Bizim güzel Ermenilerimiz
HRANT Dink’in cenazesindeki "Hepimiz
Ermeni’yiz" pankartı ve sloganı bazı çevreler tarafından "hıyanet"
olarak görüldü.
Açılan bir pankartla, atılan bir sloganla "Türklüğümüzü
kaybediyoruz" vehmine kapılıverdik!..
Bizim Türklüğümüz ne zamandan beri "pamuk ipliğine" bağlı algılanır
oldu.
Ve, biz ne zamandan beri "kendimize benzemeyene", "bizden olmayana"
karşı hoşgörümüzü kaybettik?
Ne oldu bize?
"Hıyanet" gibi ağır bir sözcüğü kullananların, Türk tiyatrosu
deyince gururla adını andığımız Naşid Özcan’a ve çocukları Adile
Naşit-Selim Naşit’e bir özür borcu yok mu?
Peki ya "diğerlerine"?
Siyah-beyaz filmlerin "Horoz Nuri’si" Vahi Öz’ü; Türk sinemasının
sevimli, iyiliksever tonton amcası Nubar Terziyan’ı; Yeşilçam’ın en
sıcak bakan garsonu/hizmetçisi Sami Hazinses’i; bir dönemin jönü
Turgut Özatay’ı; güldüren, kantolarıyla herkesi eğlendiren Toto
Karaca’yı; bizim hayatımızdan kim çıkarabilir?
Kırkor Cezveciyan yani Kenan Pars’sız Türk sineması düşünülebilir
mi?
MÜZİK KARDEŞLİĞİ
Bu topraklarda kardeşlik lafta değildir; kardeşlik notalara
dizilmiştir.
"Sen Ağlama", "Haydi Gel Benimle Ol", "Kavaklar" gibi onlarca
şarkımızın bestecisi Onno Tunç bizden değil midir şimdi?
Sezen Aksu bizden, Onno Tunç "onlardan" öyle mi?
Şebnem Ferah bizden, Karin Karakaşlı "onlardan"?
Peki Garo Mafyan? O da mı "onlardan"?
Bu topraklara bunu yapmayın lütfen.
Sünnetli Rober Hatemo, neşeli Hayko ve sivri dilli Arto bizim
evladımız değil mi?
Silviya N. Bursalıoğlu (Asu Maralman), Mine Koşan bizim bacımız
değil mi?
Kıpırdamadan saatlerce duran manken-şair Vahe Kılıçarslan popüler
kültürel hayatımızın rengi değil mi?
"Onlarsız" öksüz kalmaz mıyız?..
MHP VE TKP’Lİ ERMENİLER
Geçmişte çok hata yapmadık mı; hani Názım Hikmet vatan
hainiydi.
Rahmetli Alparslan Türkeş, MHP kongresinde Názım Hikmet’in şiirini
okuyarak büyük ozana hakkını teslim etmedi mi? Kim bugün Alparslan
Türkeş’i "hıyanetle" suçlayabilir?
Levon Panos Dabağyan adını duydunuz mu?
İstanbulludur, yazardır. CKMP ve MHP’lidir; 1969 senato
seçimlerinde aday olmuştur. Türkeş’in isteğiyle yıllarca Ortadoğu
Gazetesi’nde makale yazmıştır.
"Hıyanet" sözcüğünü kullananlar; yıllarca Ermeni diasporasının
tepkisini alan, "AB, Türk düşmanı Ermeni yetiştiriyor" diyen
Dabağyan’a ayıp etmiyor mu?
Sadece MHP’lisi değil, TKP’li Vartan-Jak İhmalyan kardeşler de
bizimdir.
İyisiyle kötüsüyle "onlar" bizimdir; ilk hayali ihracatçımız eski
DP Milletvekili Mıgırdiç Şellefyan bile bizimdir!
Bu ağır sözü kullananlar, ASALA terörünü kınamak için 1982’de
Taksim’de kendini yakan Ermeni Artin Penik’e özür borçludur...
"Hıyanet" öyle mi?
Tarihimiz, dilimiz yok olmasın diye yıllarca didinen Prof. Pars
Tuğlacı’nın yüzüne nasıl bakacağız şimdi?
Yarım asırdır "Kulis" adlı tiyatro dergisini çıkaran 97 yaşındaki
tiyatrocu Agop Ayvaz’a bu ağır mı ağır lafı nasıl
açıklayacağız?..
Faili meçhul cinayete kurban giden Kirikor Zohrap’tan Mıgırdiç
Magrasyon’a uzanan edebiyatçılar Anadolu’yu, bizim hikáyemizi
anlatmadılar mı, yazmadılar mı?
Yapmayın, "onlar" biziz; biz ise onlar...
DEMİR YUMRUK
Sevgili çocuklar, arkadaşlar, maçlarda "Ermeni
değiliz" diye pankart açıyorsunuz!
Peki, kendi paralarıyla 1912 Stockholm Olimpiyatlarına giden ve ay
yıldızlı bayrağımızı uluslararası turnuvada ilk dalgalandıran
Vahram Papazyan ve Mıgırdiç Mıgıryan adını hiç duydunuz mu?
Ya milli olan diğer "bizim" sporcularımız; Harutyan Artan, Zareh
Kalpakcıyan, Hagop Yavruyan, Varujan Köseoğlu, Vahriç Melkonyan,
Sarkis Güllap’ı kim unutabilir?
"Onlarsız" Türk spor tarihi yazılabilir mi?
"Demir yumruk" Garbis Zakaryan boksta ilk İstiklal Marşı’mızı
çaldıran, bayrağımızı göndere çektiren sporcumuzdu.
Zakaryan, aynı zamanda Cemal Kamacı gibi ilk Balkan Şampiyonumuzu
yetiştirdi. Garbis Zakaryan ile Cemal Kamacı, birbirlerini "öteki"
olarak mı gördü?
MİMARİ GURURUMUZ
Osmanlı mimarlığından -yedi kuşak hizmet vermiş-
Balyan Ailesi’ni çıkarabilir miyiz? Bırakalım Balyanlar’ın yaptığı
Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Sarayı gibi onlarca (Kuleli Askeri
Mektebi, Selimiye Kışlası, Gümüşsuyu Askeri Hastanesi, Malta Köşkü
vb.) övünç duyduğumuz tarihi yapıtı; Bezmiálem Valide Sultan Camii,
Ortaköy Camii, Hamidiye Camii, Pertevniyal Valide Sultan Camii gibi
İstanbul’un en güzel camilerini yapan Balyan Ailesi değil
midir?
Camiler bizim ise her tuğlasında, kirecinde, çimentosunda emeği
olan Balyanlar da bizimdir. Aksi düşünülebilir mi?
En güzel cami fotoğraflarını Ara Güler çekmedi mi?
Fotoğraflarını çektiği Picasso’ya, Salvador Dali’ye sorsaydınız
keşke; Ara Güler’i kim olarak biliyorlardı?
Ben söyleyeyim, "bizden" biri!..
Peki, Osmanlı’dan Türkiye’ye uzanan fotoğrafçılığımızın kurucuları
Kevork ve Viçen "Abdullah Biraderler"i kim bizden saymaz?..
Sadece fotoğraf mı? Resim tarihimizden Manas Ailesi’ni çıkarabilir
miyiz?
Batı tarzında ilk Osmanlı tiyatrosunun kurucusu Agop Vartovyan’ı
(Güllü Agop); ilk opera topluluğunu kuran, ilk Türk opereti
"Arif’in Hilesi"ni besteleyen -Doğu’nun Verdi’si denen- Dikran
Çuhacıyan’ı minnetle/övgüyle anmıyor muyuz?
Bugün Devlet Opera Balesi’nin sahnelediği Carmen’in başrol oyuncusu
Aylin Ateş’le gurur duymuyor muyuz? Çuhacıyan’dan Aylin Ateş’e
uzanan bu tarihsel miras bizim değil midir?
Atatürk’ün dans öğretmeni de Ermeni’ydi
Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal, dans öğretmeni Prof. Ardeş
Panosyan’ı; diş doktoru Sürenyan’ı "onlardan" mı saydı
sanıyorsunuz? Çok yanılırsınız...
Sultan Abdulaziz’in davetlisi olarak İstanbul’a gelen ressam Rus
Ermenisi İvan Konstantinoviç Ayvazovski’yi bizden biri olarak
bağrımıza basmadık mı?
Misafir Ayvazovski’yi bile bağrına basan Anadolu, kendi evlatlarını
"onlar" diye nasıl görür?
Yıldız Porselen Fabrikası’nın ilk baş desinatörü Garabed (Şarll)
Atamyan’ın "Bende-i Atam" imzalı porselenler, en değerli
hazinelerimiz arasında değil midir?
Ne zaman "onlar" oldu bizim sevdiklerimiz?..
Hz. Muhammed’den, Fatih Sultan Mehmed’den öğrendiğimiz hoşgörüyü ne
zaman kaybettik biz?..
Ve biz "hıyanet" gibi ağır sözleri ne kadar kolay telaffuz etmeye
başladık...
İki terörist Şıracıyan ve Samast’ın şaşırtan benzerlikleri
Hayatlarında 'baba figürü' yoktu. Futbolu seviyor, futbol
oynuyorlardı. İşsizdiler. Milliyetçiliği abilerinden öğrendiler.
Öldürdükleri onlara göre 'hain' idi. Suikast silahları tabancaydı;
cinayette önce, biri camiye gidip namaz kıldı; diğeri haç çıkarıp
dua etti... Biri Türk diğeri Ermeni iki teröristin benzerlikleri
sadece bu kadar değildi...
ADI ister Ogün Samast; ister Arşavir Şıracıyan olsun terörist
teröristtir; ve benzerlikleri hep şaşırtıcıdır...
Biri Arşavir Şıracıyan 20. yüzyılın başında (1900) İstanbul’da
doğdu; diğeri Ogün Samast yüzyılın sonunda (1990) Trabzon’da...
İkisinde de "baba figürü" yoktu; her ikisi de babalarını küçükken
kaybetmişlerdi. Arşavir’in babası ölmüştü, Ogün’ün babası ise evi
terk etmişti...
Fazla okuyamadılar. İş bulamadılar; işsizdiler.
İkisi de futbolu seviyordu, futbol oynuyordu; başarısız
oldular.
Siyasi "bilinçlerini", kitap-gazete-dergi okuyarak değil,
arkadaşlarıyla yaptıkları toplu sohbetlerde edindiler.
İkisi de milliyetçi birer örgütün mensubuydu:
Evlerinin tavan arasında kurulduğu için birinin örgüt adı "Tavan
Taburu", diğeri mahalle kahvesinde kurulduğu için "Abiler
Örgütü"ydü!..
GEREKÇE: HAİNLİK
İlk cinayetlerini genç yaşlarında işlediler; Arşavir 20, Ogün ise
17 yaşındaydı...
Her iki suikast da İstanbul’da gerçekleşti; biri Osmanbey
Halaskárgazi Caddesi’nde, diğeri Taksim Tarlabaşı
Bulvarı’nda...
Cinayetten önce biri camiye gidip cuma namazı kıldı; diğeri haç
çıkarıp dua etti...
Her ikisi de uğura inanıyordu; suikast sırasında birinin uğuru
beyaz şapkası, diğerinin ise beyaz yakasız gömleğiydi...
Her iki cinayet sebebi de siyasiydi; gerekçeleri aynıydı;
"hain"!..
Ogün Samast, Ermeni Gazetesi Agos’tan çıkan gazeteci Hrant Dink’i
vurdu; Arşavir Şıracıyan ise tabancasını aldığı Ermeni Gazetesi
Djagadamard’tan çıkıp Hıristiyan iken Müslümanlığa geçen Ermeni
polis memuru Vahe Essayan’ı...
Suikast silahı her ikisinde de tabancaydı; Ogün üç kurşun sıktı,
Arşavir altı kurşun...
Ve her ikisi de cinayetten sonra ara sokaklara koşarak
kaçtılar...
Kısa sürede teşhis edildiler; biri hemen yakalandı, diğeri
Ermenistan’a kaçtı...
MODA AKSESUVAR
Terörist Arşavir Şıracıyan, cinayetlerini sürdürmeye devam
etti:
Yüzünü tüm detaylarıyla öğrenmek için geceleri yatmadan önce
fotoğrafına uzun uzun baktığı Sadrazam Said Halim Paşa’yı 5 Aralık
1921’de Roma’da vurdu...
Ogün Samast da gazeteden kestiği fotoğrafta Hrank Dink’in yüzünü
ezberlemişti...
Tıpkı Ogün Samast gibi Şıracıyan da, Roma’daki suikast için yeni
kıyafet almıştı; geniş kenarlı, siyah renkli şapkası ve o dönemde
özellikle öğrenciler arasında moda olan siyah renkli boyun bağıyla
birlikte...
Ve tarih 17 Nisan 1922, Berlin. Terörist Arşavir Şıracıyan katliam
yaptı.
Terörist arkadaşlarıyla birlikte günlerdir peşinde oldukları,
Teşkilatı Mahsusa’nın iki kurucusu Dr. Bahaeddin Şakir ve Emniyet
Müdürü Cemal Azmi’nin izini buldular.
KURŞUN YAĞMURU
Gece misafirliğinden dönen İttihat ve Terakki’nin önde gelen
isimlerinden Resuhi Bey, Cemal Azmi, karısı, annesi, kızı, büyük
oğlunun nişanlısı, Dr. Bahaeddin Şakir, eşi ve 13 ay önce eşi
Sadrazam Talat Paşa’yı yine Berlin’de Ermeni terörüne kurban veren
Hayriye Hanım olmak üzere dokuz kişi kurşun yağmuruna tutuldu.
Hayriye Hanım, katil Şıracıyan’ın üzerine atılıp yüzünü tırmaladı
ama yine de Dr. Bahaeddin Şakir ve Cemal Azmi’nin şehit olmasını
engelleyemedi...
Arşavir Şıracıyan yine yakalanmadı; dört ay sonra Viyana ve Sofya
üzerinden İstanbul’a geldi. Ancak fazla kalamadı; Mustafa Kemal ve
askerlerinin İstanbul’a gelmesinin ardından terörist arkadaşlarıyla
birlikte Fransa’ya kaçtı.
Ve bir daha Türkiye’ye dönemedi...
KİTAP YAZDI
Arşavir Şıracıyan yıllar sonra anılarını-cinayetlerini
"The Legacy" adıyla kaleme aldı. Kitabı Boston’daki Ermeni Hairenik
Cemiyeti yayımladı.
1982’de Paris’te "La dette de SANG" adıyla Fransızca’sı
çıkartıldı.
Dr. Kadri Mustafa Orağlı, "Bir Ermeni Teröristin İtirafları"
adıyla, orijinalliğini koruyarak tercüme etti. (Kastaş
Yayınları-Mayıs 1997)
Ogün Samast cezaevinden çıktıktan sonra ne yapar; cinayetini kaleme
alır mı gibi soruların yanıtını zamanla göreceğiz...
Sonuç:
Adı Arşavir Şıracıyan ya da Ogün Samast olsun; terörün dini,
milliyeti ve bir "kutsal amacı" yoktur...
Soner Yalçın / Hürriyet