Haluk Levent: Bu ‘Hayır’ klibi değil

Ünlü şarkıcı, geçtiğimiz günlerde yayınladığı İzmir Marşı klibi ile gündem olmuştu.

Google Haberlere Abone ol
Haluk Levent: Bu ‘Hayır’ klibi değil

Ünlü şarkıcı Haluk Levent, geçtiğimiz günlerde dev bir orkestra ile İzmir Marşı'nı söylediği klibi Youtube'den paylaşmış, klip kısa sürede yoğun ilgili görmüştü.



Hürriyet’ten Ayşe Arman’a konuşan Levent, içinden geldiği için ‘İzmir Marşı’nı yorumladığını belirterek, “Son dönemlerde, çok acı ki neredeyse sesi kısılan bir marş oldu, bu da benim sinirime dokunuyordu. Neden sesi kısılıyor? ‘Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa!’ dendiği için mi? Tabii ki böyle diyeceğiz. Bu ülkenin kurucusu o! Ama işler öyle bir hale geldi ki, neredeyse Mustafa Kemal’in adından bile rahatsız olunuyor” dedi.



Ayşe ARMAN / HÜRRİYET



Evet’çilerin ya da ‘hayır’cıların değil herkesin klibi

İzmir Marşı klibiyle kalpleri fethettin. İzlenme rekorları kırdın, kırıyorsun...

- Teşekkür ederim. Beğenilmesi hoşuma gidiyor, ben de severek yaptım çünkü. Kalpten...



Bu klibin öyküsü ne?

- Marşın içindeki şiir, 20 senedir konserlerimde okuduğum şiir. Biraz daha uzundur. Yöresel bütün renkleri barındırır içinde. “Kürt Ahmet’ten, Laz Ayhan’dan, Boşnak Cemil’den selam olsun...” der. Ben hep Çanakkale Türküsü içinde okuyordum, bu sefer İzmir Marşı içinde okumak istedim...



Özel bir sebebi var mı?

- Valla içimden geldi. Bir de çok sevdiğim bir marş İzmir Marşı. Yine konserlerime gelenler bilir, eskiden beri söylerim. Son dönemlerde, çok acı ki neredeyse sesi kısılan bir marş oldu, bu da benim sinirime dokunuyordu. Neden sesi kısılıyor? “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa!” dendiği için mi? Tabii ki böyle diyeceğiz. Bu ülkenin kurucusu o! Ama işler öyle bir hale geldi ki, neredeyse Mustafa Kemal’in adından bile rahatsız olunuyor. E bu da çok üzücü. Ben de kendi kendime, “Daha önce Çanakkale Türküsü’nün içine koyduğun şiiri, İzmir Marşı’nın içine koy, bi de güzel orkestra toparla!” dedim. Çok içimden gelerek, çok heyecan duyarak yaptım...



Yani bu tamamen senin aklına gelen bir şey. Sipariş filan değil...

- Tabii ki değil. Ne sipariş ne sponsor ne firma. Tek başımayım. Parasını da tek başıma karşıladım. Yönetmen arkadaşım Kemal Başbuğ’la görüştüm. O da heyecanlandı. Normalin üçte biri ücret aldı. Bir de orada 55 kişilik orkestra var, onlar da almaları gereken paradan çok daha azını aldılar. Herkesin ortak emeği yani, herkes kalbini koydu. Zaten izleyince o enerji geçiyor insana...



Orkestra, beni bu ülkenin geleceği için umutlandırdı



Evet, orkestra da çok iyi, onlar kim?

- Opera ve senfonide çalan genç arkadaşlarımız. Ücretli çalışan sanatçılar ama bu klip için masrafına geldiler. Başka yerlere gittikleri fiyatları biliyoruz, verdiğimiz para onun yanından geçmez. Sağ olsunlar, bizimle saatlerce ve gönülden çalıştılar. Baştan açık açık söyledik, “Kusura bakmayın, gerçek ücretinizi ödeyemeyeceğiz, çok az verebileceğiz, gelmeyebilirsiniz” diye. Hepsi, “Daha neler, seve seve geleceğiz!” dediler. Bu da beni bu ülkenin geleceği için umutlandırdı...



Nerede çektiniz?

- Haa işte orada bir sorun oldu. Bu klibi, Ataşehir’deki Zübeyde Hanım Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü’nde çekmek istedik. Eskiden öğretmen eviymiş. Parasıyla kiralayacaktık tabii. Ama Türkiye öyle bir yer oldu ki, Mustafa Kemal klibi çekmek istiyorsan, herkes bir duruyor. Onlar da durdu. Maalesef e-mail’imize yanıt bile alamadık. Bunu da çok acı buluyorum. Tekrar ediyorum, bu ülkenin kurucusundan söz ediyoruz. Tabii ki kendilerini savunacaklardır, “Mail sayfamız yenilenmişti, o arada yollamışsınız, görmedik” filan falan. Ama olan şu: Son güne kadar yanıt gelmeyince, Bakırköy Belediye Başkanı’ndan rica ettik, bizi kırmadı, Leyla Gencer Opera Salonu’nu verdi.



Muhalifliğimden değil, sevdiğim için okuyorum



Demek ki gerçekten Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili bir şey yapmak zor.

- Evet yapamıyorsun. Beni en fazla kahreden de bu! Klibi çekeceğimi söylediğimde 100 kişinin 99’u, endişeli bir ifadeyle yüzüme baktı ve “Emin misin?” diye sordu. “Senin geçmişten gelen sıkıntıların var, mahkemelerin var. Şimdi işlerin de iyi gidiyor, bir sürü yurtdışı konseri yapıyorsun, niye başına bela alıyorsun, yapma, etme, karışma” dediler. “Yahu!” dedim, “Siz deli misiniz! Bunun bir tık sonrası, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bu ülkede artık yargılanacak hale gelmesi ve onun torunlarının da vatan haini ilan edilmesi! Böyle bir durumda, ben yanacaksam yanmam lazım...” Bu arada İzmir Marşı’nı da muhalifliğimden değil, sevdiğim için okuyorum. Şiire gelince, dediğim gibi 20 küsur yıl önce yazdığım şiir...



Peki klip çekildi... Sonuçtan sen de memnun musun?

- Evet. İzlerken tüylerim diken diken oldu. O yıllarda cepheye silah götüren anneleri, kadınları görüp etkilenmemek mümkün mü? Nice insan ölmüş bu topraklar uğruna. Hepimizin atası, dedesi, ninesi ölmüş... Ben şunu söylemeye çalıştım: Son dönemlerde öyle bir ayrışma noktasına gelindi ki, eğer ‘hayır’ çıkarsa, PKK’yla aynı yöndesiniz, FETÖ’yle aynı yöndesiniz deniyor... Olacak şey mi bu? Biz hepimiz biriz. Biz hepimiz Atatürk ve silah arkadaşlarının torunlarıyız. İster ‘evet’ dersin, ister ‘hayır’. Suçlamak, neredeyse vatan hainliğiyle bir tutmak niye? Hepimiz şehit çocuklarıyız. Ben belki kendimi felsefi olarak sosyalist diye tanımlayabilirim ama o önemli değil. Benim dedem ve dedemin kardeşleri de şehit olmuş. Dedem savaşmış. Bizler bu ülkenin kurucu değerlerini yok sayamayız...



Dedem savaştan geldiğinde 29 yaşındaymış



Yani sen ‘evet’ ya da ‘hayır’ diye bir vurgu yapmıyorsun...

- Kesinlikle yapmıyorum! Bu bir ‘hayır’ klibi değil! Bu, hem ‘evet’çilerin hem ‘hayır’cıların, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkesin klibi. Türkiye’nin yüzde 47’si ‘evet’ dese bile, ben o yüzde 47’nin Mustafa Kemal düşmanı olduğuna inanmam, inanamam.



Dedene ithaf etmişsin... Dedenin bir hikâyesi var mı?

- Yıl 1914. Dedem henüz 14 yaşında. Askere alınıyor. Ben Genelkurmay’a kadar gittim, Milli Savunma Bakanlığı’nın arşivlerine kadar araştırdım. Dedem önce Yemen’de savaşmış. Orada esir düşmüş, Suudi Arabistan çöllerinde bayağı bir bekletilmiş. Sonra kurtulmuş. Derken Kurtuluş Savaşı olmuş, orada da savaşmış. Bir kardeşi Çanakkale’de savaşmış. Ahmet Gani ismindeki kardeşi, gözünün önünde top mermisiyle parçalanarak şehit olmuş. Bir diğer kardeşi Yunus, vücuduna isabet eden mermiyle 40 yıl boyunca yaşamış. Dedem savaştan 29 yaşında geliyor. İkinci evliliğini yapıyor. Çünkü ilk karısı ölmüş. 63 yaşında o da vefat ediyor. Ama bu 30 küsur yıl içinde 8 çocuk yapıyor. Ne yazık hiç tanıma fırsatı bulamadım, ben doğduğumda ölmüştü...



Biz feci ötekileştirildik, bunun son bulması lazım



Peki bu klibi yaptın... Hiç olumsuz şeyler düşünmedin mi?

- Düşündüm. Ben bunları söylemenin sakıncalı olduğunu biliyorum. Önemli değil, sakıncalı olsun. İşlerim mi durur? Dursun. Sıkıntılar da yaşanabilir. En fazla ne olacak? Hakkımda soruşturma mı açılacak? Başka bir olay bahane edilip içeri mi alınacağım? İçeri atılırım ya da iş yapamaz hale gelirim, yıpratılırım... Olabilir. Yeter ki bu şarkı, binlerce kez, milyonlarca kez dinlensin. Benim dedemler, orada paramparça olmuşlar. Onlar dünyanın kahrını çekmişken, bu kadar eziyet görmüşken, ben içeri girmişim, yıpranmışım, iş kaybetmişim çok mu? Yemin ederim umurumda değil...



Nasıl tepkiler aldın?

- Güzel tepkiler aldım. AKP’ye oy ve gönül vermiş insanlar da izledi. Mutlu oldum o yüzden. Biz feci ötekileştirildik. Bunun artık son bulması gerekiyor. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Türkiye’deki muhafazakâr kesime sanki karşıymış gibi gösterilmesi beni üzüyor. Kurtuluş Savaşı’nın kahramanlarına bakın. Sütçü İmam’dan, Makbule Ana’dan bahsediliyor. Beş vakit namaz kılan insanlar. Biz onların torunlarıyız. Kimi AKP’ye oy veriyor, kimi CHP’ye, kimi Saadet Partisi’ni tutuyor, kimi HDP’yi, kimi de MHP’li. Siyasi görüşlerimiz farklı olabilir ama hepimiz bu Cumhuriyet altında demokrasi sınırları içinde, özgürce yaşayabiliriz, yaşayabilmeliyiz... Bunu savunamıyorsam, susuyorsam, zaten tarihe gömüleceğim demektir!



Ayşe Arman'ın Haluk Levent ile yaptığı röportajın tamamını BURADAN okuyabilirsiniz.


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin