YURTSAN ATAKAN: TÜRKİYE'NİN EN ÇOK ZİYARET EDİLEN HABER SİTESİ OLMAK UĞRUNA YAYIN YÖNETMENLERİNİN BAŞVURMADIĞI SAÇMALIK KALMADI

MEDYATAVA RÖPORTAJ-Sayım Çınar, Akşam gazetesinin yeni internet ve teknoloji yazarı Yurtsan Atakan’la konuştu. Yurtsan Atakan daha önce çalışmış olduğu Hürriyet gazetesini, www.onpunto.com’un kapanma nedenlerini, gazetecilerin Twitter’da sosyalleşmesini, internette yer alan medya sitelerini Sayım Çınar’a değerlendirdi.

Google Haberlere Abone ol
YURTSAN ATAKAN: TÜRKİYE'NİN EN ÇOK ZİYARET EDİLEN HABER SİTESİ OLMAK UĞRUNA YAYIN YÖNETMENLERİNİN BAŞVURMADIĞI SAÇMALIK KALMADI

 


 


Siz yıllardır medya dünyasında yer alan bir gazetecisiniz. Daha önce Hürriyet gazetesinde yazıyordunuz? Ne oldu da Kelebek’teki yazılarınız sona erdi?


Doğan grubunda birden fazla görevim vardı. Yazarlık üç şapkamdan biriydi ve gruptaki asıl görevimdi. İkinci şapkam onpunto.com'un yöneticiliğiydi. Onpunto'yu Doğan Online için kurmuştum ve yönetiyordum. Üçüncü şapkam ise Hürriyet'in teknoloji ve bilişim eki e.yaşam'ın genel yayın yönetmenliğiydi. Bu üç şapkadan ikisi pek şık olmayan şekillerde kaldırıldı. Önce onpunto.com şık olmayan bir şekilde kapatıldı. Birkaç ay sonra ekonomik krizin başladığı günlerde e.yaşam eki yine aynı şekilde gerekçesiz kapatıldı. e.yaşam Türk basın tarihinde en uzun soluklu bilişim ekiydi. Hiçbir bilişim ekinin üçüncü ayını görmediği Türk gazetelerinde tam sekiz yıl kesintisiz olarak ve üstelik her sayısı reklam müdürü Deniz Tufan'ın da katkısı sayesinde kârlı yayınlanarak, bundan sonra da kolay kolay kırılamayacak bir rekora sahipti. Her iki kapatma da bağlı olduğum tepe yönetim yerine alakasız kişilerce tebliğ edildi tarafıma. Böyle olunca da, toptan ayrılık kaçınılmaz oldu.


 


Hürriyet binasında daha önce www.onpunto.com adlı siteyi yapıyorsunuz. Bu proje neden yarım kaldı ve bu site kapatıldı?


Yazarlarımızdan biri de sendin. Onpunto.com Doğan Online için yarattığım bir projeydi. Zamanının önünde bir projeydi. O dönemde Doğan Online'ın İcra Başkanı olan Orhan Göksal'ın ve Hanzade Doğan'ın projeye inanması ve destek vermesi sayesinde hayata geçmişti. Onpunto’nun vizyonu geleceğin medyasının mutlaka kullanıcı içeriğine dayalı olacağı ve gelecekte blogcuların yazılarıyla, profesyonel yazıların harmanından oluşan hibrid yayıncılığın öne geçeceğiydi. Onpunto hiçbir tanıtımı yapılmamasına rağmen çok kısa sürede günde 60-80 bin tekil ziyaretçi ve 150-250 bin sayfa görüntüleme rakamlarına ulaştı. Vizyonunun doğru olduğu, şimdi ABD'de aynı hibrid yapıyla öne çıkan Drudgereport.com ve benzeri sitelerle de kanıtlandı. Ancak Onpunto'nun yayın hayatının kritik bir döneminde, Onpunto tam da kendi gelir modellerini yaratırken Doğan Online'da tepe yönetimi değişti. Stratejik bir küçülmeye giden grup kâr etmeyen tüm girişimleri ya kapatmaya ya satmaya başladı. Tam da o sırada bloglara yatırım yapmakta geciken Hürriyet, blog altyapısına yatırım yapma arayışına girdi. Ve hızlı bir geçiş yapmak amacıyla Onpunto.com, Hürriyet tarafından satın alındı. Ancak Hürriyet.com.tr'nin tepesindeki Fatih Çekirge'nin internet vizyonu, Onpunto.com'un vizyonunu kavrayabilmekten çok uzaktı. 1998'de Hürriyet'ten yeni kurulmakta olan Star gazetesine transfer olduğumda da internet konusunda Fatih Çekirge ile bilgi düzeyimiz arasında uçurumlar vardı. Star gazetesinin internet sitesini ekibimle birlikte kurmuştuk. Star gazetesi dünyada çıktığı ilk günden itibaren tüm içeriğiyle internette yayınlanan ilk günlük gazete olmuştu. Fatih Çekirge gazetenin çıktığı ilk gün beni yanına çağırmış ve "Bu ne böyle!" demişti. Masasından alıp havaya kaldırdığı iri boy tabloid gazeteyi işaret ederek, "İnternet sitemiz de aynı gazetenin mizanpajında olmalı. İnsanlar sayfaları fışt, fışt diye çevirebilmeli" demişti. Şimdi geldiği pozisyonu düşününce, gülmemek elde değil. Fatih Çekirge, Onpunto.com'un 30 bin yazarının ürettiği her biri gazetelerde yayınlanabilecek kalitede yüz binlerce yazıyı beklediğim gibi hurriyet.com.tr ile entegre edemedi. Ve bir gün, tıpkı Star gazetesinde Cem ve Hakan Uzan'ın isteğiyle çıkardığım ve çıktığı günlerde gazeteye 80-100 bin tiraj getiren Startek'te olduğu gibi, ben yurtdışında olduğum bir sırada Fatih Çekirge ekibimi çağırıp, işin kapandığını söylemiş.


 


Hayatımıza hızlı bir şekilde giren internet, özgür gazetecilik için fırsat mı? Ülkemizin internetle nasıl bir ilişkisi var?


İnternet özgür gazetecilik için hiç kuşkusuz çok önemli bir fırsat. Ancak Türkiye için de bu böyle mi, bir hayli kuşkuluyum. Bir kere internete dünyanın en totaliter rejimlerindeki gibi bakan bir yasamız var. Bu yasa internetteki sitelerin sorgusuz sualsiz kapatılabilmesine, sansürlenebilmesine olanak tanıyan bir yasa. Bugün bu yasaya dayanılarak erişimi engellenen 6 bini aşkın site var. Tek bir sayfa uğruna Youtube, Myspace gibi dünyanın en çok ilgi gören, en büyük siteleri sansürlenebiliyor Türkiye'de. Diğer yandan Türkiye'deki kimi siteler de internet yayıncılığının itibarını hızla dibe çekiyorlar. Türkiye'nin en çok ziyaret edilen haber sitesi olmak uğruna, yayın yönetmenlerinin başvurmadığı saçmalık kalmadı neredeyse. İnternet haberciliğinin itibarı öylesine hızlı bir şekilde aşağı çekiliyor ki, bu ortamda özgür gazetecilik yapılıp yapılamayacağı tali bir soru olarak kalıyor.


Yine de her ne olursa olsun, internetin özgür ortamı hiçbir zaman tamamen kısıtlanamayacak. İnternetin yapısı özgürlüğe dayanıyor. Bu özgürlüğü tamamen kısıtlayabilmek için internetten tamamen kopması gerekir bir ülkenin. Bu çağda bunu yapmaya kalkışacak bir ülkenin durumu da soğuk savaş yıllarında kendini dünyaya kapatmaya kalkan Arnavutluk'unkinden farklı olmaz.


 


Gazetecilerin Twitter’da sosyalleşmesine ne diyorsunuz? Facebook’u mu daha çok benimsiyorsunuz yoksa Twitter’ı mı? İnternette sizin bildiğiniz yeni sosyalleşme alanları var mı?


Facebook'u da, Twitter'ı da kullanıyorum. Ama ikisini birbiriyle karşılaştırmak doğru olmaz bence. Facebook çok gelişkin bir ortam. Twitter ise bir hayli sade. Hatta ilkel. Buna rağmen boyundan büyük işlere yarıyor. Facebook dediğim gibi muhteşem bir araç. Ama gazetecilik açısından kullanılabilecek pek öyle enteresan araçlar sunmuyor. Twitter ise hem gazeteciler için hem yayıncılık açısından önemli bir araç. Ben Twitter yerine daha gelişkin özelliklere sahip Frienfeed'i tercih ediyorum. Bir kere Twitter'daki gibi 140 karakterlik mesaj sınırının olmaması çok büyük bir avantaj. Twitter'da 140 harfle bir fikri tam anlamıyla ifade edebilmek bazen zor olabiliyor. Friendfeed'in yazılanlara cevap verme yapısı da, Twitter'e göre çok daha kullanışlı ve fonksiyonel. Twitter'ın en büyük avantajı daha fazla biliniyor olması, dolayısıyla daha fazla kişi tarafından kullanılması. Ancak zamanla liderliği Friendfeed'e kaptıracak gibi görünüyor.


 


Bu arada Akşam gazetesine geçişiniz nasıl gerçekleşti? Akşam’daki köşenizden bahseder misiniz biraz?


Hürriyet'ten ayrıldıktan sonra medyadan tanıdığınız Murat Sabuncu ve teknoloji dünyasından tanıdığınız Cem Soysal ile birlikte NeoBiz isimli bir medya şirketi kurduk. Temel faaliyet alanımız içerik üretmek. Genellikle büyük şirketlere pazarlama amaçlı kullanabilecek etkileşimli internet portalları kurup, içeriğini yönetiyoruz. Ama internet dışında basılı yayınların içeriğini üstlendiğimiz de oluyor. Akşam'daki teknoloji sayfalarını da, NeoBiz olarak dışarıdan yapıyoruz. Yönetimimdeki editör arkadaşlarımla birlikte yaratıyoruz içeriği. Akşam'daki köşe yazılarım da bu teknoloji sayfaları vesilesiyle doğdu. İsmail Küçükkaya ile kanımız çok tuttu. Gerek kendisiyle gerek Akşam'ın Genel Yayın Koordinatörü Nergis Bozkurt ile tanışır tanışmaz birbirimize kanımız ısındı. Sanki onlarca yıldır ahbapmışız gibi bir hava doğdu aramızda. Akşam'daki teknoloji yazılarım bu haftadan itibaren haftada ikiye çıkıyor. Pazar günlerine ek olarak salı günleri de yazıyor olacağım Akşam'da. Yakın bir gelecekte sadece teknoloji yazılarıyla değil yaşam tarzı yazılarımla da çıkmayı düşünüyorum Akşam okurlarının karşısına. Ve birkaç sürprize daha hazır olun Akşam'la olan birlikteliğimde.


 


Çalıştığınız medya kuruluşları içinde en çok nerede huzurlu oldunuz? Basının geleceği hakkında neler söyleyebilirsiniz?


Bugüne kadar çalıştığım kuruluşların hemen hemen tamamında huzurlu oldum. Huzurumu bozmaya çalışanlar hepsinde oldu ama temelde çalıştığım yerlerle sorunsuz çalışmaya yatkın bir yapım var. Sorumluluklarımı bilirim ve bunları bağlı olduğum yöneticiye hiç müdahale etme ihtiyacı duyurtmayacak şekilde pürüzsüz bir şekilde yerine getiririm. Örneğin Hürriyet'teki toplam 11 yıllık çalışma hayatım boyunca Ertuğrul Özkök'le en fazla dört ya da beş kez bir araya gelmişizdir işle ilgili bir konuda. Dediğim gibi çalıştığım her kuruluşta huzurluydum ama en huzurlusu herhalde Hürriyet ve Akşam. Akşam'ı hem yayın çizgisi, hem yaptığı özel haberler, hem de sahip olduğu birbirinden renkli yazar kadrosu nedeniyle çok beğeniyordum. Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya sempati duyacağım biri çıkmasa da sorun yaşamazdık. Ama İsmail Küçükkaya ve Nergis Bozkurt'la sanki kırk yıllık ahbapmışız da yıllar sonra tekrar bir araya gelmişiz gibi bir sempati doğması işin bonusu oldu benim için.


 


İnternet sizi içinde bulunduğunuz ortamdan soyutlayan başka bir dünya öyle değil mi? Teknoloji ve internet filmleri denildiğinde aklınıza hangi filmler geliyor?


Strange Days, tartışmasız bir numaram. Muhteşem ötesi bir filmdi. Solaris de ikinci favorim herhalde. Matrix'i de unutmamak gerek tabii. Blade Runner ise filmiyle değil ama kitabıyla (Do Electric Sheep Dream) bir numaramdır. 1984, 2001 Space Oddesy de filmlerinden çok kitaplarıyla iz bırakanlardan.


 


Türk basını için ilk olma özelliği taşıyan internet yazılarını, 1995 yılından itibaren Hürriyet gazetesinde düzenli olarak yazmaya başlayarak, internetin Türkiye'de geniş halk kesimleri tarafından tanınmasını sağladınız. Nasıl günlerdi o yıllar?


Çok enteresan yıllardı. Şimdi sana komik gelecek kadar büyük bir rezistans vardı internete karşı. İnternetle ilgili yazılarıma ilk olarak 1994'te PC Magazine Türkiye ve Esquire Türkiye dergilerinde başlamıştım. 1994 sonunda Yeni Yüzyıl yayına başladığında, gazetenin Toplum Yaşam Servisi müdürüydüm. Gazetenin "yaşam tarzı" içerikli arka kapağını ekibimle birlikte yapıyorduk. İnterneti de bir "yaşam tarzı" konusu olarak gördüğümden, arka kapakta zaman zaman internet yazıları yazmaya başladım. İnternet Türkiye için çok yabancı bir konuydu o zamanlar. Türkiye'deki toplam internet kullanıcı sayısının 1000'i bile bulmadığı günlerdi.


Arka kapakta internet konulu yazılar yayınlamamız yazı işlerinden bazı arkadaşların pek hoşuna gitmedi. Türkiye'de kaç internet kullanıcısı var ki, bu haberlere yer veriyoruz diye itiraz ediyorlardı. Öyle ki, ne zaman internetle ilgili bir konu önersem Genel Yayın Yönetmeni Okay Gönensin'in alaylarına maruz kalmaya başlamıştım. "Oooo, Mösyö İnternet! Demek öyle..." diyordu. Sonunda birinci Ayamama Seli sırasında bir başka vesileyle istifa edip Hürriyet'in yolunu tuttum. Ertuğrul Özkök'ün de kafasında New York Times'ın bilim sayfaları varmış. Gel bir bilim sayfası yap içinde interneti de geçirirsin, dedi. Yok, internet başka, bilim başka diye itiraz ettim. Kolumdan tutup Yazı İşleri Müdürü Cafer Yarkent'in yanına götürdü. Yurtsan, bize bilim sayfaları yapacak, bir maket hazırlayın birlikte de, bakalım dedi. Cafer Abi, bilim ve teknoloji hastası çıktı. Anlatır anlatmaz beni anladı. Gel dedi, iki sayfa maketi yapalım. Biri internet, biri bilim konulu olsun. Bir de köşe yazısı yaz, dedi, bakarsın onaylanır köşe yazarı olursun.


Hemen konuları ve görselleri verdim, harika iki sayfa yarattı Cafer Abi. Git, dedi, ben Özkök'e gösteririm. Hafta sonu evde kahvaltımı ederken, gazeteyi açtım ki ne göreyim? Maket olarak hazırladığımız internet konulu sayfa basılı, karşımda. Üstelik köşe yazımla birlikte. Sayfa, Türk medyasında büyük sükse yarattı. Okurlardan da çok büyük ilgi gördü. Bilişim endüstrisi de sahiplendi. Haftalık düzenli internet sayfası yazmaya başladığım yılları hayal edebilmeniz için şu örnekleri vereyim. Windows 95 henüz çıkmamıştı, bilgisayarda çoğunlukla DOS işletim sistemi üzerinde çalışıyorduk. Yahoo daha yeni kurulmuştu ve rehberindeki sitelerin tamamını gezmem en fazla birkaç günümü almıştı. Amazon yoktu, ebay yoktu, Superonline yoktu. Türk Telekom erişim sağlayıcılarla papaz bile olmamıştı daha. Çünkü Türkiye'den internet erişim hizmeti veren kimse yoktu. Bırakın Google'ı, atası Altavista bile henüz kurulmamıştı. Ertesi yıl diğer gazeteler de birer ikişer kendi internet sayfalarını açmaya başladılar.


 


İnternette yer alan medya sitelerini nasıl buluyorsunuz? İnternette en çok hangi siteleri neden ve niçin izliyorsunuz?


İnternetteki medya siteleri çok önemli bir boşluğu dolduruyorlar. İnternetle birlikte eskiden kendi içine kapalı gruplar daha fazla dışarı açılır oldular. İnternetle birlikte enformasyona erişim o kadar kolaylaştı ki, artık ait olmadığımız grupların yaşamına da dikiz atabiliyoruz. Ve dahası bundan keyif alıyoruz. Medya siteleri de, internetin bu dikiz attırma kolaylığının ekmeğini yiyorlar. Biri Bizi Gözetliyor gibi "reality show" tarzı TV programları internet kültüründen doğan formatlar. Ve medya doğası gereği o kadar göz önünde ki, kendisinin bir sit-com'a dönüşmesi kaçınılmaz oluyor. İnternetteki medya siteleri de işte medya içindeki hayatı, sadece medya içindekilerin değil herkesin gözü önüne seriyor. Ben şahsen basılı medyanın sit-com'laşmasından çok, medya sit-com'unu bize aktaranın medya siteleri olmasını doğru buluyorum.


 


İnternet dünyasına reklam verenler, verdikleri reklamın ölçümünü doğru bir şekilde alabiliyorlar mı?


Kesinlikle almıyorlar. İnternet reklamlarının genel reklam pastasından aldığı pay Türkiye'de, batılı ülkelerle karşılaştırıldığında hâlâ çok ama çok düşük. Bu pay da reklam verenin bilincinden değil, çokuluslu şirketlerin Türkiye'deki temsilcilerini internete de reklam vereceksin diye zorlamalarından kaynaklanıyor. Hal böyle olunca, internet reklamına ayrılan pay bilinçli değil, zoraki olunca da reklam paraları geri dönüşü çok az olan birkaç internet oyuncusuna akıyor. Kendim de bir dönem reklam veren olduğum için çok yakından biliyorum. Türkiye'nin en çok ziyaret edilen iki haber sitesinden biri olmakla övünen sitelerden birinde döndürdüğümüz "banner"lara tıklanma oranı on binde 2 ile 4 arasında değişiyordu. Nedeni basit. Bu sitelerde kıytırık ölçümleme aracı Alexa'da bir sıra yukarı çıkmak için öylesine soytarılıklara başvuruluyor ki, o sayfadan bu sayfaya atlatılan ziyaretçilerin gözü "banner"ları görmüyor. Oysa dikey ilgi alanlarına hitap eden, belli konularda uzmanlaşmış, belli sektörleri kapsayan sitelere verilen "banner"lara tıklanma oranı çok, çok daha yüksek. Reklam verenin, internete reklam verirken daha bilinçli olması lazım. İnternete ayrılan bütçelerin artırılması ama site seçiminin bilinçli yapılması, reklamdan alınan geri dönüşü kat kat artıracaktır.


 


Siz aylık bir dergide yeme-içme yazıları yazıyorsunuz. Yeme-içme yazıları yazmanın püf noktaları nelerdir?


Evet, Türkiye'nin en kaliteli yeme-içme dergisi Gusto'da yazıyorum. Kelebek'te yazdığım ve okurlardan çok büyük ilgi gören yeme-içme yazılarımı Gusto'da devam ettirmek büyük bir keyif. Gusto'nun yayın yönetmeni Mehmet Yalçın, Gusto yazarlığı teklifini ben henüz Hürriyet'te yazmaya devam ederken getirmişti. Ben de seve seve kabul etmiştim. Evet Hürriyet'te çok geniş bir okur kitlesine hitap ediyordum belki ama Gusto'nun gusto sahibi okur kitlesine hitap etmenin keyfi bambaşkaydı. Yeme-içme yazmanın püf noktası, öncelikle çok gezmek, çok farklı yerlerde yemek yemek ve çok okumaktan geçer. Yeme-içme hakkında ne kadar fazla şey biliyor olursanız olun dünyayı gezmiyorsanız, dünya yeme-içme trendlerini yerinde takip etmiyorsanız bildikleriniz solda sıfır kalır. Öte yandan dünyayı ne kadar geziyor olursanız olun, yeme-içme konusunda yeterince okumuyorsanız da, durum aynıdır...


 



 


SAYIM ÇINAR


sayimc@superonline.com


 

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin