'TÜRK İNSANININ KKTC’YE BAKIŞININ KULAKTAN DOLMA YANLIŞ BİLGİLERLE DOLU OLDUĞUNU GÖRMEK ÜZÜYOR BENİ'

MEDYATAVA RÖPORTAJ-Bir kitap yazmak için 7 yıl önce gittiği Kıbrıs'a yerleşen yazar Stella Aciman'ın son kitabı "Orda Bir 'Ada' Var Uzakta" Kıbrıs'ı Kıbrıslı kadınların ağzından anlatıyor. Aciman, Sayım Çınar'ın sorularını yanıtladı.

Google Haberlere Abone ol
'TÜRK İNSANININ KKTC’YE BAKIŞININ KULAKTAN DOLMA YANLIŞ BİLGİLERLE DOLU OLDUĞUNU GÖRMEK ÜZÜYOR BENİ'

 


 


 


Stella Aciman ismini çoğumuz Bella adlı romanından anımsayacaktır. Orda Bir “Ada” Var Uzakta yazarın yeni kitabı. Bu kitap, Kıbrıslı kadının duygularını, düşüncelerini, bu memleketin onlar için neler ifade ettiğini onların ağzından aktaran bir kitap. 1974’ten sonra, Türkiye’deki politikacıların aklından Ada halkına kulak vermek gibi bir düşünce geçmedi. Ekonomik olarak Türkiye’ye bağımlı olmasına rağmen ve Türkiye’deki yaşam standardından daha iyi yaşamalarına rağmen neden Türkiye ile ilişkilerinde mutlu olmadıklarını sormadı. İşte Orda Bir “Ada” Var Uzakta, bir yazar duyarlılığıyla bunu sorguluyor. Oradaki insanları, oradaki insanların diliyle anlatmaya ve anlamaya çalışıyor; korkularını, sevinçlerini, hayallerini.


 


Bir süredir Kıbrıs’ta yaşıyorsun, Orda Bir “Ada” Var Uzakta adlı kitabın bugünkü Kıbrıs’ı kadın gözüyle anlatıyor. Kitaptaki kadınları seçerken daha çok neleri ön planda bulundurdun?


Kıbrıs okuma yazma oranı çok yüksek bir ülke. Hemen hemen herkes üniversite mezunu ve en az bir lisan biliyor. Fakat üniversite mezunu olup çalışmayan, ev kadını olmayı (çok olmasa da) tercih eden bir kesim de var. Kitaba konuk olarak aldığım kadınları uzunca bir süre araştırdım. Aralarından seçim yapmak gerçekten zor oldu. Hepsinin konum itibarıyla bir yerlere gelmiş, hayatın içinde, KKTC’nin sorunlarının bilincinde olan kadınlar olmasını istedim ve başardım sanıyorum. Tabii ki KKTC’nin başarılı kadınları kitaba aldığım 25 kişiyle sınırlı değil. Hepsi birbirinden değerli, yaptıkları işlerde başarılı olmuş onlarca kadın yaşıyor KKTC’de.


 


Kitabınızın girişindeki, Hindistan’ın kurucusu Mahatma Gandi diyor ki: “Bizi mahveden şeyler şunlardır: İlkesiz siyaset… Vicdansız safahat… Çalışmadan zengin olmak… Bilgili ama karaktersiz insanlar… Ahlaktan yoksun bir iş dünyası… İnsan sevgisinden yoksun bilim… Özveri içermeyen ibadet…” Bu söz size bir şeyler hatırlatıyor mu?


Nasıl hatırlatmaz? Memleketimizin ve KKTC’nin de içinde olduğu, üzüntüyle izlediğim hallerini anlatıyor.


 


Kıbrıs’ta burun buruna değil ama omuz omuza yaşabiliriz, öyle değil mi? Türk toplumu Rum düşmanlığı yapmıyor, burada tam olarak barış nasıl sağlanabilir?


Kıbrıslı Türklerde de bizlerde olduğu gibi hoşgörü kültürü var. Dolayısıyla halk asla Rum düşmanlığı yapmıyor ve çocuklarına bunu aşılamıyor. Aynı sözleri Rumlar için söylemek ise mümkün değil. İstisnaları saymazsak onlar buldukları her fırsatta Türk düşmanlığı yaptıkları gibi çocuklarına da (okullarda dahil) bunu aşılamaktan geri durmuyorlar. Ben de Kıbrıslı Türklerin çoğunluğunun düşündüğü gibi barışı halkların yapması gerektiğine inanıyorum. Bana göre çözüm; siyasi eşitliğe dayalı iki eşit, egemen halktan oluşan federal bir yapı olmalı. Ama şu an böyle bir oluşumun çok uzaklarda olduğunu görüyorum.


 


Türkiye’den Kıbrıs’a giden kültürle kaynaşabiliyor musunuz? Türkiye’nin Kıbrıs’a verdiği desteği nasıl değerlendiriyorsun?


Türkiye’den KKTC’ye gidip yerleşen iki grup var. Birincisi Ada’ya yatırım yapan, işini, evini kuranlar. İkinci grup ise Türkiye’de hiçbir iş tutturamayan, “ne iş olsa yaparım” düşüncesiyle Ada’ya gelenler. İşte sorun burada başlıyor zaten. Çünkü bu kişilerin arasında namusuyla iş yapmaya gelenlerin dışında hırsızı, arsızı da geliyor. O kadar ki Ada’ya günübirlik gelip hırsızlık yapıp akşam Türkiye’ye dönen kişiler bile oluyor. Ada’ya kimlikle girişin mümkün olması bu durumun en önemli sebebi bence. Kişilerin girişlerde görevli polis tarafından yeterince sorgulanmaması başka bir önemli neden tabii. Bizler böyle bir kültürle Türkiye’de bile kaynaşamayız. Ada’da kaynaşmak veya Kıbrıslı Türklerden bunu beklemek haksızlık olmuyor mu? Herkesin kabul etmesi gereken bir gerçek var; Türkiye’nin KKTC’ye, KKTC’nin de Türkiye’ye ihtiyacı var. Bugün Türkiye’nin KKTC’ye yaptığı maddi desteğin çoğu TC kökenli vatandaşlara gidiyor. Başbakan İrsen Küçük geçenlerde bir konuşmasında nüfusun 600 bine dayandığını söyledi. Bu sayının içinde olsa olsa 100 bin Kıbrıslı Türk vardır. Geriye kalanların % 99’u Türkiye’den Ada’ya göç edenlerdir. Ada’da yapılan ihalelerin çoğu Türkiyeli şirketlere verilir. Üretim çok az olduğu için tüm mallar Türkiye’den ithal edilir. O yüzden de Türkiye’de 50 kr. olan bir gazete Ada’da 1.5 liraya satılıyor ki bu sadece bir örnektir. Bana göre Türkiye’nin KKTC’ye gönderdiği maddi destek onlara yapılan bir lütuf değil.


 


Kıbrıs aynı zamanda eğitim adası gibi oldu. Kıbrıs’ta üniversitelerin çoğalmasını nasıl karşılıyorsun?


Evet, KKTC bir eğitim adası olarak tanımlanıyor ama bu tanımlama giderek geçerliliğini kaybediyor bana göre. KKTC’de üniversiteler açılırken Türkiye’de de birçok üniversite açılıyor. Gerek Ada’da yaşamın pahalı olması gerekse Türkiye’de açılan üniversitelerin çoğalması sonucu artık Ada üniversitelerine gösterilen o ilgi azalmaya başladı. Hatta bu sene kontenjanların çoğu boş kaldı.


 


Kadınların politikadan uzak durduğu bir ülke Kıbrıs. Politika sözcüğüne neden bu kadar uzak Kıbrıslı kadınlar?


Türkiye ve KKTC’deki oranlara baktığımız zaman “yok aslında birbirimizden farkımız” demek lazım. Bizim meclisimizde ne kadar kadın milletvekilimiz var ki onlarda olsun? KKTC kadınlarının çoğunluğunu çalışan kesim oluşturur. Sabah işine gider, öğleden sonra evine döner, çocukları okuldan gelir. Onlarla uğraşır, yemeğini yapar ve eşini bekler. Böylesi bir ortamda politikayla uğraşmaya nasıl vakit bulsun ki? Bir de şu var: Kadın adaylar köy kahvelerinde yapılan parti propagandalarına pek sıcak bakmıyor ve en önemlisi erkek adayların arasından kolayca geçemiyor. En şanslı kesim ise doktorlar. Her birine potansiyel oy diye bakılıyor ki şu anda mecliste olan 4 kadından üçü doktor.


 


Bir süre Kıbrıs gazetelerinde de yazdın ve zaman zaman yazmaya devam ediyorsun. Kıbrıs’taki gazeteleri yeterli buluyor musun?


KKTC’de Türkiye’de olduğu gibi hükümete muhalefet ve taraf olan gazeteler, köşe yazarları var. Ortama tarafsız olarak bakmak istiyorsanız -ki benim gibi- günde en az 4-5 gazete okumanız gerekir. Beyninizde okuduğunuz haberleri harmanlarsınız ve bir yerlere varırsınız. Yine de en iyisi ortamı gözlemlemek. Kıbrıs’ta çıkan her gazete bir ideolojiye yakındır bana göre. Devletin televizyonu BRT şu anki hükümetin (Ulusal Birlik Partisi) sesidir. İzlerken bunu açıkça görürsünüz. Yani KKTC’de partizanlık çok ileri boyutlardadır demek yalan olmaz. Bir de gazetelerde en fazla dikkatimi çeken şey şu: Her gazetenin onlarca köşe yazarı vardır ki hepsini okuyabilmeniz asla mümkün değildir. Yani Kıbrıslı Türklerin, söyleyecek, yazacak çok şeyi vardır.


 


Kıbrıs toplumu anaerkil bir toplum mu yoksa ataerkil bir toplum mu? Kıbrıslı Türkler neden Türkiye insanına tepkili bakıyorlar?


Kitap için konuştuğum kadınların dışındaki kişiler bana hep Kıbrıs toplumunun anaerkil bir toplum olduğunu söylemişlerdir. Zaten aile ilişkilerinde bunu açıkça görebiliyorsunuz. Son sözü hep kadın söyler. Burada yanlış anlaşılan bir durum var. Kıbrıs Türkleri şu anda Türkiye insanına değil Türkiye Cumhuriyeti’nin başında olan hükümetin onlar için uyguladığı icraatlara karşı tepkili. “Besleme” sözüne, sürekli aşağılanmalarına karşı tepkililer. Bu söylemler karşısında başlarını öne eğen kendi hükümetlerine karşı da tepkililer. Son zamanlarda yoğun bir şekilde Türkiye’den göç alan bir ada oldu KKTC. Bu bir politika mı bilemiyorum. Ama şu bir gerçek ki Ada’ya göç edenlerin çoğunluğu hiçbir şeyi olmayan işsiz, güçsüz bir kesim. Dolayısıyla Ada’da suç oranları çok yükseldi; hırsızlık, tecavüz, bıçaklamalar... Ada halkı bu tür olayları geçmişte yaşamamış. Alışık değil. Bugün Ada’da okuldan çok cami olmasına karşın T.C. hükümeti hâlâ Lefkoşa’nın göbeğine koca bir külliye yapılmasını istiyor ki kesinlikle böyle bir ihtiyaç yok. Kıbrıs Türkleri kendi iç işlerine bu kadar yoğun bir müdahaleyi istemiyor.


 


Stellacım Bella romanı senin için dönüm noktasıydı değil mi? Şimdi bu romanın yeniden yayımlanıyor. Neler hissediyorsun?


Bella benim ilk göz ağrım ve çok okunan bir romanımdı. Uzun zamandır piyasada bulunamıyordu. O kitabı tekrar elime almak, raflarda görmek beni çok mutlu edecek.


 


Halkın özgüveni düşükmüş ve de acayip derecede gıybet varmış Kıbrıs’ta, sanki burada çok az (Gülüyoruz)… Küçük yerlerde daha fazla dedikodu yapılıyor, değil mi?


Küçük yerlerin kaderidir dedikodu. Çünkü herkes birbirini tanır ve haberler çok çabuk yayılır. Bir zamanlar Bodrum’da da yaşamıştık. Yarımadanın bir ucundaki fısıltı Bodrum’un ortasına bomba olarak düşerdi. Ada’da da aynı durum geçerli. Ağızlardan çıkan her söz anında Ada’nın her yanına dağılıyor.


 


Son olarak 2003 yılında gelmiş olduğunuz Kıbrıs’a bugün nasıl bakıyorsunuz?


Aralık ayında Ada’ya gelişimin 7. yılını doldurdum. Bir kitap yazmak için geldiğim Ada ve halkı beni o kadar içine aldı ki senelerin nasıl geçtiğini anlayamadım. Ne yazık ki Türkiye insanı bu adanın sadece casinolardan ibaret olduğunu sanıyor. Halbuki ada, tarihi yapısı turkuaz denizi, sıcak, samimi insanlarıyla nadir bulunacak bir konumda. Yedi senedir hâlâ yeni yerler keşfetmenin mutluluğunu yaşıyorum burada. Ama politika ve ekonomi açısından baktığımda kaygılarım oluştu bu geçen süreçte. Çözümün giderek uzaklaştığını, Türkiye’deki kutuplaşmaların burada da başladığını görüyorum. En önemlisi ise, Kıbrıslı Türklerin kendilerini Türkiye’ye bir türlü anlatamadığını, Türk insanının da KKTC’ye bakışının kulaktan dolma yanlış bilgilerle dolu olduğunu görmek üzüyor beni. Bu kitabı yazma amacım da, doğruları Türk insanına anlatmaktı.


 



 


SAYIM ÇINAR


sayimc@superonline.com


 


 

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin