BANA “Yetkin Dikinciler’i nasıl bilirsiniz?” diye sorsalar, hiç düşünmeden “Profesyonel” olarak cevap veririm. Çünkü Yetkin bir işte varsa, ortada mutlaka iyi bir hikâye vardır, tadı damağımda kalacak bir oyunculuk performansı izleyeceğime emin şekilde otururum koltuğuma... Tabii tüm bunların ötesinde profesyonel tanımım Bülent Emin Yarar’la birlikte oynadığı ve iki sezondur kapalı gişe oynayan ‘Profesyonel’ oyununa atıfta bulunmaktır. Yetkin, bu akşam karşımıza Kayıp Şahıslar Bürosu Komiseri Galip olarak çıkmaya hazırlanıyor. Üstelik son yıllarda tüm oyuncuların tek hayali olan, 45 dakikalık bir dizide rol alıyor. 16 bölümsürecek, Derya Alabora, Mustafa Uğurlu ve Erdem Akakçe’nin de rol aldığı diziyi Ümit Ünal yönetiyor. Bu akşam, iki bölümbirden ekrana gelecek dizi için Yetkin, “Bel fıtığım vardı. Bu dizi sayesinde belimi doğrulttum” diyor.
'GÖZ BOYAMA ŞANSINIZ YOK’
-Yaz ayları genellikle senin filmden filme koştuğun
zamandır. Bu kez şaşırttın ve ‘Çıplak Gerçek’ dizisiyle karşımıza
çıktın...
Açıkçası bel fıtığı sorunuyla mücadele
ettiğim için tiyatro sezonu ve turneler bitsin diye bekliyordum.
Dinlenip iyileşmeyi planlamıştım. Ama Star Yapım’dan bir telefon
aldım. Projeden bahsettiler ve üç bölüm senaryo
gönderdiler.Görüşmeye resmen belimde kuşakla gittim. Yönetmen Ümit
Ünal’la görüştüm ve ikna oldum.
-Nasıl ikna oldun?
Görüşmemizde orijinal
yapımdan parçalar gösterdiler. Senaryo bizi başka bir mekâna
götürmediği için, kapalı alanda psikolojik derinliği olduğunu
görünce heyecanlandım. Bu güne kadarda aynı heyecanla çalışmaya
devam ettim.
-‘Çıplak Gerçek’ çok uzun yıllar sonra 45 dakika çekilen
ilk dizi. Bu nasıl bir konfor?
Öncelikle gözboyama
şansınız yok. Uzun uzun bakışmalar, müzik altı sahnelerle diziyi
uzatmak zorunda değilsiniz. Bunlara asla müsaade etmiyor.16
bölümlük bir hikâye. Dolayısıyla birinci bölümü çekerken son
bölümde neler olacağını bilerek çektik. Herkes ne yapacağını
biliyordu.O nedenle durumu kurtarmak, reytingi yükseltmek için son
anda sete gelen senaryo parçacıkları olmadı. Zaten dizi bu akşam
yayınlandığında biz 16’ncı bölümü bitirmek üzere olacağız.Aktör
olarak bir karakter yaratırken nereden nereye yolculuk yapacağınızı
bilmek önemli bir şey.
-Temposu yüksek, seyirciyi asla kandıramayacak bir işte
mutlaka çok iyi bir oyuncu olmak mı lazım?
Bu diziyi
kapalı mekânda, dublaja gerek kalmadan çekiyoruz. Sesimiz ruhumuzu
canlandıran şeydir. Bir daha o atmosferi yaşamazken yakalamaya
çalışmayız. Ama sözün özü, 45 dakika dizide oynamak
profesyonellerin işi. “Neyi koysak olur?” demeden, seçilerek
yerleştirilecek bir iş.
‘ÇIPLAK GERÇEK ORTAYA ÇIKACAK’
-Dizide Komiser Galip karakterini canlandırıyorsun.
Galip ekranda izlediğimiz diğer polis profilleri ne göre daha sakin
biri. Bu, seyirciyi şaşırtmayacak mı?
Dizi görüşmesine
gittiğimde Ümit Ünal, “Galip, aslında tekdüze görünen bir adam.
Kayıp Şahıslar Bürosu’nda bir soruşturma yürütüyor. Ama onun da bir
özel hayatı var” demişti. Bu, beni heyecanlandırdı. Ama bazı
tansiyonlu sahnelerde Ümit Ünal’ın beni uyardığını hatırlıyorum.
Bana kibarca “Galip böyle yapmasa” diyordu. Biz oyuncular bile
polis ve üniforma yani otorite dediğimiz zaman onun yumruğunu
masaya vurup her yerde borusunu öttürebileceğini zannediyoruz. O
nedenle ‘artizlik’ yapabileceğini düşünebiliriz. Bu bir yanılgı.
Onlarında gerçekten insan olduğunu unutmamak gerek. Bende Kayıp
Şahıslar Bürosu’nda insanlara yardım etmeye çalışan Galip
Komiser’in sükûnetli olması gerektiğine inanıyorum.
-Dizide 18 yaşında kaybolmuş Hazal adlı bir kayıp kızı
arıyorsunuz. Seninde bir oğlun var. İnsan böyle bir işin içinde
dahamı pimpirikli oluyor?
Hayır. Ben eskiden beri
öyleyim. Anne annem bizi “Aman çocuğum gofret verirlerse almayın”
diye büyüttü Oya. Ama bu işin güzel tarafı şu; bir baba, üvey baba
ve anne var ortada. Kayıp kızı ararken neden kaybolduğuna dair
ipuçları yakalıyoruz. Bence ‘çıplak gerçek’ sözünün şifreside
orada. Çünkü çoğunlukla gerçek çırıl çıplak bir şekilde gözümüzün
önünde dururken onu ıskalarız.Galip, soruşturmaya başladığında
insani sorular soruyor.Şimdi gençler nereleri izleyip,
dinliyor?İnternette hangi sitelerde vakit geçiriyor? Neleri
konuşuyor, kimlerle vakit geçiriyor? Bunları tek tek ortaya
çıkarıyor. Bu da ailelerin neleri gözden kaçırdığını
gösteriyor.
‘BU İŞ BENİM BELİMİ DOĞRULTTU’
-Bir anlamda sosyal sorumluluk tarafıda var dizinin
yani...
Bir televizyon draması için böyle bir gerekçe
olabileceğini zannetmiyorum. Belki sonrasında sosyal sorumluluğa
dönüşen işler vardır. Bir diziyi sosyal sorumlulukla özdeşleştirmek
bana samimi gelmiyor.
-Ümit Ünal sinemasında psikolojik gerilim hâkimdir.Tek
mekânda çok soru sordurur.Ama bu matematik televizyon için riskli
değil mi?
Sinemada olur ama televizyonda olmazı
oldurtmaya çalışıyoruz. Verilenlere alışmış bir seyirciden
bahsediyorsunuz ama alışkanlıklarında değişeceğini unutmayalım.
Daha yeni bir şey arıyoruz ve o dahayatın içinde hep var. Buna
cesaret etmek gerekiyor. Kanal taşın altına elini koydu. Bu iş beni
kendime getirdi, bu iş benim belimi doğrulttu. (Gülüyor) Bu iş
masaja girmek gibi. Kaslarımız bütün gün çalışıyor ve
alışkanlıkları yerine getiriyor ama ‘Çıplak Gerçek’ kaslarımıza ve
beynimizin kıvrımlarına hayatta alıştığımızdan farklı
dokunuyor.
Çirkin bir ses ve yüzle derdini anlatamazsın
-Son aylarda kurum tiyatrolarında ki değişimlerle ve
yaşananlarla ilgili ne düşünüyorsun?
Biz kendimizi
tiyatronun içinde onun kutsallığıyla, vazge çilmezliğiyle
yüceltirken; bir yandan da birilerinin buna ihtiyaç duymadığını
duyuyoruz. Bunu tartışmamız gerekiyor. Neden tiyatro hoyratça
itilir kakıkır oluyor. Kendimize bakmamız lazım.Biz zaten kurum
tiyatroları için uzun süredir daha nasıl etkin oluruz diye kendi
aramızda sohbetleşiyoruz.Ama sistematik olarak düşnemediğimiz için
bir gün otorite gelip “Bundan sonra ben böyle tercih etmiyorum”
diyor. Bununda yanağı olarakda meydanlarda tiyatro yapanları
‘elitler’ olarak adlandırıyor.Bence doğru bir saptama değil.Çünkü
in Sanın derdini dert eden kişiler oyuncular. Başkalarının hayatını
anlatmakda cesaret ister. Bunu yapanlar olarakda birazcık
üzülüyoruz tabii.
-Peki ne yapıyorsun bu konuda?
Haksızlığa
karşı bağırmak insanın sesini çirkinleştirir. Öfkelenmek yüzünü
çirkinleştirir.Çirkin bir ses ve yüzlede derdinizi anlatamazsınız.
Bağırmadan tartışabilmeli. Benim yapmam gereken şey inandığım
şekilde oynamak olacak.
(Oya Doğan-Habertürk)