Türkiye gazetesi genel yayın yönetmeni Nuh Albayrak Medyatava'ya konuştu: 'Tepkiyi kendi okurlarımızdan değil liberal çevrelerden aldık'

Türkiye Gazetesi'ndeki sürpriz değişim büyük merak uyandırdı. Medyatava'dan Eylem Yılmaz gazetedeki bu ani değişimi Nuh Albayrak'la konuştu.

Google Haberlere Abone ol
Türkiye gazetesi genel yayın yönetmeni Nuh Albayrak Medyatava'ya konuştu: 'Tepkiyi kendi okurlarımızdan değil liberal çevrelerden aldık'

Son 1 aydır Türkiye medyasında Türkiye Gazetesi'ndeki değişim konuşuluyor. Gazetenin yazar kadrosundan, logosuna, içeriğine kadar değişimi herkesi meraklandırdı. Özellikle yazar kadrosuna Taraf Gazetesi'nden ayrılan yazarların dahil olması tartışmalara neden oldu. 



Gazetenin genel yayın yönetmeni Nuh Albayrak'la gazetedeki değişimi konuştuk.



Bu değişim kimin fikriydi ve nasıl uygulamaya geçirdiniz?



Gazetenin değişim ihtiyacı eski olmasından ve uzun zamandır yayında olmasından kaynaklanıyor. Şunu kabul etmek lazım, iş körlüğü mü denir, zaman içinde bir miktar durağanlaşmak mı, eğer siz bir yenilenme ihtiyacı duyup her şeyi gözden geçirmezseniz bir süre sonra rutinleşmeye başlıyorsunuz. Köklü bir kurum olmak çok önemli ama o köklü kurum eğer kendisini gerektiği zaman toplumdaki değişime göre güncelleye bilirse ancak o zaman köklü olmanın aynı zamanda güçlü olabildiğini görüyorsunuz aksi takdirde köklü olmak, eski olmak durumuna düşüyor. Dolayısıyla bu ihtiyaçlardan dolayı bugün değil yaklaşık üç yıl önce bir yenilenme ihtiyacı duyduk ve kadrolarımızı güçlendirmeye başladık. Bu üç yıl içinde biz her gün bir yükselme grafiği çizdik. Bu değişimin arkasındaki irade ise Mücahit Ören’dir.



Peki, bu üç yıl içinde Türkiye Gazetesi’ndeki bu değişim neden hiç fark edilmedi? Hiç konuşulmadı?



Tam da şuan yaptığımızın nedeni bu zaten, biz bir gün önce Mehmet Ağar ile ilgili haberi yan manşetten Ağar’a ağırlaştırılmış müebbet hapis diye verdik, bakın bugün (20.09.2013) gazetelerde tam sayfa haber. Hatta twitter’da yazdım “aa bakın gördünüz mü Ağar’a müebbet hapis istenmiş” diye. Bunlarla sürekli karşılaşıyoruz, bu durum özellikle bana çok acı veriyor. Yaptığımız şeyin görünmezliği bir tarafa, bir ekiple çalışıyoruz. Bu arkadaşlar bana inanmışlar sadece bu haberler değil, Suriye’ye ‘farklı yollarla’ adam gönderip muhaliflerin karargâhına ilk giden biz olduk. Bunu manşetten verdik. Yanındaki muhabir arkadaşı öldü, diğer bir arkadaşımız ayağından yaralandı. Biz bunları günlerce verdik ama kimsenin haberi bile olmadı. Şimdi bu arkadaşımız bana güvenmiş, canını tehlikeye atmış, bir şey üretmiş ve eğer bu haber görülmüyorsa ben bunu iyi değerlendiremiyorum anlamına gelir. Yani herkes oturmuş ve bizim emeğimizi görmezden gelmeye karar vermiş olamaz ve bir araştırma yaptırdık. Gazetemizi okuyanlarla, hiç okumamış olanlarla, birçok farklı kesimden insanlarla görüşmeler yapıldı. Sonuçta bir algı problemimizin olduğu ortaya çıktı. İşte şu an yaptığımızda bu algıyı değiştirmek.



