İstanbul Üniversitesi’nde gazetecilik alanında saha gözlemlerini akademik bir perspektifle birleştiren Dr. Musa Çelik, yeni kitabı “Gazetecinin Mesaisi Olmaz: Türkiye’de Gazetecilerin İstihdamında İŞKUR Etkisi” ile medya sektörünün yapısal sorunlarını gündeme taşıyor.
“PROGRAM UMUT IŞIĞI OLDU”
Türkiye'de gazetecilik mesleği, giderek derinleşen yapısal sorunlar ve artan işsizlikle mücadele ederken, İŞKUR’un işbaşı eğitim programı sektöre adım atmak isteyen genç gazeteciler için umut ışığı oldu. Ancak program kapsamında yaşanan hak kayıpları, uygulamanın işlevselliğini tartışmaya açtı.
“SÖZLER KÂĞIT ÜZERİNDE KALDI”
Program kapsamında çalışan gazeteciler, uygulamada “gazetecinin mesaisi olmaz” denilerek 45 saatlik iş çalışmasının aşıldığı bilgisini paylaşan Çelik, “İş güvencesinden yoksun, düşük ücretlerle çalışan gazetecilerin yaşadığı en büyük problemlerden biri, mesai saatleri ve sosyal hakların çoğu zaman ‘kâğıt üzerinde’ kalması. Program dahilinde haftada 45 saatlik çalışma süresi belirlenmiş olsa da, ‘gazetecinin mesaisi olmaz’ anlayışıyla bu sınırlar sıkça ihlal ediliyor. Görüşülen birçok gazeteci, hafta sonu ve resmi tatillerde çalışmanın zorunlu hale geldiğini, aksi takdirde işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kaldıklarını belirtiyor” diye konuştu.
MAAŞLAR ASGARİ ÜCRETİN ALTINDA, SİGORTA PRİMLERİ YATIRILMIYOR
Gazetecilerin önemli bir kısmı program kapsamında asgari ücretin dahi altında maaş alırken, bu ücretin tamamlanması işverenin insafına bırakılmış durumda. Bazı görüşmeciler, program sonrasında işverenlerin düşük maaş tekliflerini kabul ettirme konusunda baskı kurduğunu ifade ediyor. Ayrıca sigorta primlerinin ödenmemesi nedeniyle gazeteciler hem basın kartı başvurusunda hem de emeklilik haklarında ciddi kayıplar yaşıyor.

İSTİHDAM SAYISI ARTIYOR, ANCAK KALICILIK TARTIŞMALI
Akademisyen Dr. Musa Çelik, program kapsamda birçok üniversite mezunun program vasıtasıyla istihdam olanağı yakaladığına dikkat çekerek, “İŞKUR’un 2015-2022 yılları arasında yürüttüğü işbaşı eğitim programı kapsamında 2.299 gazeteci istihdam edildi. Program sayesinde birçok genç iletişim fakültesi mezunu, sektörde tecrübe edinme fırsatı buldu. Ancak sürecin işveren lehine şekillendiği, bazı işletmelerin mevcut çalışanlarını da program kapsamında göstererek maliyet avantajı elde ettiği ileri sürülüyor. Denetim eksikliği nedeniyle naylon kadro uygulamaları devam ederken, gazeteciler güvencesizliğe mahkûm ediliyor” ifadelerine yer verdi.
İLETİŞİM FAKÜLTELERİ VE SENDİKALAR SESSİZ
Çelik, kitabı hakkında önemli bir bulguya da ulaştı. İletişim fakültesi hocaları ve öğrencilerinin programdan haberdar olmadıklarını belirterek, “Araştırmaya göre, üniversitelerin iletişim fakültelerinde bu program yeterince tanıtılmıyor. Görüşmecilerin çoğu, İŞKUR’un bu imkanından tesadüfen haberdar olmuş. Öte yandan sendikal bilincin zayıf olması da gazetecileri işveren karşısında daha da savunmasız hale getiriyor” dedi. Çelik, sözlerinin devamında tanıtım anlamında aktif bir sürecin izlenmesi gerektiğini açıkladı.

GAZETECİLER GELECEKTEN UMUTLU AMA TEMKINLI
Çelik, İŞKUR’un sosyal devlet olgusunu tekrar hatırlaması gerektiğinin altını çizerek, “İŞKUR’un rolünü tekrar hatırlayarak uygulamayı daha şeffaf ve adil hale getirmesi halinde, gazeteciler için bu program geleceğe dair umut verici olabilir. Maaşların iyileştirilmesi, sigorta primlerinin eksiksiz yatırılması ve sosyal hakların güvence altına alınması, programın etkili bir istihdam politikası olarak kalıcı hale gelmesini sağlayacaktır” dedi.
EDİRNE'DEN DOĞAN BİR FİKİR: “İŞKUR’LA ÇALIŞIR MISIN?”
Kitabın ortaya çıkış hikâyesini Edirne’deki bir yerel gazetede duyduğu bir soruya dayandıran Dr. Çelik, şu ifadeleri kullanıyor:
“Bu fikir ilk kez Edirne’ye geldiğimde, bir gazetede yapılan iş görüşmesinde ‘İŞKUR’la çalışır mısın?’ sorusuyla zihnimde oluştu. Yüksek lisans tezimi de bu alanda hazırlamıştım. Doktora sürecimde ise gazetecilerin değişen çalışma koşullarının İŞKUR ile nasıl kesiştiğini araştırdım.”