ŞENAY DÜDEK STAR'A DOBRA DOBRA KONUŞTU

Ramazanda Feshane’ye, Mısır Çarşısı’na, Sultanahmet’e çok giderim, oradaki halkın nabzını tutarım. Şoförüm olmasına rağmen İstinye’den Levent’e dolmuşa binerim, insanlarla konuşa konuşa Papermoon’a kadar yürürüm... Müge Anlı'ya bir kırgınlığım var ama kendimi hala onun ablası olarak görüyorum. Ama kızı Lidya’yı çok seviyorum, en çok da onu özlüyorum. İbo artık 60'ına geldi, bundan sonra kadın dövmez...

Google Haberlere Abone ol
ŞENAY DÜDEK STAR'A DOBRA DOBRA KONUŞTU







Hala Türkan Şoray’ın önünde ayak ayak üstüne atamam


PAZAR









Dobra Dobra ile sabah magazin programlarının yaratıcısı olan Şenay Düdek ‘İstinye’den Levent’e insanlarla sohbet ede ede yürürüm’ diyor. Papermoon’dan Feshane’ye, Miami’den umreye gittiği her mekanı okuyucularına anlatan Düdek kendi kuşağından magazincilerin sanatçılara karşı daha saygılı olduğunu vurguluyor.

Şenay Düdek, ‘İzmir fuarını yeniden o renkli, o şaşaalı dönemine getirebilmek için bilfiil, ücretsiz çalışırım’ diyecek kadar bağlı doğup büyüdüğü şehre. Orada, annesi, kardeşleri ve yeğenleriyle yaşamak istiyor artık. Bu yıl sabah programını sonlandıracak, jüri üyeliği tekliflerini değerlendirecek ve haftada bir akşam programı yapacak. ‘Sanırım ondan sonra herkes akşam programı yapmaya başlayacak’ diyor. Yılın iki haftasını da umrede geçirmek istiyor. Sonra? 55-60 yaşına kadar böyle, ardından hacca gidecek. ‘Ama kapanmayacağım onu da söyleyeyim. 70’ime de gelsem bir kokona olarak ortada dolaşacağım’ diyor. Türk basınının en renkli kadınlarından biri o. İşte karşınızda her zamanki dobra haliyle Şenay Düdek.



30 yıldır ne değişti magazinde?



Çok şey değişti. Öyle bir döneme geldim ki magazinden nefret eder hale geldim. Bizim yaklaşımımız çok farklıydı. Ben Türkan Şoray’ın karşısında ayak ayak üstüne atamam hala. Sezen Aksu okul arkadaşım olduğu halde hala Sezen Hanım derim. Ama yeni jenerasyon yoldan geçen adamı magazinci yapıyor, çok kolay bir işmiş gibi. Dangul dungul, lanlı lunlu konuşan arkadaşlarımız piyasaya girmiş durumda. Kimse kusura bakmasın. Artık magazinin kalitesi düştü. Bizim yani Aykut Işıklar’ın, Kenan Erçetingöz’ün, Şengül Balıksırtı’nın yaptığı magazinden uzaklaşıldı. Bizim aramızda da kalemini kötü bir şekilde oynatanlar, sanatçıları yerden yere vuranlar vardı ama kimseye iftira atmadık, bir fotoğrafa bakıp da resimaltı yazmadık. Sanatçıların evliliklerine saygı duyduk. Gece çalışan arkadaşlarıma saygı duyuyorum ama sanatçılara davranışlarına da şaşırıyorum. Geçen gün Ajda Pekkan’la yemeğe gittik Aynalı Meyhane’ye. Kadıncağız ilk defa sokağa çıkmış. Güzel güzel eğleniyoruz. Baktık kameralar açılmış bizi çekiyor. Ne izin alma var, ne bir şey. Ben bu işe 30 yılımı vermiş bir insanım. Bir yere gittiğimde bir masada sanatçı bir tanıdığım oturuyorsa önce, bir yerlerden bir çiçek bulup ona mesaj gönderiyorum, ‘Gelebilir miyim, yanınıza oturabilir miyim?’ diye soruyorum ki çoğu yakın arkadaşım.



Teoman’ı izlemişsinizdir. Muhabir arkadan ceketini çekiyor ki yere düşsün.



Geçen gün İğneyi Kendimize Çuvaldızı Başkalarına diye bir yazı yazdım Posta’da. Taktık Teoman’a. Bekar adam, istediğini yapar. Ben nasıl eğleniyorsam bu insanların da eğlenmeye hakları var. Geçen gün Murat Boz çakırkeyifmiş, hayranlarına olan saygısından röportaj vermek istememiş. Televizyoncu bir arkadaşımız arkasından bağırıyor, hakaret ediyor. Çok sevdiğim bir ağabeyim anlattı. Beyoğlu’nda, iki tinerciye para verip Engin Günaydın’ın arkasından koşturmuşlar, kapüşonunu çeksin diye. Ya o iki tinerci işi azıtsalar, Engin Günaydın’a bir şey yapsalar? Yönetici arkadaşlarımızın her gün bir haber beklememesi lazım gece çıkan arkadaşlardan. Bu sefer kendi haberini kendi yapmak zorunda kalıyor.



Bir keresinde alkol kontrolü yapan polislerin yanındaki gazetecileri gören Mehmet Aslantuğ kontrole girmeyi reddetti. Polislerin yanında nasıl gazeteciler olabiliyor?



Aynı şey Halil Ergün’e oldu. Gece trafik polisleri, ‘Biz iş yapıyoruz, bak işte şöhretli de olsa vazifemizi yapıyoruz’ demek istiyorlar. Ama bu tehlikeli boyutlara ulaşmaya başladı.



Bir işadamı bir gazeteciden bir mankenin telefonunu alabiliyor.



Böyle bir şeye ben tanık olmadım ama bazı arkadaşlarımızın mankenlerin yanında gezip onları bazı işadamlarıyla tanıştırdıklarını, böylece ağabeylerine kıyak yaptıklarını duydum. Bu kocaman bir ayıp. Kimi gazeteci arkadaşların bazılarına yardakçılık yapıp Kıbrıs’ta kumar masalarından kalkmadıklarını da biliyorum. Para karşılığı haber yapan arkadaşlar da var. Bir Allahın kulu çıksın ‘Biz Şenay Düdek’e bir tane saat hediye ettik’ veya ‘Biz Şenay Düdek’e bir pantolon aldık’ desinler, yemin ediyorum ben bu mesleği bırakırım.



İstanbul’da ünlüler için nereleri güvenlidir?



Artık böyle bir şey kalmadı Ayşeciğim çünkü cep telefonları var artık. Halk paparazzi oldu. Geçen Cahide’ye gittim, arkadaşlarım da var yanımda, bir baktım uzaktan birisi fotoğraflarımı çekiyor. Düşün, ben! Sonunda yanına gittim, ‘Annem size hayran!’ dedi. Yalan. Ya Facebook’a koyacak ya başka bir yerlere.



OKURLARIM BENİMLE GEZER



Gece hayatında ne değişti?



Eskiden gazinolar vardı. Assolist üç şarkı söyler, kostüm değiştirmeye gittiği zaman öteki mekana geçerdik. O zamanki beyler ve hanımefendiler kendi kazandıklarını harcadıkları için kalite had safhadaydı ama şimdikiler baba parası yedikleri için gece hayatını dejenere ettiler. Bakıyorsun 20 yaşındaki adamın belinde silah, ceketini kaldırıp gösteriyor.



Belki yemek, mutfak daha kaliteli oldu.



Doğru, özellikle İstanbul’da yemek yenecek yerler artık daha kaliteli. Ben 1980’den beri finali Şamdan’da yaparım. Yıllardır mutlaka Papermoon’da başlıyorum. Gittiğim belli yerler var çünkü oralarda çok rahat ediyorum.



Durumu buralara gitmeye uygun olmayan insanlar da okuyor sizi.



Ayşe inanır mısın, bunun mektubu da var bende. 70 yaşlarında bir öğretmen emeklisi, tek gözü görüyor, o da çok zor görüyor. Sonra aradım ben onu evinden, şöyle yazmış; ‘O tek gözle seni okuyorum çünkü o yazılarla bambaşka bir hayale gidiyorum.’ Yine Mersin’den kocası gece dolmuşçuluk yapan bir okuyucum, ‘Çocuklar yattıktan sonra ertesi günün yemeğini yaparken mutlaka arada seni okuyorum çünkü sayende hayal gücüm genişliyor ve gidemediğim yerleri görüyorum’ diyor. Tabii ki Türk toplumunda belli bir kesim hiç bu yerlere yahut ne bileyim Fas’a, New York’a, Miami’ye gidemiyor. Zaten bazı yazılarımda diyorum; ‘Gözlerinizi kapatın benimle birlikte uçuşa geçiyorsunuz. Miami’ye gidiyoruz veya şu anda Cahide’nin kapısından içeri giriyoruz.’ Gördüğüm her şeyi anlatıyorum. Bir rüya alemine sokuyorum onları. Ve küfreden çıkmadı bugüne kadar bana. Çok enteresan. Bazen Hüsrev fasulyesini de anlatıyorum, Sultanahmet’te yediğim köfteyi de. Veya gittiğim bir fasılı, türküevini de anlatıyorum. Aslında o kesime de belli adresler veriyorum ama çok dar bir kesim de var ki hiçbir yere gidemiyor. Biz evde ekmek bulamazken bu kadın havyardan şampanyadan bahsediyor demiyor kimse de.



Dobra Dobra neyi başardı?



Bu işin sırrı ilkeli davranmak, doğruyu söylemek, gerektiği zaman çatır çatır birtakım insanların karşısında olmak. Hiçbir zaman cicim canım diye insanların sırtını sıvazlamadık. Dolayısıyla insanlar size inanıyor. Ben başka programlara gittiğim zaman da reytingler doruğa fırlıyor. Ben her şeyimi onlarla paylaştım, annemin hacı olmasını, umreye gittiğimi anlattım. Dedim ki ben beş vakit namaz kılıyorum ama perşembe ve üç ayların dışında, hafta sonları içkimi içiyorum. Her şeyimi halkla paylaştım, başarı bunda gizli bence.



SABAHIN SULTANI SEDA



Şengül Balıksırtı benzer bir format yaptı ama onunla ilgili hiçbir şey bilmiyoruz.



O yanlış. Birtakım sanatçıları didik didik didikliyorsan benim kendimi de halka didiklettirmem lazım. Benim de gizli kalmış yönlerimi halkın bilmesi lazım. Sen oraya Lady Di gibi, imparatoriçe gibi oturur da ahkam kesersen olmaz.



Sizin sırrınız yok mu?



Tabii ki vardır, sadece kendinizin bildiği, hatta ailenizden bile sakladığınız şeyler vardır. Ama ben mümkün mertebe onlarla arama sır koymamaya çalıştım. Onlarla arama engel koymamaya çalıştım.



Seda Sayan’ın başarısının sırrı ne?



Bence Seda Sayan Sabahların Sultanı olarak yıllardır en büyük reytingi alıyorsa bunu hak ediyor. Ve kendisi neyse o ekranda. Seda Sayan yardımseverdir, İbrahim Tatlıses de öyledir. Halka en yakın isimlerden ikisidir. Ve normal yaşantıları neyse onu yansıtırlar.



Bu çevrede kime yakınsınız?



Ben kimseye yakın değilim. Olmak da istemem. Kimseyle de oturup yemek yemekten de keyif almam. Telefon trafiği yaşanır aramızda. Ama hiçbir zaman da kimseye arkamı dönmem, dönemem. Dostun kimdir sanat aleminde dersen Ajda Pekkan’dır, bir de İpek Tuzcuoğlu. Bir de Sibel Can’ın bende yıllardan beri özel bir yeri vardır. Onu ben keşfettim, rahmetli annesini babasını çok severim.



Kırgınlığınız olanlar var mı?



Çok var ama sonra barışmışızdır. Bu alemde küs kalamıyorsun, hancı yolcu meselesi, birbirimize her zaman ihtiyacımız var. Ama mesela partnerim Cenk Eren’i herkesten ayrı tutarım, çok efendi bir insandır. Zaten ona sanatçı değil, aileden biri gözüyle bakıyorum.



Müge Anlı’ya?



Ona bir kırgınlığım var ama kendimi hala onun ablası olarak görüyorum. Ama kızı Lida’yı çok seviyorum, en çok da onu özlüyorum.



İbo 60’ına geldi artık kadın dövmez



İbrahim Tatlıses, görünen dünyasının dışında anormal derecede iyi, anormal derecede delikanlı, anormal derecede sevecen bir insandır. Gizli kapaklı, o kadar insana bakar ki. O sevgi dolu yüreğini kadınlara açar. Son dönemde kadın dövdüğünü zannetmiyorum, 60 yaşına gelmiş bir adam kadın dövmez. İbrahim Tatlıses halkın sevgisini hak etmiş bir sanatçıdır. Ona çok kızdığım zamanlar olmuştur ama bendeki İbrahim Tatlıses sevgisini kimse yok edemez çünkü ben onun o yüreğini bilirim. İbrahim Tatlıses çok dolmuşa binen ve dolduruşa gelen bir adamdır. Çevresindeki bir takım yalakalar onu zaman zaman yanlış yönlendirmiş olabilirler. Bir takım hatalar yapmışsa da eğitimine, geldiği yere ve kültürüne vermek lazım.



Eğer aday olsam milletvekilliğini de kesin kazanırım



Ramazanda Feshane’ye, Mısır Çarşısı’na, Sultanahmet’e çok giderim, oradaki halkın nabzını tutarım. Şoförüm olmasına rağmen İstinye’den Levent’e dolmuşa binerim, insanlarla konuşa konuşa Papermoon’a kadar yürürüm. Bakıyorum o kitle de beni okuyor. Diyarbakır’dan, Hakkari’den Batman’dan da mektuplar geliyor. Şenay Düdek bir markadır ve bunu 30 senedir iyi koruyabilmişim. Hem AB sınıfıyla hem de halkla varoşlarla iç içe. Bizden biri diyorlar yani. Marketim Sinan var, onunla dertleşirim. Oturduğum sitenin yedi tane güvenliği var, hepsinin ailelerini tanıyorum. Onların beğenileri çok önemli, ben hepsinin Şenay Ablasıyım. AB grubunu zaten tartıyorum. Biraz önce Ayla Hanım aradı, sabah programlarının konuk izleyicilerinden biridir, Fatih’te oturuyor, ‘Halkla senin adına konuşuyorum, ‘arkandayız’ diyorlar’ dedi. Bir çıksam herhalde milletvekilliğini de kazanırım.



Kaya Hülya’nın sahneyi bırakmasına layık değil miydi?



Hülya Avşar acayip kendine güvenen bir kadındır. Anormal derecede zeki bir kadın. Bugün attığı her adım, söylediği her söz medyada haber. Çok da akıllı sözler sarf ediyor. ‘Sevgilim layıktır, sahneleri bırakıyorum’ dedi. Kimse sormadı, ‘Kaya Çilingiroğlu layık değil miydi?’ Aslında o böyle bir soru gelsin, yeniden polemik yaratsın diye böyle bir şey söyledi. Ama arkadaşlarımız herhalde atladılar. Hülya Avşar’ın söylediği her söz bir sürü haberi getiriyor. Ayrıca dünya starları gibi davranıyor. Doğal haliyle sokakta. Kendinden emin, dünyaya baktığın zaman, Angelina Jolie de Madonna da alışverişe de gidiyor, çocuklarını okuldan alıyor.



Bir koğuş ağasını canlandırmak isterdim


Büyürken güzel kızlar manken olmak ister. Siz niye istemediniz?



Yok ya, benim delikanlı bir tarafım var, etek falan giyemem. Babam beni biraz farklı yetiştirdi. Öyle şeyler sevmem. Yalnız Parmaklıkların Ardında diye bir dizi var, öyle bir dizide, mahkumları koruyan, kollayan bir koğuş ağasını, hanımağayı oynamak isterdim.



Cezaevleri neden ilginizi çekiyor?



Böyle bir yakınlık var, oradaki insanlara çok üzülüyorum. Mesela Tuba’ya (Ünsal) da çok üzülüyorum çok sevdiğim bir insandır. Tabii ki adi suç işleyenler hiç çıkmasın, teröristler gebersin hatta orada ama böyle ufak tefek suçlar işleyenler de var, bir şanssızlık olmuş. Her şeyden uzaksın, özgürlük çok önemli. Cezaevi hayatı, o koğuşlar çok zor.



AYŞE DÜZKAN



Sıradaki Haber İçin Sürükleyin