Türkiye yaptı, Yunan medyası 'Atina'yı vurabilecek füze' dedi. Tayfun Füzelerinin sırrı ortaya çıktı

Türkiye’nin son zamanlarda denemesini yaptığı Tayfun füzeleri dünya kamuoyunu salladı. Yunan medyasında “Atina’yı vurabilecek füze” olarak da bahsedilen bu yeni teknolojiler Türkiye’ye nasıl bir katkıda bulunacak? Türkiye’nin bu füzeye neden ihtiyacı var?

Google Haberlere Abone ol
Türkiye yaptı, Yunan medyası 'Atina'yı vurabilecek füze' dedi. Tayfun Füzelerinin sırrı ortaya çıktı

TAYFUN FÜZELERİNİN SIRRI

Ukrayna Savaşı’nın giderek büyüdüğü ve küresel hesaplaşmaların arttığı günlerde sıcak bölgelerde yaşayan ülkelerin ve büyük güçlerin askeri yatırımları da aynı şekilde artış gösterdi. Ukrayna’da sahada yapılan gözlemler bu yatırımlara da yön oluşturdu.

Bunların başında bizde de çok popüler olan dronelar, sahayı aylardır domine eden güdümlü ÇNRA’lar (Çok Namlulu Roketatar) ve tabii ki Rusya’nın son günlerde Ukrayna enerji altyapısını vurmasını sağlayan balistik füzeler geliyor.

Açıkçası Türkiye savaş uçağı ve ana muharebe tankı gibi savaş alanlarının bel kemiği araçlarda geri kalsa da modern harbin önem kazanan silahlarında yüksek başarılar elde etti.

Bir silahın kalitesini sadece sahada görebilirsiniz. Türk droneları da başarısını 4 farklı cephede, Suriye,Karabağ, Libya ve Ukrayna’da ispatladı. Savaş uzadıkça muharebede kendini ispatlamış ekipman sayısı da arttı. Ukrayna’ya verilen TRG-300 ÇNRA füzelerinin Amerikalıların öve öve bitiremediği HIMARS’ların görevlerine ortak olduğu söyleniyor.

Bunlar modern savaşın olmazsa olmazı silahlar ancak TSK’nın konvansiyonel harp kapasitelerinin bölgesel boyutta caydırıcı olabilmesi için ihtiyacı olan şey balistik füzelerdi. İşte Tayfun füzeleri de bu görevi görüyor. 1000 km altında menzili yüzünden kısa mesafeli balistik füze olarak bilinse de bölgesel rakiplerin kritik altyapılarını vurabilecek kapasitedeler.

Neden bu kadar tepki yarattı?

Füze denemesi sonrası Yunanistan başta olmak üzere bir çok ülkede konuyla ilgili yorumlar yapıldı. Bunun sebebiyse balistik füzelerin bir çok savaşta ağır sonuçlar getirmesiydi. Özellikle İran-Irak savaşında Saddam tarafından kullanılan ve stratejik altyapıları çokça vuran Scud füzeleri sonrası MTCR isimli anlaşmayla menzili 300 km’nin üstünde başlığının ağırlığı da 500 kilodan fazla olan füzelerin ihracatı ve satışı yasaklandı.

Bu anlaşma teknoloji transferi, hammadde ticareti ve satışını yasaklasa da kendi imkanlarıyla bir ülkenin üretmesini engellemiyor. Muhtemelen maksadı da 2. Dünya Savaşı sonrası giderek daha fazla gördüğümüz vekil savaşlarında büyük ülkelerin şehirlerini tehdit edecek menzile sahip silahların küçük ülkelerin ya da devlet olmayan aktörlerin eline geçmemesini sağlamak. (ABD için Vietnam, Taliban, Rusya için de Ukrayna gibi)

Türkiye, yapılan açıklamada bu silahı kendi imkanlarıyla ürettiği için 561 km’lik bir menzile sahip olmasına rağmen anlaşmayı delmiyor.

Tabii bu yine de bölgesel rakiplerin endişelenmesini engellemiyor. Rusya’nın Ukrayna işgali başladığında Putin’in Biden’la yaptığı görüşmede kırmızı çizgi olarak “ATACMS” füzelerinin verilmesini göstermişti. Yani Putin düşmanından Ukrayna’ya sadece 300 km’lik menzile sahip bir ekipmanı vermemesini istemişti. Bu silahlar Kırım başta olmak üzere Rusya’nın Karadeniz’e yakın bir çok şehrini tehdit edebilirdi.

ATACMS da aynı şekilde ÇNRA üzerinden atılıyor ve TSK envanterinde mevcut.

Gerçekten bu kadar etkili mi?

Bu tarz füzeler taktik üstünlük kurmaktan ziyade stratejik hedefleri tercih eder. Şu anda HIMARS roketleri de büyük oranda mühimmat depolarını, köprüleri, tahkimatları ve yönetim merkezlerini vuruyor. İstihbarat ağları ve yönetim kapasitelerine verdiği hasar sahada verilecek zayiatların çok üstünde. HIMARS’ların Rusya’nın Kherson bölgesinden çekilmesinde büyük rol oynadığını söylemek gerekir.

 Tabii bu bizim için bir kıstas değil. Balistik füzeler kendisinden ciddi miktarda üretilebildiğinde efektif olan araçlar. Mesela Çin’in Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri gibi “Ballistik Füze Kuvvetleri” var. Bu işi çok önemsiyorlar. Bizim de ordumuzun kapasitelerini olası çatışmalarda stabil tutacak bir envantere ve bunu besleyecek ekonomiye ihtiyacımız var.

 Bir de işin etik boyutu var. Bir çokları Yunanistan’la yaşanan “adalar” tartışmaları üzerine “Atina’yı vurup ne yapacağız?” diyebilirler. Tabii ki topyekün savaş yüzyıllarca bir arada yaşamış iki ulus için çok yıkıcı ve istenmeyen bir sonuç olacaktır. Açıkçası o boyutta bir çatışmanın yaşanma ihtimali de pek yüksek değil. Neticede iki NATO ülkesinden bahsediyoruz.

Ancak bir ülkenin askeri kapasitelerinin yükselmesi, caydırıcılığını artıracak ve sorunlarını diplomasiyle çözme şansını yükseltecektir. Unutmamalıyız ki nükleer silahlar bugün hala devlerin sahada karşı karşıya gelmesini ve dünya için facia olacak savaşların başlamasını önlüyorlar.

Biz bir süper güç değiliz ancak bölgesel güç olmaya çalışan ve dış politika sorunlarına son dönemde odaklanmış bir ülkeyiz. Özellikle terörle mücadelede yalnız kaldığımız mevcut dengelerde caydırıcı silahlar ulusal güvenliğimizi korumak için çok önemliler.

ABD tarafından verilen hava savunma sistemlerinin (ki en iyileri ancak 2025’te verebilecek) etkili olmasına rağmen Ukrayna’nın balistik füzeler yüzünden enerji altyapısının yarısını kaybetmesi Yunanistan’ı da ABD envanterine güvenmek yerine diplomasiye itecektir.

Özetle bir ülkenin kendi çıkarlarını muhafaza etmesi hem ekonomi de hem de savunmada dışa bağımlılığın azaltılmasına bağlıdır. Bu uğurda üretilecek bir kibrit kutusunun bile değeri çok.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin