İŞTE DEVECİOĞLU'NUN TARTIŞMA YARATACAK YAZISI
DEVECİOĞLU: İYİ GAZETE YAPMAK
İÇİN İYİ İNSAN OLMAK YETMEZ...
DONANIMLI OLMAK DA GEREKİR!
Türk basınını bekleyen yeni tehlike:
Büyük gazetelerin "Posta"laşması
Geçen Mart ayı sonlarında İngiliz medyasında ilginç bir olay
yaşandı.
Tartışma 2005 yılı İngiltere Basın Ödülleri'ni kazananların
açıklanmasından
sonra başladı. Jüri, "Yılın gazetesi" ödülünü News Of The World'e
verdi.
"Yılın Genel Yayın Müdürü" ödülü ise Daily Star'ı yöneten Dawn
Neesom'a
gitti.
Her iki ödülün de "tabloid" veya bir başka deyişle "bulvar
gazeteleri"ne
verilmesi İngiliz basınının saygın kanadını kızdırdı. The
Times,
Independent, The Guardian, Daily Telegraph, Financial Times gibi
saygın
kanattaki 11 gazetenin genel yayın müdürleri ortak bir
deklarasyon
yayınlayarak, Amerikan Pulitzer Ödülleri benzeri bir organizasyon
kurulması
çağrısı yaptılar. Çağrının özü şuydu: "Tabloid gazetelerle,
ciddi
gazetelerin aynı yarışma çerçevesinde değerlendirmesini,
yargılanmasını
istemiyoruz. Tabloid gazeteler için ayrı saygın ve ciddi gazeteler
için (bu
tanımdakilere quality paper diyorlar) ayrı yarışmalar
düzenlensin."
İNGİLTERE'DE AYRIM KOLAY
Bu deklarasyondan sonra İngiliz medyasında tartışma kızıştı.
Ödülleri
toplayan tabloidler, ciddi gazetelerle -tabiri caizse- kafa
bulurken, ciddi
gazetelerin medya yazarları ağır başlı yazılarla tartışmayı
sürdürdüler.
İlginçtir hiçbir gazetenin editörü, sahibi çıkıp da "Biz tabloid
gazete
değiliz. Bize tabloid diyenlerin asıl kendisi tabloid" gibi laflar
etmedi.
(İlginçtir diyorum ama aslında bize göre ilginç, onlara göre
değil)
Çünkü İngiliz basınında her gazetenin kulvarı belli. Kimse aslını
inkar
etmiyor, edemez de...
Rupert Murdoch'ın The Sun'ı ve News Of The World'ü tabloid. Alman
Bild'le
birlikte türünün dünyadaki en başarılı üç gazetesinden ikisi...
Daily Mirror
ve Daily Star da tüm hücrelerine kadar tabloid. Daily Mail de
tabloid
kategorisinde ama diğerlerine göre biraz daha aklı başında. Bu 5
gazetenin
toplam günlük tirajı yaklaşık 11 milyon.
Deklarasyona imza atanlar arasında saydığım 5 ciddi gazetenin
toplam günlük
tirajı ise 2 milyon 650 bin civarında. Yani tabloidler, diğer gruba
4 kattan
fazla tiraj farkı atıyor.
İşin reklam geliri tarafına baktığınızda, pastanın aslan payını
ciddi
gazeteler alır. Ciddi gazetelerin satış fiyatları da tabloidlerin
neredeyse
iki katıdır.
AYNI TARTIŞMA BİZDE OLSAYDI...
Varsayalım ki aynı tartışma bizde çıktı. Bir ödül sonrasında ciddi
gazeteler
"tüm gazetelerin aynı kefeye konmasına" itiraz etti...
İngiltere'deki gibi
klasmanlar belli olsa, "herkes kendini bilse" iş kolay. Ama bizde
böyle
olmaz. "Ben tabloidim" diye bağıran gazetenin yöneticisi bile "Biz
ciddi
gazete yapıyoruz" der, kestirip atar.
TÜRKİYE'DE KİM CİDDİ, KİM TABLOİD
Madem sektörün kendi kendine sulh içinde sınıflandırma yapma imkanı
yok, o
zaman herkesin böyle bir konu üzerinde fikir yürütme hakkı var,
öyle değil
mi? Sanırım ben de bu hakka sahibim... O zaman hakkımı
kullanıyorum...
Tabloid taraftan başlayalım: En uçta hiç tartışmasız, Gözcü, Şok,
Güneş ve
Takvim var. Bu gazetelerin bazısı iyi satar ama okur profilleri
düşüktür.
Reklam almazlar, ciddiye de alınmazlar. Düşük sayfa sayısıyla
çıkıp, kar
etmeye çalışırlar. Kar edemeyenlerinin yayınlanma amacı medya
gruplarının
pazar payı rekabetinden ibarettir.
Diğer tarafın en ucuna gidelim: İlk iki sırada Cumhuriyet ve
Radikal yer
alır. İkisi de düşük satışlı ama yüksek okur profilli gazetedir.
Radikal
Cumhuriyet'e göre çok daha rafine, çok daha eğlencelidir. Bu iki
gazetenin
de gündem değiştirme gücü, tirajı daha yüksek olan popüler
gazetelere göre
epeyce düşüktür.
(Bir parantez daha: Beğendiğim bir gazete olmasına rağmen bir
cemaate
bağımlı olan Zaman'la, habere bakıştaki tek süzgeçi İslamiyet olan
Vakit'i
kategori dışı tutuyorum. Birkaç yıl önceki ilginçliğini kaybeden
Yeni
Şafak'ı da)
Yavaş yavaş uçlardan ortaya doğru yaklaşalım:
Tabloid tarafın ucundan az içeri doğru gelirsek karşımıza Posta
çıkar.
Aslında Posta gerçek anlamda tabloid bir gazetedir.
İngiltere'deki
benzerlerinden tek farkı dünya ölçeğinde magazin haberlere imza
atamaması ve
zaman zaman ciddi haberlere yer vermeye çalışmasıdır. Türkiye'deki
star
sayısı, İngiltere'dekinin dörtte biri kadar bile olsa inanın
Posta'da
ciddiye benzetilmeye çalışılan haber bulamazsınız. Türkiye'de yarım
bir
Beckham, çeyrek bir Elizabeth Hurley olsa iş değişir. Ama
Sergen'le, Hülya
Avşar'la bu iş ancak bu kadar olur.
Posta kendi kulvarındaki en başarılı gazetedir bana göre. Fazla
stres
yapmaz; siyasete, dış politikaya, sofistike ekonomiye, "dünyada
neler
oluyor"a fazla kafa yormaz. Okuru da bunu istemez zaten. İyi bir
bulmaca
eki, Muzaffer Kuşhan'ın bitmez tükenmez diyet formülleri, yerli
yabancı
farketmez her sayfaya bir "dilber", iş biter... Posta çok satar
ama
uçtakilerden bir çıt yüksek olsa da okur profili düşüktür.
Posta'nın yanı başında Star yer alır. Uzan döneminde farklı bir
anlaşışla
ses getirdiği doğrudur. O dönemde çok sattığı rivayet edilir.
Gerçek satış
rakamlarını kimse bilememiştir. Bilinen, her gazete yüzde 12.5
bayi
komisyonuyla satılırken, Star'ın bayilere yüzde 50 komisyon
ödediğidir.
Fiyatı düşükken bayilerin, elde kalan gazeteleri iade etmektense,
hurda
kağıt olarak satıp daha karlı çıktıkları iddia edilir. Hiç bir
zaman doğru
dürüst reklam geliri olmamıştır. Çok para harcandığı dönemlerde
ayda
milyonlarca dolar zarar ettiği tahmin değil bilgidir. Sonuçta
iletişim
fakültelerinde "case study" olabilecek kadar büyük bir ticari
başarısızlık
örneğidir.
Artık ortaya doğru yaklaşalım. İki Tercüman var piyasada. Hangisi
"Halka ve
Olaylara", hangisi "Dünden Bugüne" inanın hala ezberleyemedim.
Biri
Ilıcaklar'ın demek benim de kolayıma geliyordu ama sanırım Turgay
Ciner'e
satıldı. Diğeri de Karamehmet'in yani Akşam Grubu'nun... İkisinin
de etkisi
yoktur da, Ilıcaklar'ın kurduğu diğerine göre biraz daha birşeye
benzer.
Akşam gazetesi de o civarlarda durur. Art arda yönetim
değişiklikleriyle
kafası epeyce karışıktır bu gazetenin. Akşam Çukurova Grubu
şirketlerinin
verdiği reklamlarla ayakta durmaya çalışır. Düşük profilli,
sonradan olma
gayrisamimi milliyetçidir. Şimdilerde Star'ın eski haline
benzemeye
çalışıyor ama bunun da faydası yoktur, uyarırım. (Bakınız: 2
önceki
paragraf)
Şimdi yelpazenin ciddi tarafından ortalarına yani popüler saygın
gazetelere
doğru gelelim. Bu noktada VATAN, Hürriyet ve Milliyet'e rastlarız.
Bu üç
gazete de siyasette, ekonomide, dış politikada, sporda haber
için
birbirleriyle yarışırlar. Fazla yönetim değişikliğinden
kaynaklanan
oryantasyon bozukluğundan mı yoksa zaman zaman üzerine yapışan
sıkıcılığından mı bilemem Milliyet, VATAN ile Hürriyet'in bir çıt
ötesinde,
yelpazenin ucuna daha yakın bir yerde durur.
Geldik işin en zor kısmına; SABAH'a bir yer bulmaya.
8 yıl çalıştığım, VATAN'a gelmeden önce 2.5 yıl Genel Yayın
Müdürlüğü'nü
yaptığım gazete. Çoğunu iyi tanırım, arkadaşımdırlar. İyi
insandırlar. Zaten
"İyi insanlar iyi gazete yapar. Biz de iyi insanlarız"
diyorlar.
Şimdi bir bakalım nasıl gazete yaptıklarına...
Çok eskiye gitmek istemiyorum ama "Acıyı omuzlamak" manşeti de
aklımdan
çıkmıyor. Başbakan maden faciasında ölen madencilerin
cenazesinde... Birinci
sayfada 6 sütun mu, 7 sütun mu koskoca fotoğraf. Başbakan bir
tabutu
omuzlamış. Hatırlıyorum "Sabah bu manşeti atarken, patronunu mu
omuzluyor"
diye yazı yazmıştım.
Yine eskilerden, birinci sayfada Enerji Bakanı'yla manasız bir
röportaj.
Ekonomi sayfasına bile girmez. Ertesi gün bakıyoruz ki, Sabah'ın o
dönemdeki
kiracısı devletten yeni bir maden kiralamış.
Neyse eskiyi bırakalım, aynı kiracının satın aldığı Sabah'ın son
dönemlerine
bakalım...
Papa'nın ölümünden mi, Opus Dei'nin gizeminden midir bilmem bir
kehanettir,
şifreleri çözüyoruzdur gidiyor. Hatırladığım kadarıyla kıyameti
önce 2012'de
koparttılar, sonre birkaç yıl geriye çektiler, olmadı 1000 yıl
ötelediler...
Şifreler, kodlar dizisi harikaydı. Hele o, dizinin yarın anonsunun
şifreli
verilmesi yok mu... Son dönemlerin en yaratıcı buluşuydu. Dizilerin
"yarın"
anonsuna haklı olarak büyük önem veren Dinç Bilgin ne demiştir
bilmem. Belki
arkadaşlar fikrini sormuşlardır.
Sonra o "Pazartesi bombaları" kapsamındaki Ateş Hattı fasılları.
Birinde
kilolu bir arkadaşımız (extra large Rahşan Gülşan sanırım)
zayıflamaya
çalışıyor. Koca koca yazarlar, bir de diyetisyen tartışıyor. Konu
da
muhabirin sağlıklı bir diyet yapıp yapmadığı... İtiraf edeyim 2 gün
okudum,
diyetisyen ya 2 cümle edebildi, ya 3...
Sonra "Kebap erkekliği bozar mı" konulu oturum. Yine koca koca
yazarlar, bir
kebapçı, bir doktor. Oku oku, çıkan ana fikir şu: "30 yıldır her
gün kebap
yerim, ne iktidarsızlığı aslan gibiyim..."
Bir de manşet var hatırımda: "Çanak anten şoku" gibi bir şeydi.
Neymiş
"Çanak antenler uçak düşürüyormuş, toplatılacakmış"... Sonra "Kaçak
olanlar
toplatılacak" falan dediler. İyi de senin binanın damında da çanak
anten
var. Kaçak ya da yasal ne farkeder? Pilot geçerken faturasını sorup
rota mı
değiştirecek anlamadım.
Neyse lafı uzatmayalım. Her gazete hata yapabilir. Bizde de olur.
Meselenin
özü, gazeteyi hangi niyetle yaptığınızdır. "Ya yalan dolan ama bu
geyik iyi
geyik, millet bunu okur" diyorsanız iş değişir. Bunu bir tarz
haline
getiriyorsanız, o zaman klasmanınız da değişir.
Sabah, Türk basınında çok önemli tabuları yıkan, yenilikçi,
değişimci bir
gazete. Son zamanlarda da yenileniyor, değişiyor... Bana göre çok
büyük
emeklerle inşaa edilen imajını da yıkıyor Sabah. Hızla
tabloidleşiyor...
Bana göre Sabah artık İngiltere'de Daily Mail'in, Türkiye'de ise
Posta'nın
bulunduğu yere çok yakın bir yerde duruyor.
Peki iyi bir şey mi Sabah'ın tabloidleşmesi? Vatan da dahil
rakipleri için
iyi... Ama Türkiye için değil. "Türk medyasında önemli bir gücün,
önemini
kendi iradesiyle yok ediyor olması" doğru değil. Bu gidiş
"Siyaset
Meydanı'nın, yerini bile bile kaynana programlarına bırakmasına"
benziyor.
"İyi insanlar iyi gazete yapar"... Sanırım bu yetmiyor. "İyi ve
donanımlı
insanlar iyi gazete yapar" diye değiştirmek gerekiyor bu
mottoyu...
(Son parantez: Varsa, cevapları da donanımlı insanlardan beklerim.
Yoksa,
tartışmanın tadı olmaz)
Nice bin yıllara...