Saruhan Hünel ismini birçok diziden biliyoruz, uzun bir televizyon geçmişin var. Biraz bahseder misin?
TRT’de başladım oyunculuk kariyerime. Yaklaşık üç televizyon filmi yaptım. Fatih Sultan Mehmet oynadım, Yavuz Sultan Selim oynadım, Kurtuluş Savaşı’nda önemli bir komutanı oynadım. Özdemir Birsel çekmişti bu filmleri, mankenlikten oyunculuğa geçişim de onunla oldu. Askere gitmeden önce Emrah’la birkaç televizyon dizim oldu, aslında dizi de dememeli, televizyon filmi tadında işlerdi. Kaya Ererez yaptı bunları da.
Aynalı Tahir’de kötü adamı oynuyordun. Sonradan olgunlaşmanı izliyoruz, iyi adama dönüş, büyük bir değişim var. Bu geçiş nasıl oldu?
Bir oyuncu olarak kötü adamı oynamak çok eğlencelidir, çünkü çok malzeme vardır. Fiziki, duygusal olarak karakterle istediğin kadar oynayabilirsin, yüzünle çok şey katabilirsin. Malzemesi çok fazladır. Senaristin yazdığından öte çok şey yapabilirsin, kendinden ekleyebilirsin, bu yönüyle kötü adam oynamayı olgunlaştırıcı ve eğitici görüyorum. İyi adama geçişe gelince, Sergin Akyaz burada kilit rol oynadı. Beş sene boyunca kötü adamı oynamaktan sıkılmıştım. Bir geçiş yapmak istiyordum. O da bu noktada bana yardımcı oldu.
Erkek tiplemelerinde maço kişilik izleyici tarafından daha çok seviliyor, nasıl değerlendiriyorsun bunu. Kabadayılık moda diyebilir miyiz?
Özü sözü bir olma olarak değerlendiriyorsak kabadayılığı evet, var böyle bir durum. Mafyayla eşteş bir kabadayıyı kabul etmiyorum. Mahallenin kızına baktırmaz, kimseyi kimseye ezdirmeyen, düzgün, dürüst adamdır kabadayı. Dizilerdeki karakterim de hep buna yakındır. Sevdiklerini hep kollayan, çevresine faydası dokunan adam tipi. Kendi zevklerini duygularını saklayan, karşısındakine özveride bulunan kişidir kabadayı. Bu yönüyle evet izleyicide bir karşılığı var, mert karakteri seviyor Türkiye’de televizyon izleyicisi.
Gerçekçi diziler reyting alıyor, konuşuluyor, seviliyor. Diziler, filmler için bol malzeme olan bir ülkeyiz. Üstelik diziler yalnızca eğlendirmiyor, bundan öte terapi gibi bir yönleri de var. Bunların hepsi düşünülünce, sence topluma uygun diziler çekilebiliyor mu?
Halkın beğenisine göre yapılıyor gibi görünse de, bunda yedi sekiz sene önce beğenilen diziler bugün komik bulunuyor. Her geçen zamanda insanların beğenileri hızlı bir şekilde değişiyor. Ekonomik durumu çok da iyi olmayan bir insan haftanın belki bir gecesi dışarı çıkabiliyor, gerçek bu, onda da akrabalarına, eşine dostuna gidiyor ve yine televizyon başına geçiyor. Sosyal faaliyetin sadece televizyon olduğu bir noktadayız. Dizilerin bu yönüyle tek eğlence olması ve bu kadar ilgi görmesi çok doğal. Zengin evler, zengin insanların olduğu diziler belki de bu yüzden bu kadar reyting alabiliyor. Hayalini gerçekleştiriyor izleyici bu şekilde belki de.
Sarsıcı bir durum değil mi peki bu?
Dünyanın her yerinde böyle. Bizde az bile televizyon izleniyor bence.
Oynadığın karakterlerin bir diğer ortak özelliği de, masum ve derinlikli hikayeleri olması.
Çok doğru bir tesbit, Araf Zamanı’ndan önce Kaybolan Yıllar vardı. Yetimdim dizide, istihbarat beni yetiştiriyor ve devamında ajan olarak kullanıyordu. Bir yandan da çocukluk aşkımı, yetimhanedeki büyük aşkımı arıyordum. Bir yandan gözünü kırpmadan öldürebilecek biri, diğer yandan çok da masum, bir çocukluk hayalinin peşinde bir erkek. Araf Zamanı’nda da öyleydi, bir yandan istihbaratçıyım, emniyetteyim, oradan da mafyatik bir aileye giriyorum. Babası şehit olduğu için onun intikamını almaya çalışan ve sevdiği kadından da kopamayan bir erkek. Gerçek şu ki karmaşık rolleri seviyorum.
“Ne olursa olsun işle hayatı ayırmak gerekiyor”
Rollerini abartan oyuncular olduğunu görüyoruz. Kişilik çatışması, bölünmesi yaşıyorlar. Magazin sayfalarında görüyoruz, dizilerde canlandırdıklarını gerçek hayata da taşıyor ve o şekilde davranıyorlar.
Meslektaşlarımız sonuçta, çok da yorum yapmak istemiyorum. Ama dediğin gibi dizide tutan halini bir bakıyorsun gerçek hayatına taşımış, kurguyu gerçek zanneder olmuş. Ben bu durumlarda psikolojik nedenler aranması gerektiğini düşünüyorum, toplumda saygı gördükleri için öyle davranıyorlar, bu sahte de olsa saygıya ihtiyaçları var demek ki. Ne olursa olsun işle hayatı ayırmak gerekiyor.
Türkiye’nin geneline hitap eden, yalnızca elit kesime ya da yalnızca varoşa değil, Türkiye gerçeğine uygun bir kariyer yapıyorsun, dizilerin, filmlerin bunu gösteriyor.
Benim şöyle bir şansızlığım oldu. Son üç sezondur başrolü paylaştığım kadın oyunculardan hiçbiri oyuncu değildi. İlk deneyimleri, kamerayla ilk tanışmalarıydı. Oyunculuk tek başına yapılan bir şey değildir, kameraman iyi olacak, ışık iyi olacak, kostümcü, makyöz iyi olacak; yapboz gibi. Aşkla baktığım bir sahnede karşımdaki oyuncu yüzüme sahte bakıyorsa etkileniyorum o durumda.
Kimi durumlarda seviliyor bu durum, abartılı oyunculuk hali. Abartılı yaşamayı sevdiğimiz için oyunculukta da seviyoruz galiba. Akdeniz insanıyız, sertiz, büyük oynuyoruz ve izlediğimizde de bu tavrı görmeyi seviyoruz. Lüksü seviyoruz. Pahalı bir saat markası en çok Türkiye’de ürün satıyorum diyor. En iyi mağazalar burada açılıyor. Lüks ve büyük seviyoruz. Bunu oyunculuğu da taşıyoruz, oysa sakinlik ve dinginlik birinci kural.
Sendeki oyunculuktaki sakinlik ve dinginliği seviyorum. İsimsiz birçok isim, şöhret gibi davranmayı severken sen bunca yıllık kariyerin üstüne hala ilk günkü heyecanı yaşıyor gibisin.
İki şeye bağlıyorum. Çok eskiyim ve dipten yukarı geldim. Hepimizin aynı yere hizmet ettiğinin farkındayım. Seti bekletmek, kapris yapmak herkese kaybettirir. Egoyu tatmin edersin, içindeki boşluğu o an için doldurursun, ama devamı başarısızlıktır. Hastalıklı bir durum bu, tam da bunun için kaçınıyorum sürekli rolümü abartmaktan hayatta ve kurguda.
“Oyuncuların sette terapisti olsaydı, mesleğini bırakırdı”
Oyuncuların terapistleri var mı?
Herhalde olsaydı mesleğini bırakırdı. Şaka bir yana, okurken bence sette yer almalı psikoloji öğrencileri, ciddi tezler çıkar diye düşünüyorum. Sette denge çok önemlidir, başarının olmazsa olmazıdır hatta, herkesin ayrı bir kaprisi var, bunu yönetmek çok önemli.
Sizin de takip ettiğiniz diziler vardır eminim. İyi dizinin kriteri nedir?
Onu bilsem ben de onu seçeceğim. Şaka bir yana, seyircilerin beğenileri çok değişmeye başladı. Yeniyi yücelten, çok çabuk tüketip bitiren bir kitle var. Sırf medya sektöründe de değil. Eskiden bazı şeylerin değeri daha iyi anlaşılıyordu. Sektörde büyük reyting kavgası var. Riske girmek istemiyorlar, üç dört bölüm tutmadı deyip kaldırıyorlar. Oysa sette en az altmış emekçi çalışıyor, onların aileleri, oyuncular derken büyük bir gruptan bahsediyoruz. Tek bir kararla bir anda yılları çöpe gidiyor.
Sinema oyunculuğuna nasıl bakıyorsun? Kadir İnanır tarzı bir jön olmak istediğini söylemişsin.
2000’li yılların Kadir İnanır’ı demişti bir gazeteci zamanında benim için, çok büyük saygım vardır Kadir Abi’ye, bu kadar büyük oyuncu olup aynı zamanda bu kadar iyi bir insan olmak çok önemli. Kendi rutin hayatınıza devam etmenin yolu dinginlik. Tabii ki Kadir İnanır kadar iyi olmak isterim, naçizane başarabiliyorsak ne mutlu bana.
Türk dizilerinde eskiden müzikler çok güzel kullanılırdı, müzikler de en az oyunculuk kadar önemli bana göre. Son dönemde bu durumda sıkıntı olduğunu düşünüyorum.
Sana katılıyorum ama artık dönem eskisi gibi değil. O günü kurtardık mı, önemli olan bu deyip, geçiyorlar. Selvi Boylum Al Yazmalım’ın müziği hala aklımızdadır. Ancak bugünkü nesil her şeyi tüketen, bitiren, çiğneyen ve tüküren bir nesil. Her hafta bir sinema filmi çekiliyor dizi başlığı altında unutmayalım. Fast food oyunculuk, fast food müzik. Bu durumda da kalıcı bir şeyler yaratmak zorlaşıyor ve hatta imkansız oluyor. Yine de inatla devam etmek lazım; oyunculuğa da, müziğe de, sanata da.
“Yetişmiş eleman sıkıntısı var”
Eski eşinin yapımcı oluşu seni de yapımcılığa bir yönüyle soktu. Şimdi tek başına oyuncu olarak oyuncu özgürlüğü yaşıyor musun?
Yalnızca eşimden kaynaklı değil, benim de takıntılı olmamla ilgili bir durum bu. Kemeri takmak mesela. Takım elbise giyen adamın kemerin tokasının ucunda pantolona bağlanan bir yer vardır. Şimdi sen holding patronunu oynuyorsan, onu yapacaksın. Kostümcüye söylemek zorundayım ben bunu. Eski eşime yaptığım yapımcı yardımcılığıyla beraber, benim titizliğimden de geliyor bu durum. O kravat yamuk olmamalı, yetişmiş elemanın böylesine sınırlı olduğu bir ortamda, gerekirse kostümcü de biz oluyoruz, set amiri de.
Sen çok yakışıklı bir oyuncusun. Sosyal medya hesabından çok hayranın olduğunu görüyoruz. Kadınlar da peşinden koşuyor olmalı. Bunu nasıl kontrol ediyorsun, nasıl yönetiyorsun?
Beni beğenip seyredenlere sonsuz teşekkür ediyorum. Kemik bir izleyicim olduğunun farkındayım. İnsanlar sevdikleri sanatçıları internetten takip ediyor biliyorum. www.saruhanhunel.com.tr resmi sitem. Facebook hesabım yok, twitter hesabım var yalnızca. Bana yazılanları mutlaka okuyorum. Lokal yaşayan biriyim, çok da gezmiyorum.
Oynadığın dizilerde hiç birine aşık oldun mu?
Dizi içerisinde hiç aşk yaşanmadı, kimi dedikodular çıktı biliyorum ama gerçekliği yoktu.
Dedikoduya karışmıyorsun, malzeme bulmak zor seninle ilgili.
Aslında saklanmıyorum, eğer ki dedikodunuzun yapılmasını istiyorsanız ona göre yerlere gidersiniz. Ben belirttiğim gibi sınırlı ve kapalı bir hayat yaşıyorum.
Takım tutuyor musun?
Takım tutmuyorum. Milli takımı destekliyorum.
Yeni twitter hesabın hayırlı olsun
İnternet de fazla dolaşamıyorum ama twitterdan kendime bir hesap açmayı başardım..Merak edenler @saruhan_hunel adresinden bulabilirler))
Not: Bu söyleşinin bir bölümü daha önce Posta gazetesinde yayımlandı.