Taraf'ta Kelimebaz köşesini yazan Sevan Nişanyan'ın bugünkü yazısı...
Nihrir
“Tek kusuru yazmayı sevmemesiydi. Yani nihrir idi; çok okuyan, çok bilen, ama yazmayan kişi!” demiş Soner Yalçın.
Soner Yalçın dediğine göre kesin yanlıştır diyoruz ve sözlüğe
bakıyoruz. Arapçaymış.
Sıhah’a göre “esaslı ve derin ilim sahibi”, Kamus’a göre “zeki,
bilge, tecrübeli ve yetenekli”, Tac-ül Arus’a göre “her konuda
bilgili ve yetenekli ve yaptığı işi iyi yapan” demekmiş.
Meninski “industrius, intelligens, expertus” demiş. Ahmet Vefik
Paşa “hazık, mahir, kârdide” diye çevirmiş.
Redhouse “sagacious, wise, experienced” diye tekrarlamış.
Baha Toven “dahi, sanatkâr” diye eklemiş.
Arapça nahr (bir ilim veya işi çok iyi bilmek) fiilinden rübai bir
türev, son derece ender görülen ficlîl vezninde. 1920’lerden beri
hiçbir sözlükte yok, kullanıldığını da hiç görmedim, ölmüş bir
kelime.
Şimdi, bu Soner’in büsbütün cahil bir adam olmadığından eminim.
Bundan daha kötü bir şey geldi başına: büsbütün cahil bir kesime
yazı yazmanın ölümcül tadını keşfetti.
Formül basit: ipe sapa gelmez cümleleri esrarlı bir mantranın
mısraları gibi ardarda diz, deli saçması birtakım komplo
ihtimalleri ima et, biraz gâvur düşmanlığı sosu kat, bitti. Vallahi
yiyorlar. İyi de satıyor.
Eh o zaman ne lüzum var arayıp öğrenmeye, aman doğru yazayım diye
dert etmeye? Salla gitsin.
İtiraz eden olursa belden aşağı birkaç küfür eder susturursun,
olmadı sabetaycıdır diye teşhir edersin, uğraşsın kerata.
O kadar kolay ki!
Sevan Nişanyan / Taraf