YETKİN DİKİNCİLER 'ÇIPLAK GERÇEK'İ ANLATTI: '45 DAKİKALIK DİZİ PROFESYONEL İŞİ'

Bu akşam ilk bölümüyle ekrana gelecek Çıplak Gerçek dizisinin başrol oyuncusu Yetkin Dikinciler: "Bel fıtığım vardı. Bu dizi sayesinde belimi doğrulttum."

Google Haberlere Abone ol
YETKİN DİKİNCİLER 'ÇIPLAK GERÇEK'İ ANLATTI: '45 DAKİKALIK DİZİ PROFESYONEL İŞİ'

BANA “Yetkin Dikinciler’i nasıl bilirsiniz?” diye sorsalar, hiç düşünmeden “Profesyonel” olarak cevap veririm. Çünkü Yetkin bir işte varsa, ortada mutlaka iyi bir hikâye vardır, tadı damağımda kalacak bir oyunculuk performansı izleyeceğime emin şekilde otururum koltuğuma... Tabii tüm bunların ötesinde profesyonel tanımım Bülent Emin Yarar’la birlikte oynadığı ve iki sezondur kapalı gişe oynayan ‘Profesyonel’ oyununa atıfta bulunmaktır. Yetkin, bu akşam karşımıza Kayıp Şahıslar Bürosu Komiseri Galip olarak çıkmaya hazırlanıyor. Üstelik son yıllarda tüm oyuncuların tek hayali olan, 45 dakikalık bir dizide rol alıyor. 16 bölümsürecek, Derya Alabora, Mustafa Uğurlu ve Erdem Akakçe’nin de rol aldığı diziyi Ümit Ünal yönetiyor. Bu akşam, iki bölümbirden ekrana gelecek dizi için Yetkin, “Bel fıtığım vardı. Bu dizi sayesinde belimi doğrulttum” diyor.


'GÖZ BOYAMA ŞANSINIZ YOK’


-Yaz ayları genellikle senin filmden filme koştuğun zamandır. Bu kez şaşırttın ve ‘Çıplak Gerçek’ dizisiyle karşımıza çıktın...
Açıkçası bel fıtığı sorunuyla mücadele ettiğim için tiyatro sezonu ve turneler bitsin diye bekliyordum. Dinlenip iyileşmeyi planlamıştım. Ama Star Yapım’dan bir telefon aldım. Projeden bahsettiler ve üç bölüm senaryo gönderdiler.Görüşmeye resmen belimde kuşakla gittim. Yönetmen Ümit Ünal’la görüştüm ve ikna oldum.


-Nasıl ikna oldun?
Görüşmemizde orijinal yapımdan parçalar gösterdiler. Senaryo bizi başka bir mekâna götürmediği için, kapalı alanda psikolojik derinliği olduğunu görünce heyecanlandım. Bu güne kadarda aynı heyecanla çalışmaya devam ettim.


-‘Çıplak Gerçek’ çok uzun yıllar sonra 45 dakika çekilen ilk dizi. Bu nasıl bir konfor?
Öncelikle gözboyama şansınız yok. Uzun uzun bakışmalar, müzik altı sahnelerle diziyi uzatmak zorunda değilsiniz. Bunlara asla müsaade etmiyor.16 bölümlük bir hikâye. Dolayısıyla birinci bölümü çekerken son bölümde neler olacağını bilerek çektik. Herkes ne yapacağını biliyordu.O nedenle durumu kurtarmak, reytingi yükseltmek için son anda sete gelen senaryo parçacıkları olmadı. Zaten dizi bu akşam yayınlandığında biz 16’ncı bölümü bitirmek üzere olacağız.Aktör olarak bir karakter yaratırken nereden nereye yolculuk yapacağınızı bilmek önemli bir şey.


-Temposu yüksek, seyirciyi asla kandıramayacak bir işte mutlaka çok iyi bir oyuncu olmak mı lazım?
Bu diziyi kapalı mekânda, dublaja gerek kalmadan çekiyoruz. Sesimiz ruhumuzu canlandıran şeydir. Bir daha o atmosferi yaşamazken yakalamaya çalışmayız. Ama sözün özü, 45 dakika dizide oynamak profesyonellerin işi. “Neyi koysak olur?” demeden, seçilerek yerleştirilecek bir iş.


‘ÇIPLAK GERÇEK ORTAYA ÇIKACAK’


-Dizide Komiser Galip karakterini canlandırıyorsun. Galip ekranda izlediğimiz diğer polis profilleri ne göre daha sakin biri. Bu, seyirciyi şaşırtmayacak mı?
Dizi görüşmesine gittiğimde Ümit Ünal, “Galip, aslında tekdüze görünen bir adam. Kayıp Şahıslar Bürosu’nda bir soruşturma yürütüyor. Ama onun da bir özel hayatı var” demişti. Bu, beni heyecanlandırdı. Ama bazı tansiyonlu sahnelerde Ümit Ünal’ın beni uyardığını hatırlıyorum. Bana kibarca “Galip böyle yapmasa” diyordu. Biz oyuncular bile polis ve üniforma yani otorite dediğimiz zaman onun yumruğunu masaya vurup her yerde borusunu öttürebileceğini zannediyoruz. O nedenle ‘artizlik’ yapabileceğini düşünebiliriz. Bu bir yanılgı. Onlarında gerçekten insan olduğunu unutmamak gerek. Bende Kayıp Şahıslar Bürosu’nda insanlara yardım etmeye çalışan Galip Komiser’in sükûnetli olması gerektiğine inanıyorum.


-Dizide 18 yaşında kaybolmuş Hazal adlı bir kayıp kızı arıyorsunuz. Seninde bir oğlun var. İnsan böyle bir işin içinde dahamı pimpirikli oluyor?
Hayır. Ben eskiden beri öyleyim. Anne annem bizi “Aman çocuğum gofret verirlerse almayın” diye büyüttü Oya. Ama bu işin güzel tarafı şu; bir baba, üvey baba ve anne var ortada. Kayıp kızı ararken neden kaybolduğuna dair ipuçları yakalıyoruz. Bence ‘çıplak gerçek’ sözünün şifreside orada. Çünkü çoğunlukla gerçek çırıl çıplak bir şekilde gözümüzün önünde dururken onu ıskalarız.Galip, soruşturmaya başladığında insani sorular soruyor.Şimdi gençler nereleri izleyip, dinliyor?İnternette hangi sitelerde vakit geçiriyor? Neleri konuşuyor, kimlerle vakit geçiriyor? Bunları tek tek ortaya çıkarıyor. Bu da ailelerin neleri gözden kaçırdığını gösteriyor.


‘BU İŞ BENİM BELİMİ DOĞRULTTU’


-Bir anlamda sosyal sorumluluk tarafıda var dizinin yani...
Bir televizyon draması için böyle bir gerekçe olabileceğini zannetmiyorum. Belki sonrasında sosyal sorumluluğa dönüşen işler vardır. Bir diziyi sosyal sorumlulukla özdeşleştirmek bana samimi gelmiyor.


-Ümit Ünal sinemasında psikolojik gerilim hâkimdir.Tek mekânda çok soru sordurur.Ama bu matematik televizyon için riskli değil mi?
Sinemada olur ama televizyonda olmazı oldurtmaya çalışıyoruz. Verilenlere alışmış bir seyirciden bahsediyorsunuz ama alışkanlıklarında değişeceğini unutmayalım. Daha yeni bir şey arıyoruz ve o dahayatın içinde hep var. Buna cesaret etmek gerekiyor. Kanal taşın altına elini koydu. Bu iş beni kendime getirdi, bu iş benim belimi doğrulttu. (Gülüyor) Bu iş masaja girmek gibi. Kaslarımız bütün gün çalışıyor ve alışkanlıkları yerine getiriyor ama ‘Çıplak Gerçek’ kaslarımıza ve beynimizin kıvrımlarına hayatta alıştığımızdan farklı dokunuyor.


Çirkin bir ses ve yüzle derdini anlatamazsın


-Son aylarda kurum tiyatrolarında ki değişimlerle ve yaşananlarla ilgili ne düşünüyorsun?
Biz kendimizi tiyatronun içinde onun kutsallığıyla, vazge çilmezliğiyle yüceltirken; bir yandan da birilerinin buna ihtiyaç duymadığını duyuyoruz. Bunu tartışmamız gerekiyor. Neden tiyatro hoyratça itilir kakıkır oluyor. Kendimize bakmamız lazım.Biz zaten kurum tiyatroları için uzun süredir daha nasıl etkin oluruz diye kendi aramızda sohbetleşiyoruz.Ama sistematik olarak düşnemediğimiz için bir gün otorite gelip “Bundan sonra ben böyle tercih etmiyorum” diyor. Bununda yanağı olarakda meydanlarda tiyatro yapanları ‘elitler’ olarak adlandırıyor.Bence doğru bir saptama değil.Çünkü in Sanın derdini dert eden kişiler oyuncular. Başkalarının hayatını anlatmakda cesaret ister. Bunu yapanlar olarakda birazcık üzülüyoruz tabii.


-Peki ne yapıyorsun bu konuda?
Haksızlığa karşı bağırmak insanın sesini çirkinleştirir. Öfkelenmek yüzünü çirkinleştirir.Çirkin bir ses ve yüzlede derdinizi anlatamazsınız. Bağırmadan tartışabilmeli. Benim yapmam gereken şey inandığım şekilde oynamak olacak.

(Oya Doğan-Habertürk)

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin