Fatma Akman'ın Yılmaz Vural'la yaptığı ve MediaCat Ağustos sayısında yer alan söyleşinin bir kısmı şöyle:
Yılmaz Vural’ı yaz ekranlarında Lipton Ice Tea reklamıyla gördük. Vural’ın oyunculuk kariyeri de futbol kariyeri kadar konuşuldu. Bizler de MediaCat ekibi olarak Vural’la derginin Ağustos sayısında yer vermek için bir söyleşiye imza attık. Dergide yer alan söyleşinin detaylarını burada görebilirsiniz.
Spor haberciliğini nasıl görüyorsunuz Türkiye’de? Dün ve bugün arasında nasıl bir fark var? Öyle bir jenerasyon geldi ki, genç bir gazeteci grubu var, müthişler. Bir kere okullular, gazetecilik eğitimi almış arkadaşlarımız var. Magazinsel boyutun ötesinde daha mesleki yazmaya, bakmaya çalışıyorlar. Toplum bunlara henüz alışmamış da olsa kabuk değiştiriyor bu iş de. Bize röportaja gelen arkadaşların yapısına bakıyorum eskiden neydi, şimdi ne? Bize sordukları sorular da bekledikleri yanıtlar da topluma ne mesaj vermek istedikleri de farklılaştı. Şimdiki bana daha akademik bir gazetecilik gibi geliyor, daha mantıklı geliyor. Eskiden daha magazinsel bir taktik vardı, daha insanların duymak görmek istedikleri şeyler vardı. Bugün daha çok işle ilgili, daha nitelikli insanlara soruyorlar. Bence gelişme çok olumlu. İnsanlara doğruyu anlatabilmek adına da olumlu yansıyacak; çünkü gazeteler bir yerde eğitici olmalı, insanları geliştirebilmeli.
Değişen spor haberciliğinin futbolun daha barışçıl bir spor olması adına etkileri var mı? Şimdikiler daha yumuşak, daha az agresif, şiddete meyil verecek yayın yapmıyorlar, daha az provakatif… Türkiye’de biz, futbol adamları, antrenörler, hakemler, futbolcular, gazeteciler olarak artık hepimiz bu işin çok profesyonel olduğunu ve profesyonelleşmenin gereklerinin ne olduğunu biliyoruz. Maalesef Türkiye bir tek şeyde çok geride... O da bizleri topyekûn herkesi idare edenlerin bu konuda geride kaldıkları gerçeği. Yani çok amatörler, çok duygularıyla hareket ediyorlar, hâlâ ilişkilerle iş yapmaya çalışıyor baştakiler.
Futbolun artıları-eksikleri neler peki?
Çok büyük kitleleri peşinden sürükleme güzüne haiz bir etkinlik.
Gerçekten çok önemli bir sosyal tabanı var olayın. Çünkü farklı
meslek gruplarının, farklı insan gruplarının, farklı milliyetlerin,
farklı renklerin, hatta farklı politik görüşlerin bir araya
gelebildiği, birlikte olabildiği bu çapta başka bir sosyal olay
yok. Bunu ne dinler başarabiliyor ne siyaset. O küçücük futbol topu
başarıyor maalesef. İmajını düzeltmek lazım, daha barışçıl olmalı
bir kere. Tabii kadınların, sizlerin de sevmesi, ilgi duyması
anlamında bir şeyler yapmak gerek.
“Fenerbahçeli değil Sakaryasporluyum”
Fenerbahçe’nin başına geçmek istediğinizi de defalarca
dile getirdiniz ve bu kafalarda Fenerbahçeli olduğunuza ilişkin bir
algı yarattı. Yanılıyor muyum?
Fenerbahçeli miyim, tabi ki kimse bilmiyor hangi takımı tuttuğumu.
Ama o takımda çalışmayı çok arzu etmiştim çünkü o takım benimle iki
kez gece anlaşıp gündüz bozdu. Bana önem verip benimle anlaşmayı
düşünmüş Türkiye’deki ender takımlardan bir tanesi. Dolayısıyla hep
adım onlarla telaffuz edilmiştir. Ama tabi teknik direktör olarak 3
büyüklerle çalışmak hayalim her zaman vardır. Uluslararası bir
başarı Türkiye’nin en üst seviyede takımlarıyla mümkün. O yüzden
böyle bir isteğimiz olduğunu sürekli söyledik ve Fenerbahçe’yi daha
çok telaffuz ettik. İnsan kendisine önem vermiş olanlara daha bir
yaklaşıyor şüphesiz. Fenerbahçe’nin o yüzden bende hep farklı bir
yeri olmuştur.
Hangi takımı tutuyorsunuz?
Ben
Sakaryasporluyum. Adapazarlıyım çünkü. Orada top oynadım, orada
futbola başladım. Benim babam da 90 yaşında ve Sakaryaspor mağlup
oldu mu çok üzülürüz biz.
Sezon bitiminde Daum’un Fenerbahçe’nin teknik
direktörlüğünden ayrılma süreci oldukça konuşuldu ve Fenerbahçe’nin
yeni teknik ismi Aykut Kocaman oldu.
2 küsur milyon Avro aldı giderken de daha fazla aldı hatta. Gitti
ve döndü. Ama bu son çünkü bu kez insanların geri gelmesini
isteyeceği kadar iyi anılarla gitmedi Türkiye’den. Zorluk çıkardı
Fenerbahçe’ye. İnsanları biraz sinirlendirdi. Belki kendi açısından
haklıydı ama neticede duygusal insanlarız. İsteriz ki sorunsuz
gitsin. Delikanlılık raconu vardır bizde, o racona uymadı yaptığı.
Ama her şeye rağmen Fenerbahçe Daum’un tabiriyle final oynaıp 2.
olarak başarılı oldu. Ona göre Fenerbahçe başarılıydı ama büyük
takımlarda 2. Olmak başarılı olmak değil maalesef.
“Aykut Kocaman hemşehrim”
Peki, Aykut Kocaman’ın Fenerbahçe futbol takımının
başına getirilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Ona gelince özellikle mutlu oldum. O da benim memleketimden o da
Adapazarlı. Futbolculuğunun başlarını bildiğimiz, memleketimizin
çocuğu. Bu görevi layıkıyla yapacak kardeşlerimizden bir tanesi.
Umarım Daum’a gösterilen ilgi alaka ve sabır ona da gösterilir;
çünkü futbol süreklilik isteyen bir branş. İki maç kaybettiğiniz
gibi sekiz tane kazanabiliyorsunuz. Hemen o iki kaybedilenden sonra
“Eyvah, n’olacak” paniği olmamalı. Ama bir yerde Türk olmak ve
yabancı olmak esprisi Türkiye’de maalesef büyük bir sorun. Kendi
insanımıza yabancılara olduğu kadar toleranslı değiliz. Böyle
olunca Aykut’a burada Allah şans versin, futbol şansı meslek şansı
versin. Neticede işini ne kadar iyi yaparsa yapsın, sonuç alamazsa
sıkıntıya girecek besbelli. O açıdan ona şans dilemekten başka
yapacak bir şey yok. Ama başarısı Türk antrenörünün başarısı
olacak. Nasıl Ertuğrul Sağlam şampiyon olduktan sonra biz daha
yürekli, daha iddialı, daha cesaretli konuşabiliyorsak üstüne Aykut
da başarabilirse o zaman Türk antrenörü sanırım büyük bir mesafe
kaydeder. İyi örnekler yakalamış olur. Onun başarısı herkesin, Türk
antrenörünün başarısı olacak.
Daum’un gideceği belliydi ama ayrılma aşamasında
tarafların anlaşması güç oldu. Bu süreç içinde de bol bol tahminler
yapıldı. Peki, sizin kafanızda o süreçte hangi ismin teknik
direktör olacağına ilişkin bir isim var mıydı?
Tabii! Bu camianın içinde olanlar olarak biz Aykut’un olacağını
biliyorduk. Dışarıda belki insanlar farklı düşünebilir ama bu işin
içinde olanlar kimin geleceğini biliyordu. Öncesinde de bir zemin
hazırlandığını biliyoruz. Yani onun için bir ısınma oldu
diyebiliriz. Beklenen de oldu.
Ekşisözlük’te sizin geçeceğinize dair bir söylenti vardı
mesela.
Büyük takımlarımızda bizi şikayet ettiren “yabancı antrenöre giden
iş bize neden gelmiyor” sorusudur. İkinci şikayet de o kulüp
camiasının dışındakilerin yabancı muamelesi görmesidir. Genelde
kulüpten çıkmış, gol kralı olmuş, kaptan olmuş arkadaşları tercih
ediyorlar. Daha sempatik buluyorlar, daha vefa borcu duyuyorlar
galiba. Zaman zaman bunu çok doğru yaptılar zaman zaman da çok genç
insanları getirdiler. O çocuklar daha deneyim kazanmadan yok olup
gitti. Bir sürü örneği var bunun. O açıdan Aykut Allahtan daha
öncesinde teknik direktörlük yapmış, deneyimli bir arkadaş olarak
“Çok erken buraya geldi” tezini biraz daha ortadan kaldırıyor.
Futbol sonuç oyunu. İyi antrenör olmak başka başarılı antrenör
olmak çok başka. Dolayısıyla insanlar iyi antrenörden çok, başarılı
olmuş antrenörü tercih ediyorlar. Biz de tabii 30 yıla yakındır bu
mesleğin içindeyiz. Onlarca Türkiye’de oyuncu yetiştirdik. Avrupa
çapında, dünya çapında oyuncuların temelinde olduk. Onları çıkardık
ortaya Milli Takımlara getirdik. Eğitimden tut da deneyime kadar
her şey varken gönül istiyor ki senin de antrenörlük hayatında daha
büyük hedefleri kovalayacak takımlar olabilsin. Ama maalesef böyle
bir basamaklamayla bakılmıyor olaya. Bizim tür antrenörler de bu
konuda hep şikayet edip duruyorlar.
Sezonun en önemli transferlerinden birkaçını yaptı
Beşiktaş. Quaresma da bunlardan biri. Nasıl yorumluyorsunuz
transfer haberlerini?
Quaresma, Avrupa’nın bildiği bir
oyuncu. Türkiye’ye gelmesi Türkiye’deki futbolun marka değerini
önemli ölçüde yukarı çekiyor. Eskiden bu tür oyuncuları buraya
getirmek mümkün değildi. Çünkü oyuncular burayı çok iyi paralar da
verseniz Patagonya gibi görüyordu. O imaj değişti. Artık Türkiye’ye
dünyaca ünlü bir sürü oyuncunun antrenörün geldiğini görüyorsunuz.
Bu futbol adına güzel bir gelişme. Ama tabii ki onların tarzları,
kişisel olarak verebilecekleri nedir, o tartışılıyor. Sonuçta
Türkiye farklı bir yer, farklı bir mantık, farklı bir yaşam, farklı
bir futbol ortamı. Bugüne kadar gelenler içinde Türkiye’de çok
başarılı olmuş bir oyuncu yok, dünyaca ünlü bir isim olmalarına
rağmen. Umarım Quaresma bu algının dışında kalır ve beklentileri
yerine getirebilir. Başarılı olmaması için hiçbir neden yok; çünkü
gelen antrenör İspanyolca biliyor, onun mantalitesini biliyor. Ama
son senelerine bakıldığında çok fazla maç oynamadı ve pratiğin
içinde olamadı. Bunlar da dezavantaj ama neticede iyi, kabiliyetli
bir oyuncu. İnşallah Beşiktaş’ın beklentisine cevap verir.
(Söyleşinin devamı MediaCat Ağustos sayısında yer almaktadır.)