"İHTİYAÇ DUYULAN YENİ ALANLAR OLUŞTURMAYI AMAÇLIYORUZ"



Bu yaptığınız değişim okur kitlenizden her hangi bir tepki almanıza neden oldu mu? Var olan okur kitlenizi kaybedebilir misiniz?



Bu dediğiniz şey çok önemli ve bizimde tedirgin olduğumuz bir konu. Bizim değişimden kastımız eski okuyucularımızın ret edeceği bir şey değildi. Biraz düşündüğünüz zaman, bizim 30 yıldır aralıksız Türkiye Gazetesi abonesi okurlarımız var. Fakat şimdi düşündüğünüz zaman, belki aynı kişiye götürüyoruz o gazeteyi ama o ismin, o kişinin 30 yıl önceki halinde olduğunu düşünmek mümkün değil. Her şey değiştiği için müşterilerinde beklentileri de değişti. Daha nitelikli bir hizmet bekliyorlar. Bu bence bütün yayın kuruluşlarını ilgilendiren bir durum yani okuyucuyu, izleyiciyi her zaman aynı yerde duran, sabit bir şey olarak görmek çok yanlış. Bu nedenle mevcut içeriğimizi daha güçlü hale getirmeye karar verdik ve olması gereken, ihtiyaç duyulan yeni alanlar yaratmaya başladık.



Logonuzdan Türk bayrağını çıkartmanız epey tartışıldı. Okurlarınızdan size gelen tepkiler nasıl oldu?



Anadolu’da şöyle bir söz var, “soğan yemedim ki içim koksun” diye, bizim böyle bir endişemiz hiç olmadı çünkü biz kendimizi biliyoruz. Şekille alakalı bir şey bu, daha önce de yoktu logomuzda Türk bayrağı. Başından beri olan bir şey değil. Kaldı ki zaten Türkiye, bir de Türk bayrağı bir mükerrerlik anlamı da taşıyor. Türkiye zaten bayrağıyla, milletiyle her şeyiyle Türkiye’yi ifade ediyor. Mesela biz 2009’da Karayılan’la bir röportaj yayınladık, değişim veya ihtiyaç dediğimiz şey buydu. Bu bizim çizgimizin değiştiği anlamına gelmiyor. Türkiye toplumu değişiyor, farklı konular tartışılıyor eğer biz bunun dışında kalırsak Türkiye toplumunun gerisinde kalmış oluruz. Kürt meselesine yer vermek bizim çizgimizi değiştirmez çünkü zaten bizim meselemizdir.



“TARAF TÜRKİYE DEMOKRASİSİNE ÇOK ŞEY KATMIŞTIR VE BU YAZARLAR ORAYA ORTAKTI”



Yeni yazarlarınız hep Taraf Gazetesi ile adından bahsettirmiş ve Taraf’la anılan isimler. Neden sadece Taraf’tan çıkan yazarları seçtiniz ve onları nasıl ikna ettiniz?  Mesela Melih Altınok denilince akla sol geliyor böyle bir yazarı Türkiye Gazetesi’ne almak okur kitlenizin tepkisini çekebilirdi, her hangi bir eleştiri aldınız mı?



Dediğiniz gibi aynı yerde yazıyor olmalarından hareketle belki siz bu ifadeyi kullanmayı istemediniz ama bir de paket servisinden bahsedenler oluyor. Bu yorumlar beni şaşırtıyor. Bu gazetenin başındaki kişi benim ve fiilen yürüten kişi de benim üst yönetimin bile yazacak olanların kim oldukları konusunda en ufak bir etkileri olmadı, bu yazarları ben istedim, teklifi ben götürdüm. Dolayısıyla fikrin oluşumu, sürecin ilerlemesini yaşayan biri olduğum için çok garip geliyor bu laflar bana. Şöyle bakmak lazım, ben özellikle söylüyorum Taraf kaynaklı olduğunu çünkü bu bir eksi değil, (bugün ki Taraf için demiyorum) dürüst olmak lazım, Taraf Gazetesi o dönemdeki yayınıyla Türkiye’de demokrasinin güçlenmesine çok şey kattı. Herkes dürüst olsun, komplekse kapılmasın Taraf medyaya da çok şey kattı. Biz birçok haberin yayınlanabileceğini Taraf’ta gördük. Bu isimlerde oraya ortaktı daha sonra gazete yön değiştirmeye başlayınca oradan ayrıldılar. Uzunca bir süre boş durdu bu yazarlar daha sonra ben devreye girdim. Eğer bir değişim gerçekleştiriyorsak bizden farklı düşünen yazarlara yer verebilecek olgunluğa da gelmemiz gerekiyor. Bu gazete yayına başladığından beri tek bir davası var o da demokrasi. Bu isimlerin dışında Deniz Hanım da var yazar kadromuzda ki en önemli isimdir.



Elbette önemli başka isimler de var fakat Yıldıray Oğur, Alper Görmüş ve Melih Altınok Taraf’ın da en çok konuşulan yazarlarıydı. Taraf’ı Taraf yapan isimlerdendir bu yazarlar ama mesela Markar Esayan’da Taraf’ın en önemli isimlerindendi onu kadronuzda görmüyoruz. Neye göre karar verdiniz? Markar Bey’le bir görüşmeniz oldu mu?



Taraf’tan ayrılanları takım halinde buraya alma gibi bir durumumuz yok. Sonuçta biz görüşebildiğimiz, anlaşabildiğimiz isimleri buraya dâhil ettik. Bu bir uyum meselesidir ve bundan sonra yine bizim yayın tarzımıza, önceliklerimize çelişki yaratmayacak yeni bir isim daha aramıza katılabilir, bu daha önce adı hiç duyulmamış biride olabilir, yine Taraf’ta yazmış biri de olabilir. Burada bir kompleksimiz yok, bizim hedefimizi zorlamıyor aksine destek veriyor. Hani siz sordunuz, bu yazarlara okurlar tepki verebilir mi diye…



Evet...



Size samimiyetle söylüyorum okur tabanımızdan çok olumlu yorumlar geldi. Bunun dışında meslektaşlarımızda da ki çoğu lansman gecemize geldi, büyük çoğunluğu çok takdir etti. İlginçtir ki eleştirilerin, bu isimlerin burada ne işi var yönündeki tepkilerin çoğunu değişime en çok açık olmasını beklediğimiz kesimlerden aldık. Hep sol, liberal çevreler bu yazarlarımızın biz de yazıyor olmasına tepki duydu.



“BİZİ ELEŞTİREN SOL DİYEBİLECEĞİMİZ MEDYADA BENZER DEĞİŞİMİ GÖREMİYORUZ”



Sizce neden bu çevreler bu kadar tepkili?



Bilemiyorum ama samimi söylüyorum çok ilginç buluyorum ben bu durumu. Eğer bir değişimse bunun riskini taşıyan biziz. Dolayısıyla onların bu kadar tedirgin olmasına anlam veremedim. Eğer Türkiye’de bir zihniyet değişimi arzu ediyorsak en çok onların desteklemesi gerekirdi. Bakın ben 1980 öncesinde üniversiteyi İstanbul’da okudum ve en karışık dönemlerdi. Şimdi bakınca ben bunların ne kadar anlamsız olduğunu görüyorum. Bugün bu seferde başka argümanlar kullanarak yine bazı şeylere zorlandığını görüyorum Türkiye’nin.



Bazı şeylerden kastınız nedir? Neye zorlanıyor?



Eskiden sağ-sol denirdi, bakın bizim gazetenin 1970 yılında çıkan sayısının manşetinde sağda, solda ülkeyi darbeye götürmek içindir, bu tuzağa düşmeyin diye bir ifademiz vardı. Baktılar ki bu sağ-sol modasını çok kısa bir sürede kaybetti, uzunca bir süre etnik farklılıklar kullanıldı şimdi de bakıyorum inanç farklılıklarından bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Ben bu zamana kadar halk arasında inanç farklılıkları nedeniyle herhangi bir sorun yaşandığını hiç görmedim. İnsanların o Alevi, bu Sünni gibi bir dertleri yok. Herkes kendi inancına göre yaşıyor. Yine bir şeylere zorlanıyoruz gibi geliyor bana. Bu yüzden bizlerin artık bir şeyleri aşması lazım yani neden o yazarların Türkiye Gazetesi’nde yazması garip olsun ki… Bakın ben bu vesileyle gündeme getirmek istiyorum, benzer değişimi o basın kuruluşlarında göremiyoruz. Farklı düşüncede olan yazarların yazdığını göremiyoruz tam tersi bırakın yazarları, orada genel dünya görüşlerine uymayan insanlar çok fazla barınamıyorlar. Bunu aşmamız lazım yani namaz kılan birisi sol görüşlü diyebileceğimiz bir gazetede çalışabilmeli. İnanca değil işe bakmak lazım. Bildiğim birçok şey var… Arkadaşlarımız gidiyor ama çalışamıyor oralarda, barınamıyor.



Nerede oldu bu?



İsim veremem ama insanların oruç tutmalarıyla alay ediliyor. Bunu da çok ileri görüşlü insanlar yapıyor. Olacak şey midir bu? Bunları artık aşmamız lazım. Başörtülü olanı işe almıyorlar, çok ortada zaten bu yerler isim vermeye gerek yok.  Siz hiç başörtülü gördünüz mü? Gerçekten çok ortada bu yerler. Ben eğer yaşam tarzları birbirine uymayan insanları bir arada çalıştırabiliyorsam, korkmuyorsam onların burada olmasından, onların fikirlerini buraya katmasından endişe etmiyorsam kendilerini üst çizgide görenlerin hiç endişe etmemesi lazım.



Evet, bu zamana kadar kendisini solda tanımlayan insanlarda hep muhafazakâr medyada kendine yer bulabildi, yazıları yayınlandı...



Evet, üstelik muhafazakârların daha statükocu, daha tutucu olması lazım ama tam tersi oldu. Fakat bu böyle olmamalıdır. Benim en çok duygulandığım, onur duyduğum şey meslektaşlarımız arasında hiçbir kurum yöneticisi ile aramızda bir problemimizin olmamasıdır. Cumhuriyet’ten Hürriyet’e kadar hepsinin yöneticileriyle çok güzel bir diyaloğumuz var. Bunu yayınlarla hayata geçirmek gerekiyor.



“TÜRKİYE’DE OPERASYON GAZETECİLİĞİ ÇOK YAYGIN”



Arzu Yıldız imzasıyla yayınlanan haberiniz epey tartışıldı. Ayşe Böhürler özellikle çok sert tepki gösterdi ve operasyon gazetesi dedi. Siz özür dilemiştiniz ancak Ayşe Hanım bu özrünüzün yeterli olmadığını ifade etti. Birçok insan Türkiye Gazetesi bir operasyon gazetesi diyor. Bu tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz. Özellikle bu haberin ardından bu yorumların artmasını…



Bu tip operasyon yakıştırmaları çok çabuk ve kolay yapılıyor. Ben özür diledim, hem de haberimize gölge düşer mi endişesi aklıma bile gelmeden. Biz haberin başlığında hata yaptık. Daha doğrusu yanlış anlaşılabilecek bir kelime kullanmışız bu nedenle özür diledim. Haberin aslı öyle değildi. O yüzden operasyon yakıştırmasını ben onu yapanlara bırakırım. Operasyon böyle olmaz, bizim bu zamana kadar hiç alakamız olmadı, olamaz. Bu konu üzerine artık konuşmak da çok gereksizdir.



Öyle tartışmalar yapılıyor ki, bir bölüm insan Ak Parti’nin yayın organı olduğunu söylüyor, bir bölüm Ak Parti’ye karşı olduğunu, bir bölüm ise Ak Parti’ye karşı Ak Parti’nin içinden düzenlenen bir operasyon olduğunu ve bu haberin de bu yüzden bilerek servis edildiğini söylüyor…



“İki kör aynı tabaktan yaprak sarması yiyormuş beraber, bir ara yemek devam ederken biri öbürüne niye sarmaları çift yiyorsun” demiş, o da “Ben çift yemiyorum tek yiyorum ama var sayalım çift yiyorum sen de körsün, ben de körüm nereden biliyorsun çift yediğimi de soruyorsun” demiş. Diğeri de “Valla biz çift çift yeriz, belki sende öyle yaparsın diye bir sorayım dedim” demiş… Şu denirse anlarım, siz farkında olmadan böyle bir şeye alet olabilirsiniz, her zaman bu mümkündür de kabul fakat ben bu süreçleri çok iyi bildiğim için bu konuşulanlara sadece gülüyorum. Bunu bu ülkede çok yapan var bu yüzden hemen akla operasyon türü komplolar geliyor, bunu yaygın olduğu için anlıyorum. Ben şuan yaptığım bu yenilenmeyi affedersiniz enayi miyim de böyle bir şeye kurban edeyim. Böyle bir şeye kalkışmak demek çocuğun ölü doğması demektir. Türkiye gazetesini tanıyanların bu tip ithamlarda bulunmasına da şaşırıyorum. Onların isimleri nedeniyle aldıkları telefonlar vs gibi stres yaşamaları gerçekten hafif bir şey değil ve bir özürle geçebilecek bir şey değildir. Çok iyi anlıyorum. Ama bunu bir komplo teorisine dönüştürmek gerçekten zor nitekim bakın operasyon düzenlendi, gözaltılar sürüyor.



Bu haberden sonra hükümet kanadından birebir bir görüşmeniz oldu mu?



İşte Bekir Bey tabiri caizse yaptı düzeltmeyi, eleştiriyi, yalanlamayı… Açıklaması dikkatle izlenirse doğru olduğunu söylüyor. Beni çok şaşırtan tepki bazı arkadaşların madem böyle bir şey vardı neden bu zamana kadar durdunuz demesi. Bir sene önceki hadiseyi ben emniyet gücü müyüm nereden bileyim.  Bunun soruşturması bir sene önce başlamış, takibe alınmış olabilir ama ben şimdi öğrenmişim ve yayınlamışım bunu bana neden sorarlar gerçekten anlamıyorum. Bağcı dövmek gibi oluyor bunlar, hiç alışık değildik bunlara ama artık alışmamız lazım… Lansman gecesinde gazetemizin manşeti çok konuşulacak dedim. Sonra masaya döndüğümde ki masada, Sayın Bakan Egemen Bağış, Valimiz, Büyük Şehir Belediye Başkanı, Ak Parti genel başkan yardımcıları vardı, dediler ki, “Merak ettik nedir yarının manşeti Mücahit Bey’e sorduk kendisi bilmiyorum dedi”, ben de “Evet, bilmiyor kendisi” dedim. Gerçekten de bilmiyordu Mücahit Bey, ısrarla sordular ama yarını bekleyeceksiniz dedim. Herkese sürpriz oldu manşet, özellikle öyle istemiştim. Bizim haber tarzımız budur öyle talimatla haber yapmayız.



Gazetenin bu değişimi ve yayınlanan bu haber ile ilgili Başbakan ile bir görüşmeniz oldu mu? Sizi aradı mı? Yaptığınız bu yenilik ile ilgili bir tebrik mesajı geldi mi kendisinden? Haber ile ilgili bir yorumu oldu mu?



İyi sordunuz bunu. Sayın Başbakanla bu konudaki ilk temasımız son Rusya ve Arjantin seyahatine katıldığımda oldu. O zaman kendisine davetiye taktim ettim, ilk temasımız böyle oldu. Her şeyin bittiği, lansmanın tarihinin belli olduğu bir tarihti. Bundan önce doğrudan veya dolaylı her hangi bir temasımız olmadı. Tam tersine mesela Başbakan, Yıldıray Bey’e Akil İnsanlar Heyetin’in bir toplantısında, “Türkiye Gazetesi’nde yazacağını duydum, hayırlı olsun” demiş. Daha sonra başka bir toplantıda ise, “Ne oldu bakıyorum, bakıyorum yazını göremiyorum” demiş. Yani Başbakanın baştan her şeyden haberi olsa neden böyle bir soru sorsun.



Star, Yeni Şafak gibi “yandaş medya” olarak anılan gazeteler ile Türkiye Gazetesi arasındaki fark ne olacak? Yani “yandaş” olarak anılan gazeteler arasında sizin gazetenizde söyleniyor.  Nasıl bir yayıncılık çizginiz olacak bundan sonra?



Bu gazeteler ile ilgili bir değerlendirmede bulunamam, onların kendi yayıncılığıdır. Bir farkımız şu olabilir az önce samimi olmaktan bahsettik, ben bunu önemsiyorum. Ben şuna dikkat ediyorum, Türkiye medyasında iyi haber, haber değildir gibi bir şey var. Daha çok olumsuz haberler haber değeri taşır. Bu toplumun iyi habere ihtiyacı yok mu? Neden iyi haber, haber değeri taşımasın. Biz hep bu anlayışla yayın yaptık bugüne kadar. Çarpık bir yayıncılık tarzı oluşmuş ve ben bunu hep eleştirdim, kendi gazetemizde de bunu hep yapmaya çalıştım. Örneğin bir kurumun açılışı haber yapılacak. O açılışta magazin dünyasından gelen bir sanatçının sahnede düşerse ve arkada da birileri pankart açarsa, ertesi gün inanın o açılış neyle ilgiliydi, bu açılışı yapılan tesis insanlara ne kazandıracaktı gibi hiçbir şeyi kolay kolay bulamazsınız.  Peki, bu doğru ve dürüst bir yayıncılık mıdır? Burada bu haberi olduğu gibi vermek yandaşlıksa yapacak bir şey yok.



“BAYİ SATIŞIMIZ İKİYE KATLANDI, SÜRPRİZ BİR İSMİ DAHA YAZAR KADROMUZA DÂHİL EDECEĞİZ”



Bu değişim tirajlara nasıl yansıdı? Artış oldu mu?



En güzel, en heyecanlı tarafı burası zaten şöyle söyleyebilirim, bayi satışımız yüzde yüz arttı. Bizim bayi satışımız çok yüksek değildi çünkü abone sistemi ile dağıtılıyor. Benim için bayi satışının ikiye katlanması diğer taraftan 40-50 bin abone almak kadar önemli çünkü bizim bu operasyonumuzun, bu çalışmamızın asıl amacı etkinliğimizi arttırmak. Bununda en keskin yolu bayi satışını arttırmaktır.



İnternet haberciliği artık çok ilerledi, birçok basın kuruluşu yazılı basına veda ediyor. Sizin bu yönde herhangi bir projeniz var mı?



Bu dediğiniz şey bir realite, bir gerçek ve evet var, zaten biz bunu başlattık, teknik açıdan çok istediğimiz noktaya henüz gelmedi ama biz bütün o İpad, İphone uygulamalarını devreye soktuk, sitemizi de sürekli daha kaliteli hale getirmeye çalışıyoruz. Yeni bir uygulama daha başlattık gazetedeki birçok içeriğe akıllı telefon vasıtasıyla ulaşabilecekler ve okuyucularımız internete girmeden yazarın direk köşesinden taratarak yazarın kendi sesinden yazıyı dinleyebilecekler.



Gazete kadrosuna yeni yazarlar dâhil olacak mı? Görüştüğünüz birleri var mı?



Bir kişi daha kadroya dâhil olacak. Aslında bunu söylemek için sabırsızlanıyorum ama şuan bir kurumda çalışıyor o nedenle ismini veremem. Yine çok ünlü, çok şaşırılacak bir başka ismi daha gazetemizin yazar kadrosunda yakın zamanda göreceksiniz.



Okurların yazı gönderdiği bir sayfanız olacak mı? Her Taraf, Açık Görüş gibi…



Buna ihtiyaç duyuluyor, çok gündeme geldi, hem yazar kadromuzu genişletmek açısından hem de fikir zenginliği olması için gerekli. İçerik olarak eksiklerimiz var zaten, bu da onlardan birisi. Bu eksiklerimizi tespit edip nasıl gidereceğimizi çözmeye çalışıyoruz. Bu da onlar arasında yer alıyor.



EYLEM YILMAZ



eylemyilmaz83@gmail.com



© MEDYATAVA


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin