Bugüne kadar 40 dizi, 286 sinema filmi çeken 53 yıllık yapımcı
Türker İnanoğlu hem geçmiş günleri yad etti, hem de bugünkü Türk
Sineması'nı bizim için masaya yatırdı. Bundan sonra sadece sinema
filmi çekmek istediğini anlatırken, ekledi: "Bu iş öyle bir iş ki
doyamazsın. Bugün en şatafatlı tatile gitsem, bir ayda ölürüm!"
DALLAS'TA NELER SEYRETTİK AŞK-I MEMNU NEDİR Kİ!
- Yapımcı olarak piyasada kaçıncı yılınız?
- 1957 yılında girdim, 53 yıl.
- Maşallah! Yorulmadınız mı hâlâ?
- Yoruldum da diyemem, yorulmadım da. Olumsuz şeyler olduğunda
yorgun hissediyorum ama bir şeyler iyi giderken, alkış alırken,
zirveye çıkarken gayet mutluyum. Yaşım 71 oldu. İki günlük, üç
günlük tatilleri falan saymazsanız 19 yaşımdan beri tatil yapmadan
çalışıyorum.
- Siz dayanıyorsunuz da etrafınızdakiler, aileniz nasıl
dayanıyor buna?
- Onlara pışpış yapıyoruz. (gülüyor)
- 71 yaşında birinin bu kaypak, kaygan zeminde ayakta durması
başlı başına bir başarı. Yorgunluğunuz manevi mi, fiziksel mi daha
çok?
- Valla diziler filmler beni pek yormadı da, TİM çok yordu. Proje
bulmak, getirtmek, insanlarla uğraşmak yorucu ve çok maliyetli bir
iş. Türkiye'de bunu yapan kimse yok; böyle bir menajerlik anlayışı
da yok. Yoksa öbür işler beni yormuyor, hele seneler geçtikten
sonra hep hürmet, saygı, sevgi gördüm...
GIRGIRİYE EFSANE OLDU
- Ayıptır sorması, 53 yıl ayakta kalabilmenin sırrı?
- Öncelikle halka hitap etmek, halka inmek. Halkın istediğini
vermek...
- Halk ne istiyor? - İşte onu anlatamam, çünkü içgüdüsel bir şey
o!
- Nasıl içgüdüsel?
- Halkın içinden olacak, direkt olacak, anlaşılır olacak. Yıllardır
tek tük işler dışında hiçbir işim kötü gitmedi. Geleneksel
değerlere hep bağlı kaldım, üzerine de yenilikleri koydum. Benim
filmlerim sinemalarda büyük seyirci rekorları kırdı. Belki bugünkü
para rekoruna yetişemeyiz ama onlar da seyirci rekorunda biz eski
filmcilere yaklaşamazlar.
-En çok izlenen filminiz?
- Rexx Sineması'nda ikinci Gırgıriye'nin rekoru hâlâ kırılamadı.
İki haftada 28 bin kişi izlemişti!
- Siz nasıl bulaştınız bu işlere peki, yoktan var ederek film
yapılan bir dönemde niye yapımcı olmak istediniz?
- Benim bu işlerle hiç ilgim yoktu aslında, ben Tatbiki Güzel
Sanatlar'da talebeydim. Mimar Sinan Üniversitesi'nin eski adı. O
sırada Kanlıca'da komşum da Kadri Ceylani diye, son Osmanlı
sadrazamı Saffet Paşa'nın torunu. Saray gibi evi vardı. Ara sıra
evini tarihi filmler için açardı. Yapımcı Necil Ozon'a randevu
vermiş bir gün, acil işi çıkınca da benden ilgilenmemi rica etti.
Filmciler gelince, bizim bahçeye aldım, muhabbet ettik. İşte o
buluşma benim filmciliğimin başlangıcı oldu.
- Ne oldu ki?
- Bir şey olmadı ama onlar beni gördü! Biraz uyanık, meraklı,
sosyal bir adam... Meğer yönetmen asistanı kaçmış, 'Sen asistan
olsana' dediler. Filmin son dört günü asistandım!
- Sevdiniz mi?
- Çok sevdim, aküleri sırtlar taşırdım...
- Çay getir, çay götür?
- Ben varlıklı bir aileden geliyordum, sete özel arabayla gider
gelirdim.
İLK İKİ FİLMİM FENAYDI!
- İlk yönetmenliğiniz ne zaman gerçekleşti?
- O zamanlar ayda bir film çekilip, bitiriliyor... Ben de bir
senede dokuz kadar filmde asistanlık yaptıktan sonra işi kaptım!
Sonbahar adlı bir film çekilerken, yönetmenle yapımcı kavga etti,
yarım kalmış filmi ben tamamladım. Sonra da Ural Film'den geldi ilk
teklif, Senden Ayrı Yaşayamam diye bir filmle başladım...
- O dönemlerde film yönetmek daha mı kolaydı?
- En alttan yetişiyordu yönetmenler, fazla eğitimleri yoktu. Bugün
daha kolay. Sahip çıkarsan işe, dört beş günde yırtarsın işi. Çoğu
öyle zaten şimdi.
- Kendi yapım şirketinizi kurmaya nasıl karar veriyorsunuz?
- 60 senesinde kurdum Erler Film'i. O zamanın starı Turan
Seyfioğlu'nu ikna ettim, İçimizden Biri diye bir film çektim ama
tutmadı. Ardından Kalp Yarası'nı yaptım, o tam bir felaket
oldu...
- Hayal kırıklığına uğramadınız mı?
- Çok üzüldüm ama hemen ardından Hancı diye bir film patlattım; çok
tuttu.
- O zaman da çeteleşme var mıydı, şu yönetmenin oyuncusu falan
diye?
- Yoktu, herkes her filmde oynardı. Mesela Ahmet Tarık Tekçe, bir
günde dört sete giderdi! 'Kitapsız ilim, Ahmet Tarıksız film
olmaz,' derdik! Ufak rollerde oynayanlar hep böyleydi, dört-beş
sete giderlerdi bir günde.
- Şimdi oyuncular dizi setlerinden çok şikâyet ediyor oysa,
'Film çeker gibi çalışıyoruz, mahvoluyoruz,' diyorlar. Eski günleri
bilen biri olarak haklılar mı?
- Şimdikiler ayaklarını masanın üzerine uzatıyor, arkasında iki
kişi onu giydiriyor, diğeri saçını, bir başkası makyajını yapıyor.
Elbisesinden takısına, her şeyi biz temin ediyoruz şimdi.
Yeşilçam'da garibim, herkes kendi elbisesini kendi getirirdi.
Sokaklarda titreyerek, donarak oynar, sobanın başında
ısınırlardı.
- Şımarıklar mı yani?
- Evet! Çok büyük de paralar alıyorlar. Vergisini de yapımcı
ödüyor. Fazla konuşmamaları lazım.
HAYALİ KÖSEM SULTAN'I ÇEKMEK
"Şu anda ekranda Aşk Bir Hayal ve Arka Sokaklar var benim
işlerimden. Rölantiye aldım ekran işini çünkü her hafta üç film
çekiyoruz neredeyse. Her hafta geriyor bu durum insanı. 90 dakikaya
konu bulmak da zor! Bundan sonra sinema filmi yapacağım. Tek çekmek
istediğim proje ise Kösem Sultan. Yabancı ortak bulmaya
çalışıyorum; başrolü yabancı biri oynayabilir..."
- Gelen senaryoları, projeleri de bizzat okur musunuz?
- 8-10 senedir burada benim yaptığım tek iş senaryodur. Ne para
işine karışırım, ne prodüksiyona bakarım, ne tekniğe! Bizden çıkan
projelerin yüzde 99.9'unun senaryosu bize aittir, dışarıdan senaryo
almam. Yedi-sekiz kişilik bir ekibim var, projeyi hazırlarım,
onlara veririm, 'Buna çalışın,' derim.
- Bugüne kadar tutmayan diziniz var mı?
- Geçen seneki Avukatlar dizisi! Ameliyat olmuştum Amerika'da, o
sırada hiç ilgilenemedim bu işlerle. Tam o döneme geldi o iş. Benim
dizilerimin sayısı 100'ün üstündedir, hepsinin tekrarı bile büyük
iş yapar oysa, o kadar iddialıyım. İşte Cennet Mahallesi'nin 50-60
kez tekrarı yayınlandı, Arka Sokaklar, Tatlı Kaçıklar, Çiçek Taksi.
- Kural, matematik yok; bu bir içgüdü ama anlatamıyorum işte...
Halkın sempati duyması. Mesela atv'de başlayacak Gönülçelen de
tutacak bana göre. Eğer entelliğe kaçmadılarsa, halktan
uzaklaşmadılarsa tutacak o dizi!
- Pek çok dizi yaptınız, yeni tipler, isimler kazandırdınız
piyasaya. Nasıl seçiyorsunuz bu isimleri?
- Projeler genelde benim olduğu için kafamda bellidir 'şöyle bir
adam olacak, şöyle bir kadın olacak' diye. Dikkat ederseniz,
yaptığım kadrolar da cuk oturur ve kuvvetli kadro yaparım. Mesela
Erkan Özerman'ın gözü kimi tutarsa haber verir bana. Çağırırız
buraya, uzun uzun deneme çekimi yaparız. Eğitimi yoksa, bizim okula
hızlandırılmış derse göndeririz.
- Bugüne kadar yanıldığınız, 'Bundan oyuncu olmaz,' dediğiniz
ama patlayan kimse olmadı mı?
- Yok, hatırlamıyorum ama dizilerden şöhret olmasına katkım olan
çok kişi var: Yasemin Yalçın, Demet Akbağ, Nilgün Belgün, Şemsi
İnkaya, Peker Açıkalın...
- Ya Nehir Erdoğan?
- Onu sonra aldım ama altı senedir benimle çalışıyor.
- Yabancı Damat'ta oynayan Özgür Çevik mesela... Birini şarkı
yarışmasında görüyorsunuz ama onu kaale almanıza sebep olan ne
oluyor?
- Özgür'ü bana Gülşen (eşi Gülşen Bubikoğlu) tavsiye etti. Ben o
yarışmaları seyretmiyorum.
- Bir dönem çingene dizileri, bir dönem türkücülerin dizisi, bir
dönem ağa dizileri moda oluyor. Ne belirliyor bu dönemleri?
- Yeri geldiğinde atışı yapacaksın, belirli bir matematiği yok
bunun. Kendi adıma hep taklit edildiğimi söyleyebilirim ama şunu
belirteyim; ben türkücülerle hiç film yapmadım, tarzım değil.
- Kaç tane dizi ve sinema filminiz var; sayısını biliyor
musunuz?
- 40 tane falan dizi, 286 tane de film yaptım.
Mesut Yılmaz'a bir klip çektik, reklamcısı kovuldu
"Siyasi programlara Yıldırım Akbulut'un başbakanlığı döneminde
'İcraatın İçinden'le başladık, sonra Mesut Yılmaz'la çalıştık 91
seçimlerinde. Seçim kampanyası için ünlü Fransız reklamcı Jacques
Seguela ile anlaşmışlardı. Adam Türkiye'yi tanımıyordu bile! Kimse
de memnun değildi çektiklerinden. Biz de onlara teknik hizmet
veriyorduk. Bir gece Sezen Aksu'nun Hadi Bakalım Kolay Gelsin
şarkısıyla video klip hazırladık. Ertesi gün Turgut Yılmaz izledi
videoyu ve bayıldı. Seguela anında kovuldu, biz devam ettik
kampanyaya..."
Konutun bahçesine uydu!
"Mesleğimle ilgili pek çok ilki ben yaptım. Türkiye'ye ilk uyduyu da ben getirdim. Başım dertlere giriyordu, rahmetli Özal kurtardı. Telsiz kanununa muhalefetten hakkımda tahkikat yapıldı. Rahmetli, 'Bir tane konutun bahçesine kur, bir tane de başbakanlığa kur,' dedi, arkadan Genelkurmay istedi. Ancak öyle sıyrıldık..."
Turgut Özal sayesinde Türkiye'ye videoyu getirdim
"Beyoğlu Saray Sineması'nı işletiyordum, Cannes Film Festivali'ne film satın almaya gittik. Bir adam bir şeyi sokuyor bir makineye, filmleri gösteriyor. 'Bu ne yahu?' diyoruz içimizden. Adam dışarıya çıkınca, önündeki kataloğu çaldım, cebime attım. Üzerinde Sanyo yazıyordu. Döndük, iki kişilik bir ekip gönderdik Japonya'ya. Gelen haber şu: Müthiş bir şey geliyor, video! Türkiye'de filmlerin video haklarını almaya başladım hemen. Fakat ithalat izni şart. Devlet Planlama Teşkilatı'na başvurduk, başında Turgut Özal. Gittik, anlattık. Kalktı, dolaptan bir dosya çıkardı. Olacak şey değil; kimse bilmiyor ama o biliyor! 'Sana bir şartla veririm izni, önce Almanya'da yapacaksın bu işi! Oradaki yeni nesil kendi kültürünü öğrenecek,' dedi. Ortağım Haldun Simavi'ydi. Günaydın 1 milyon satıyor o zaman, Hürriyet 700 bin filan. Her gün haberler, ilanlar derken Türkiye'ye tanıttık bu işi. Ulusal Video 1860 bayilik açtı. O güne kadar sinemadan kazanamadığım parayı bu işle kazandım. Stüdyolar kurdum."
Bu işe doyamazsınız, tatil yapsam hemen ölürüm!
- 50'li, 60'lı yılların meşhur Yeşilçam'ından kalan tek yapımcı
mısınız?
- Memduh Ün var ama o geri çekildi. Yalnız 50-60 arası değil, Türk
Sineması kurulduğu günden bugüne, en uzun süre ve aralıksız çalışan
tek kişiyim.
- Yani 'sinemanın tarihini yazan adam' da denebilir size. Bu
durum ne hissettiriyor insana?
- Bana büyük onur veriyor bu. (Odasının dört bir yanındaki
fotoğrafları gösteriyor.) İşte bütün cumhurbaşkanları, bakanlar,
siyasetçiler hepsi bana 'evimize girmiş adam' gözüyle bakıyor.
Dolayısıyla daima, her taraftan himaye gördüm ama siyasete de hiç
bulaşmadım.
- Peki şimdi kendinizi görmüş geçirmiş, doymuş biri gibi mi
hissediyorsunuz hâlâ açlığınız var mı bu işe?
- Var tabii, doyamazsın bu işe! Ben bugün bu işi bırakayım, en
şatafatlı tatile gideyim vallahi bir ay içinde ölürüm. Öyle bir his
var içimde. Dikkat et, çok yaşlı emekliler, emekliliğinden kısa bir
süre sonra vefat ediyor...
- Böyle düşündüğünüz için mi çalışmaya devam ediyorsunuz?
- Yoo, ben işimi seviyorum.
Gülşen Bubikoğlu'nu birinci seçtirmeyip kendine sakladı!
70'li yıllar; Ses dergisi geleneksel artist yarışması çok önemli
sinema piyasasında. Sekiz büyük yapım şirketi üç kadın, üç erkek
oyuncu adayı seçip, birinci seçilenle filmler çekiyor. Bu yüzden
Gülşen Bubikoğlu birinci seçilirse, bu sekiz firmayla da film
yapmak zorunda. Ortak işletme kuran Türker İnanoğlu, Ertem Eğilmez
ve İrfan Ünal, 'Kesin star olacak,' dedikleri Gülşen Bubikoğlu'na
fena göz koyuyor ve onun sadece kendileri için çalışması için
tezgâh hazırlıyorlar. Plan şu: Yarışmanın favorisi Bubikoğlu'nu
birinci seçtirmeyecekler! Ben bu anekdotu anlatınca Türker
İnanoğlu, "Evet, Ertem Eğilmez'in fikriydi. 'Bu kızda çok iş var,
bunu seçtirmeyelim,' dedi, dolayısıyla da enteresan bir seçim oldu
tabii..."
- Ne yaptınız?
- Uyduk biz de tezgâha, herkes 10 veriyor, biz 1! Gülşen ikinci
oldu tabii.
- Sonra âşık mı oldunuz ona?
- Sevmesem niye evleneyim?
- Kimseye haber vermeden evlenmişsiniz ama. Neden?
- 'Filiz'den (Akın) bu yüzden ayrıldı,' diye yazmışlardı o
sıralarda, hiç alakası yoktu oysa... Yine de halkın tepkisi olmasın
diye açıklamaktan kaçındık.
- Sinemanın en güzel kadınlarıyla evlenmek, insanı güçlü mü
hissettiriyor, nasıl bir his?
da bulunca güzel oluyor bu işler.
- Affet Beni Hocam dizisinden bu yana dokuz yıl geçti. Gülşen
Bubikoğlu neden televizyon dizilerinde ya da sinemada yok?
- Gülşen kendini Zeynep'e adadı, onu yetiştirmek için uzak kaldı bu
işlerden; tavsayınca da geri dönmedi.
- Sizin hiç dahliniz yok mu bu işte?
- Vallahi yok! Ama şimdi yeniden kıpırdamaya başladı, inşallah
oynar yakında.
Gülşen Bubikoğlu'nu birinci seçtirmeyip kendine sakladı!
70'li yıllar; Ses dergisi geleneksel artist yarışması çok önemli
sinema piyasasında. Sekiz büyük yapım şirketi üç kadın, üç erkek
oyuncu adayı seçip, birinci seçilenle filmler çekiyor. Bu yüzden
Gülşen Bubikoğlu birinci seçilirse, bu sekiz firmayla da film
yapmak zorunda. Ortak işletme kuran Türker İnanoğlu, Ertem Eğilmez
ve İrfan Ünal, 'Kesin star olacak,' dedikleri Gülşen Bubikoğlu'na
fena göz koyuyor ve onun sadece kendileri için çalışması için
tezgâh hazırlıyorlar. Plan şu: Yarışmanın favorisi Bubikoğlu'nu
birinci seçtirmeyecekler! Ben bu anekdotu anlatınca Türker
İnanoğlu, "Evet, Ertem Eğilmez'in fikriydi. 'Bu kızda çok iş var,
bunu seçtirmeyelim,' dedi, dolayısıyla da enteresan bir seçim oldu
tabii..."
- Ne yaptınız?
- Uyduk biz de tezgâha, herkes 10 veriyor, biz 1! Gülşen ikinci
oldu tabii.
- Sonra âşık mı oldunuz ona?
- Sevmesem niye evleneyim?
- Kimseye haber vermeden evlenmişsiniz ama. Neden?
- 'Filiz'den (Akın) bu yüzden ayrıldı,' diye yazmışlardı o
sıralarda, hiç alakası yoktu oysa... Yine de halkın tepkisi olmasın
diye açıklamaktan kaçındık.
- Sinemanın en güzel kadınlarıyla evlenmek, insanı güçlü mü
hissettiriyor, nasıl bir his?
da bulunca güzel oluyor bu işler.
- Affet Beni Hocam dizisinden bu yana dokuz yıl geçti. Gülşen
Bubikoğlu neden televizyon dizilerinde ya da sinemada yok?
- Gülşen kendini Zeynep'e adadı, onu yetiştirmek için uzak kaldı bu
işlerden; tavsayınca da geri dönmedi.
- Sizin hiç dahliniz yok mu bu işte?
- Vallahi yok! Ama şimdi yeniden kıpırdamaya başladı, inşallah
oynar yakında.
Cem çok zeki, şahan da halkı tanıyor
ŞİRİN SEVER 14.02.2010
- Her Türk filmini izler misiniz?
- Hayır, hepsini izlemeye vaktim yok. Buraya yakın sinemam var,
(Boğaziçi) orada hangisi oynuyorsa, boşluk bulduğum an izliyorum ya
da eve giderken giriyorum birine.
- Peki izledikleriniz arasında sezonun en iyi filmi hangisi
sizce?
- Vavien. Taylan Kardeşler benim adamlarım zaten; Yabancı Damat'ı
çekmişlerdi.
- Ya Yahşi Batı?
- İzledim ve beğendim.
- Cem Yılmaz büyük bir özveri ve yaratıcılıkla film çekiyor ama
sürekli eleştiri bombardımanına tutuluyor. Bir sinemacı olarak
söyler misiniz, başarılı mı bir sinema adamı mı Cem Yılmaz?
- Şimdi bir Cem Yılmaz bir daha gelmez, bunun peşin peşin kabul
edilmesi lazım bir defa. Çok önemli bir sanatçı, çok zeki bir adam,
anında düşünebilen, anında espri patlatabilen bir adam.
G.O.R.A.'lar, A.R.O.G.'lar falan, görüyorsunuz adam bir arayışın
içinde ve her şeyini de ortaya koyarak hayallerinin peşine düşüyor.
Bunu alkışlamak lazım. Diğerlerinden az izlenebilir, önemli değil
ama iyi niyet önemli.
- Karşısına Şahan Gökbakar nam-ı diğer Recep İvedik'i
koymalarına ne diyorsunuz?
- Onu da çok başarılı buluyorum, o da Türk halkını çok iyi tanıyor,
filmlerini Türk halkına uygun yapıyor; onu da alkışlamak lazım bana
göre. Kira ödeyen bir sinemacı, 25 film içeri giriyorsa Şahan'la o
25 filmi birden kapatıyor. Yani sinemacıların gözdesi Şahan! Onu da
alkışlamak gerekir.
- Ama siz ikisini kesinlikle kıyaslamıyorsunuz...
- Hayır, hiçbir zaman. Cem kendi janrında 10 numara, Şahan kendi
janrında 10 numara bence.
- Cem ya da Şahan'la çalışmak ister miydiniz?
- Tabii isterim, neden olmasın. İkisi de başarılı.
- Peki, bugüne kadarki en başarılı üç işinizi sayın desem...
- Onu ayıramam, ben sana röportajlarını ayır desem sen de
ayıramazsın.
- Ayırırım ben!
- Ayıramazsın (gülüyor).
Türkan sete ziyarete gelmişti 'Sen oynayacaksın' dedim
- Yapımcı Türker İnanoğlu olarak, inanılmaz isimler, starlar da
yarattınız. Kimler sizin eseriniz söylesenize...
- Yönetmenliğe başladıktan sonra üçüncü filmim falandı... Adı da
Köyde Bir Kız Sevdim. Başrolde oynayan hanımefendi içime sinmiyor
bir türlü. Bir sabah, sete bir kızla geldi, resmen bebek!
Kiracısıymış meğer, yanında getirmiş. 'Bu kızı oynatıyoruz,' dedim
yapıcıya. Türkân Şoray'dı o!
- Türkân Şoray'la bir nişanlanma hikâyeniz varmış, doğru muydu
peki?
- Yaa yok, o zamanlar öyle bir şeydi işte...
- Peki peki, başka kim var sizin meşhur ettiğiniz?
- Cüneyt'e (Arkın) çok emeğim var, Kara Murat'lar falan, 37 tane
film çektik onunla. Başka? Filiz Akın'ı ben keşfetmedim ama ikinci
filminden sonra aldım, zirveye taşıdım.
- Eski eşiniz Filiz Akın, sonra Gülşen Bubikoğlu... O dönem bir
yapımcının eşi olmak, sizinkiler dışında filmlerde oynamaya engel
miydi?
- Hayır, istedikten sonra her tarafta oynayabilirdi. Onların bizim
filmimizde oynaması bizim için avantajdı. Yani biz onlara avantaj
katmıyorduk, onlar bize avantaj katıyordu, karşılıklı bir şey
vardı...
En iyi oyuncular Özgü Namal ve Kenan İmirzalıoğlu...
- Türk Sineması'nın en başarılı isimleri?
- Özgü Namal ve Kenan İmirzalıoğlu.
- Kenan İmirzalıoğlu'yla konuştuğumuzda, 'Hep ağır abi
rollerindesin,' demiştim, o da 'Türkiye'de çok iyi aşk filmi
senaryosu var da ben mi oynamadım!' diye anında susturmuştu beni.
Böyle bir sıkıntı var mı sizce?
- Valla ben epeydir aşk meşk işine pek girmedim ama üzerinde
düşünülürse neden çıkmasın? Üstüne gidilmiyor demek ki, eskiden
neler çıkarıyorduk! Ne aşk romanları var, onlardan birini bile
uyarlasan peynirekmek gibi satar.
- Bir zamanlar, 'Star olarak bir tek Hülya Avşar var,'
diyordunuz, hâlâ aynı şeyi düşünüyor musunuz?
- O zaman ne Nurgül Yeşilçay, ne Özgü Namal, ne Nehir Erdoğan
vardı, şimdi yeni isimler var. Onları da ilave edebiliriz.
- En iyi yönetmenler?
- Çağan Irmak, Taylan Kardeşler ve Orhan Oğuz. Çağan'la bir-iki
görüşme yaptık zaten, başka anlaşmaları vardı, boşalınca dönecek
bize.
- Sezonun en iyi dizisi? Kendi işlerinizi söylemeyin ama!
- Canım Ailem, Aşk-ı Memnu.
- Çok eleştiriliyor 'aman öpüştüler, seviştiler, yengesiyle
birlikte' diye. Siz ne diyorsunuz?
- Biz neler neler seyrettik Dallas'ta! Aşk-ı Memnu nedir ki?
- Bir yapımcı sorumluluk taşımalı mı, dikkat etmeli mi buna?
- Çocuklar için, yasaklı maddeler için dikkatli olmalı elbette ama
aşk için meşk için olur mu öyle şey ya!
- 'Bu kadar yıllık yapımcıyım, Kurtlar Vadisi neden bu kadar
izleniyor anlamadım,' demiştiniz. Anlayabildiniz mi geçen bu
sürede?
- Anlamadım!
Mülk sahibiysen sinema işletmek kârlı bir iş elbette
- Şu an kaç sinema salonu var işlettiğiniz?
- Atlas, Kent, Boğaziçi, TİM. Gelecek sene TİM'in büyük salonunda
üç boyutlu filmleri de göstereceğim, o makinelerden takılıyor
şimdi. Devasa bir perde, muazzam bir ses sistemi kurulacak.
- Kârlı bir iş mi sinema salonu işletmek, neden yapıyorsunuz bu
işi?
- Mülk sahibi olursan kârlı bir iş tabii ki.
- Kaç yıldır film yapmıyorsunuz? - Dört yıldır. En son Mehmet Ali Erbil'le Ömerçip'i çektim. Ondan önce de altı yıl yapmamıştım. Öbür işlerden fırsat bulamıyorum ki.
- Şimdi Türk Sineması'nda patlama var, yeni yönetmenler, yeni
oyuncular, yeni yapımcılar çıkıyor sürekli, çok film çekiliyor. Bu
hareketliliğe sizin yorumunuz ne 'Bay Sinema' olarak?
- 2000 yılından önceki filmler çok iç karartıcıydı...
- Sanat filmlerini mi kastediyorsunuz?
- Evet. Galiba yapanlar kendi kendilerine, ailesiyle seyrediyordu
onları, iç karartan filmlerdi. Çok büyük umutsuzluk taşıyordum.
Sonra Yavuz Turgul'un Eşkıya'sı ve İstanbul Kanatlarımın Altında
ile gidişat değişmeye, biraz yüz güldürmeye başladı. Her geçen gün
de daha iyiye gitti; çok kabiliyetli, pırıl pırıl yönetmenler,
kameramanlar var. Yani şu anda Türk Sineması çok iyi.
- Neden bu gelişmeye paralel değil seyirci sayısı?
- İşte belki bugünkü filmler o günkü kaliteye, halkın albenisine
erişemiyor.
ŞİRİN SEVER / www.sabah.com.tr