TUBA VE CENGİZ ÇANDAR TRT'DE ANLATTTI: BİZİM İLİŞKİMİZ DÜNYEVİ DEĞİL UHREVİ

Gazeteci yazar Tuba Çandar, yaşamını, eşi Cengiz Çandar ile ilişkisini ve gündeme damga vuran kitabı “Hrant”ı Nuriye Akman’a anlattı.

Google Haberlere Abone ol
TUBA VE CENGİZ ÇANDAR TRT'DE ANLATTTI: BİZİM İLİŞKİMİZ DÜNYEVİ DEĞİL UHREVİ

Akılda Kalan’da bu yılın en dikkat çekici kitaplarından biri olan “Hrant”ı anlatan Tuba Çandar, Hrant Dink’in yaşamını yazmaya nasıl karar verdiğini şöyle anlattı: “Hrant’ın evine baş sağlığı için gittiğimde açık bir taziye defteri gördüm. Sayfaları boş bana bakıyordu. Hiçbir şey yazamadım o an. Ve dedim ki Hrant’a, ben senin hayatını yazacağım."


“Hrant” kitabı için üç yıl boyunca Cumartesi- Pazar günleri dahil aralıksız çalıştığını ve bu kitabın onu çok yorduğunu söyleyen Çandar,  ”çünkü bir bilinmezlikler dünyasına girdim ve o dünyada acı vardı. El yordamıyla sisler içinde yürürken hep acıyla karşılaştım. Ama aynı zamanda da o dünyada sevgi vardı. Çünkü kitabımı seslerden oluşturdum. Hrant’ın hayatına tanıklık etmiş olanların seslerinden bir destan, çağdaş tragedya gibi yazdım” dedi. 


Nuriye Akman’ın kitabın Türk ve Ermeni fanatiklerden nasıl tepkiler aldığını sorması üzerine Tuba Çandar, sözlerine şöyle devam etti. “Çok ilginçtir ki diasporadan geldi bu mesajlar. Çok mail alıyorum. Ve inanılmaz bir sevgiyle kabul gördü bu kitap. Hatta son mail atan, Montreal’de yaşayan bir Ermeni vatandaşımız… 30 yıldır Türkçe konuşmayı reddettiğini, ancak ilk kez bu kitabı okuyarak Türkçe’ye geri döndüğünü yazdı. Kendisinin taşnakların ileri gelenlerinden olduğunu söyledikten sonra kitabı övüyor ve bana teşekkür ediyor. Bu tabii çok ciddi bir dönüşüm, bir mesaj…  Aynı tepkiyi henüz Türkiyeli milliyetçilerden almadım. Dilerim onlardan da alırım. Bejan Matur arkadaşım geçenlerde bir yazı yazmıştı, Zaman Gazetesi’nde. Orada Tuba Çandar keşke bu kitabı mahkeme heyetine gönderseydi diyor.” 


Bu kitabı Hrant da istedi


Akılda Kalan’da gözyaşlarını zor tutan Tuba Çandar, kitabını yazarken, Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’ten manevi anlamda büyük destek aldığını söyledi ve “ama herhalde Hrant da çok yardım ederdi. Çünkü onun eli olmadan, bu insanlara, bu kadar büyük olan acılarını anlattıramazdım. Onlar da anlatamazlardı zaten. Bu kitabı Hrant’ın da istediğini düşünüyorum” dedi.


Programda Hrant Dink’in hayatını yazmak için 125 kişi ile görüştüğünü,  700 sayfalık eserinin içinde Hrant Dink’in de sesine yer verdiğini belirten Çandar “kitap tanıtılırken birkaç gazeteci arkadaşımın, Tuba Çandar’ın hazırladığı Hrant Dink biyografisi şeklindeki sunumuna tanık oldum. Bu beni açıkçası üzdü. Çünkü ben bu kitabı yazdım. Ben bu kitabı hazırlamadım” dedi.


Hrant’ı yazarken sabretmeyi öğrendim.


Tuba Çandar Akılda Kalan’da, bugüne kadar yazdığı kitapların kendisine neler öğrettiğini de anlattı.  Çandar, ilk kitabı Hitit Güneşi Mualla Eyuboglu’nu yazarken yaşlı bir insanla dost olmayı öğrendiğini, ikinci kitabı “Murat Belge Bir Hayat’ı yazarken ise Murat Belge’nin edebiyat duygusunu fark ettiğini, son kitabı “Hrant”ı yazarken ise sabır duygusuna yoğunlaştığını söyledi.


Cengiz Çandar: Tuba, hayatımda rastladığım en sağlam kişilik…


Canlı yayına telefonla bağlanan ve Nuriye Akman’ın sorularını yanıtlayan Cengiz Çandar, uzun ayrılık yıllarına rağmen hayatın ona verdiği en büyük armağanın eşi Tuba Çandar olduğunu ve bu nedenle kadere şükran borçlu olduğunu söyledi. Cengiz Çandar, “Tuba hayatımda rastladığım ve gördüğüm en sağlam kişiliktir. Sağlam bir kişilikle bu kadar yakın ilişkide olmamın, hayatta ne kadar bulunmaz bir nimet olduğunu ortaya koydu” dedi.


Cengiz Çandar: Bizim ilişkimiz dünyevi değil, uhrevi…


Tuba Çandar, programda Cengiz Çandar’ın kendisine “bizim aşkımız dünyevi değil, uhrevi” demesinin hikâyesini de anlattı. Çandar,  ayrıldıkları dönemle ilgili “Türkiye’ye döndükten sonra Cengiz’le görüştük de. Cengiz ile ve rahmetli eşiyle de görüştük. Buluştuğumuzda iki dost olarak buluşuyorduk… Bir gün bana bizim senle dostluğumuz, beraberliğimiz,  ilişkimiz dünyevi değil, uhrevi dedi. Eve gelince lugatı açıp baktım. Çünkü uhrevinin ne olduğunu bilmiyordum. Ama sonra dünyevi de olduğu ortaya çıktı. Demek ki kader ağlarını örüyormuş” dedi.


Meslek hayatımda Cengiz Çandar’ın karısı olmanın sıkıntısını yaşadım…


Programda birçok tarihi olayı Cengiz Çandar’la birlikte izlediklerini söyleyen Çandar, eşiyle 1988’de Kudüs’te, 1988 yılının Noeli’nde işgal altındaki Ramallah topraklarında Hazreti İsa’nın doğduğu kilisede, 1989‘da Berlin Duvarı yıkılırken orada olduklarını söyledi.  Prag’daki Kadife Devrim’i de birlikte yaşadıklarını anlatan Çandar 1995’te ise Saraybosna kuşatmasının üçüncü yılı sebebiyle Saraybosna’ya gittiklerini ve  bir Helsinki Yurttaşlar Derneği üyesi olarak Saraybosna’ya giren ilk Türk kadın olduğunu belirtti.


Çandar, o dönemde Saraybosna’da yaşadıklarını kaleme aldığını ve yazılarının bir kısmının Yeni Yüzyıl Gazetesi’nde yayınlandığını söyledi.  Bu yazılarıyla ilgili üzüntüsünü ilk defa Nuriye Akman’a anlatan Çandar, Sabah Gazetesi’nin bulunduğu medya plazada bir sel baskını yaşandığı , dönemde, gazetenin başka kullanacak bir şey bulamadığını ve yazılarını ancak o zaman kullandığını açıkladı.  Çandar, “Bunu hiç affetmem. Çünkü çok önemli bir dört beş dizilik bir yazıydı. Çok önemli şeyler vardı…  Aslında meslek hayatımda Cengiz Çandar’ın karısını olmanın sıkıntısını çok yaşadım. Çünkü onu yanında çalıştıranlar, tabi karı-koca olduğumuz için bana yüz vermediler. Ona karşı olanlar da tabi yine karısı olduğum için hiç yüz vermediler” dedi.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin