Erdal Şafak/SABAH
SABAH'TAN MEKTUP
Üç gün önce "Le Monde"da ABD Başkanı Barack Obama'nın
Walter Cronkite'i anma töreninde yaptığı konuşmadan bir bölüm
yayınlandı.
Walter Cronkite, sadece ABD'nin en ünlü
gazetecilerinden biri değildi; aynı zamanda Amerikalılar'ın en çok
güvendikleri kişiydi. 17 Temmuz 2009'da 93 yaşında New York'ta
hayata veda etti. 9 Eylül 2009'da New York'taki Lincoln Center'da
Cronkite anısına bir tören düzenlendi. Obama, seleflerinden Bill
Clinton'la birlikte katıldığı törende, "Le Monde"un ifadesiyle tüm
gazetelerin yazı işleri salonuna asılması gereken bir konuşma
yaptı. İşte o konuşmadan bir bölüm:
"Gazeteciliğin çok zor bir dönemden geçtiğini biliyoruz. Haber
iştahımız artarken birçok yazıişleri peş peşe kapıya kilit vuruyor.
Çağımız onca önemli konu üretirken, ciddi gazeteciler işsiz
kalıyor. Bu boşluğu ayaküstü yorumlarla, ünlülerin özel yaşamlarına
ilişkin gevezeliklerle dolduruyoruz.
Kamuoyunun tartışma gündemi yoksullaşıyor. Halkın güveni azalıyor.
Dünyayı anlamakta başarısızlığa uğruyoruz. Tüm bunlar hem
hepimizin, hem de ülkemizin yaşamını olumsuz etkiliyor."
Kapanan gazeteler, işsiz kalan donanımlı gazeteciler... Beyaz
Saray'dan simsiyah bir yazılı basın tablosu.
İki araştırmanın mesajları
Ama karanlığı delen ışık demetleri de yok değil. Biz ikisine
ulaştık.
İlki ABD'nin önemli "Think tank" kuruluşlarından "Pew Research
Center"ın Baltimore kentini pilot bölge seçerek yaptığı
araştırmanın sonuçları. Özetle şöyle: Yöreyle ilgili haberlerin
yüzde 61'ini gazeteler üretiyor. TV'lerin payı yüzde 28, radyoların
yüzde 7, yeni medyanın (Bloglar, internet siteleri, Twitter) ise
yüzde 4. Üstelik, çoğu kez internet siteleri, hatta radyo ve
televizyonlar da yazılı basının haberlerini hiçbir katma değer
eklemeden, "Takla attırarak" kullanmakla yetiniyorlar. Yani, haber
üretiminin en az yüzde 75-80'i gazeteler tarafından
gerçekleştiriliyor. Bu sonuçlar, kamuoyunun haber alma, dolayısıyla
da bilgilenme hakkını ve özgürlüğünü kullanmada gazetelerin
neredeyse tek güvence olmaya devam ettiğini ortaya koyuyor.
İkinci araştırma Kaliforniya Üniversitesi Küresel İletişim
Merkezi'nden. Konusu: "Günde ne kadar haber ve bilgi tüketiyoruz?"
Sonuç: Yeni iletişim teknolojilerinin olmadığı döneme göre, bugün
daha çok sözcük okunuyor.
Araştırmada ABD'de televizyonun etkisiyle azalma sürecine giren
okumanın yeni teknolojilerle tekrar yükselişe geçtiği belirtiliyor.
Rakamlar da veriliyor: 1980'de günde kişi başına 7.4 saat olan
haber ve bilgi tüketimi, 2008'de 11.8 saate çıktı.
ABD'deki eğilimin bizim için geçerli olamayacağını düşünebilirsiniz
ama bir noktayı göz ardı etmemek gerekiyor: Madem dünya
küreselleşme okyanusunda son hızla ilerliyor, onun yelkenlerini
şişiren rüzgârların (eğilimlerin) bazılarını kabul edip bazılarını
reddetmek ne gerçekçi olur, ne de bilimsel.
30 yıl öncesine göre bugün yüzde 50 daha çok sözcük okumak demek, o
sözcüklerin basılı olduğu kâğıtlara daha çok başvurmak demek. O
kâğıtlar da en çok gazeteleri oluşturuyor.
Yani, yazılı basının geleceği pek de karanlık değil. Yeter ki,
değişime, toplumun yeni tercihlerine, yeni ihtiyaçlarına ayak
uydurabilsin.
Sağlıklı ve mutlu bir hafta dileğimle...