihli Vatan’dan okuyoruz: Yazının alt başlığı: “Bedava yemek olmaz” Okuyalım…



“İngilizce bir özdeyiş hatırlatalım. "Bedava yemek diye bir şey yoktur; her yemeğin faturasını birisi öder". Onurun, bağımsızlığın, özgürlüğün de mutlaka ödenmesi gereken bedelleri vardır. Bütün kamuoyu yoklamalarında büyük çoğunluk ABD ile askeri işbirliğine kesinlikle karşı çıkıyordu. Hal böyle ise, vatandaşlar daha fazla vergi ödeme ve devletten daha az hizmet alma kararını kendileri almışlardır. Özellikle vurgulamak istiyorum. Kimsenin mali disiplinin getirdiği ek yükümlülüklere itiraz etmeye hakkı yoktur. Hükümetin acı reçeteye alternatif olarak sunduğu yol toplum istemediği için Meclis'te reddedilmiştir. Toplum şimdi kararının arkasında durmalı ve özgürlüğün bedelini ödemelidir.” Bu sözleri bir yerlerden daha duymuş olmalısınız. Evet. Tezkereye red kararı sonrası 16 katrilyonluk kemer sıkma paketini toplumun sırtına yükleyeceğini ilan eden AKP hükümetinin cümleleri de aynıydı. Fena bir kuyruk acısı, anlayacağınız…



Gelelim Hoca’nın 1 Nisan’daki sözlerine “… ben doğrusu ya Türkiye'nin tezkereyi reddetmesinden fevkalade memnunum. Bundan sonra da eğer bu Amerika'dan gelecek parayı alması için herhangi bir fedakarlık yapmasına karşıyım. Bu coğrafyada toprağını kiralayarak biz, bu krizi atlatmayalım. Benim onuruma da dokunuyor.”…



….. Demek ki, nasıl oluyormuş ? Önce, tezkere geçmeli” ahlaken böyle olmalı, hem benim pozisyonum da bunu gerektiriyor, diyorsunuz. Tezkere ile gelecek paraların faziletini ballandırarak hesaplıyorsunuz. Sonra tezkere geçmeyince, topluma dönüp, özgürlüğün bedelini ödeyin de aklınız başınıza gelsin, diyorsunuz… Arkasından rüzgar dönünce, rüzgar fırıldağı gibi siz de dönüyor ve herkesin gözünün içine baka baka, toprağını kiralamanın onursuzluk olduğunu, söylüyorsunuz…



Onur, ahlak !… Kaldıysan üç kere vur..


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin